Dosya: 2050 Yılında Türkiye – 4

Yazarlarımız 2050 yılına dair beklenti, tahmin ve umutlarını kaleme aldılar. Dosyamızın dördüncü yazısı Bilal Can’a ait.

***

Bir Hikâyât

İçerisine doğduğumuz dünya gezegeni; ellerindeki imkânları birbirine peşkeş çekenler ve birbirinin ağzını burnunu kırmak isteyenlerle, birbirine kardeşçe sarılıp; karşılıklı ellerini öpme mütevazılığını gösterenlerin bir tür dikotomik farklılaşmasının belirginleştiği bir mekân haline dönüştü.

İyiliğin adına İBAN deniyor artık ve nedense tüm iyilik biçimleri bu İBAN numaraları adı altında küresel sermayadârların elinde toplanıyor. Ama hiçbir hesabın içi tam olarak dolmuyor, çünkü dolmanın sınırı belirlenmiyor. Zamanla hem sermayedârlar değişti hem harcamadârlar. Elinde birer kamera ve çubuk olanlar kovaladı tüm köyün farelerini, fareli köyün kavalcısı ile, beygir ve kısrak peşinde koşanların çaresizliği başını alıp gitti bu diyarlardan.

Bir Tafsilat

Sosyoloji, toplumların değişim ve dönüşümlerini inceleyip, irdeleyen ve bu değişim dönüşüm ekseninde değişmeden yana olan -çünkü değişme olamayınca kendisinin herhangi bir işlevi olmadığını bildiğinden- bir bilim dalıdır. Değişimin dönüşüme neden olması demek, aslından uzaklaşma, başka bir şeye benzeme olarak belirginlik kazanabilir. Bir bakıma sosyoloji, süreci okuma biçimidir ve bu süreci mutlaka tarih bilimine yaslanarak yapar. Tarihten uzak sosyoloji, geleceğe râm olmuşsa, bu sosyoloji olmaktan çıkmış, kehanete doğru sürüklenmiştir. Bunu yapanlara da sosyolog değil, kâhin denmektedir. Bu bakımdan hiçbir sosyolog, 30 ya da 50 yıl sonra ne olacağını tam anlamıyla ortaya koyamaz. Çünkü toplumun her an, gün, hafta, ay ve yıl edindiği farklı tepkisel durumları vardır ki bu da sosyal psikolojinin alanıdır. Olaylar ve durumlar karşısında takındığımız hal, gösterdiğimiz durum veyahut tahammülsüzlük durumu bizim insan olduğumuzun bir göstergesi. Her vaziyet ve hâl karşısında bir tepkime göstermemiz gayet tabiidir. Bu durum elbette bir şarkıya, türküye yaslandığında daha önemli hale gelir. Çünkü asıl sosyoloji, duygu durumlarının yansıdığı olgular üzerinden daha ayrıntılı biçimde irdelenmektedir. Yani ki, müziğin ve duygunun, coğrafyanın ve fizyolojinin, iklimin ve çay ocaklarının insanımız üzerindeki etkisi, buranın sosyolojisinin yapılmasını mümkün kılmaktadır.  

Bir İtiraz, Sorgu ve Nihayet

Dünya bayındır bir tarla olageldiği süreçten itibaren hep yağmalanan ve mücadelelere şahit olunan bir yer haline dönüştü. Bu bakımdan gün geçtikçe yaşanan değişim ve dönüşümler, insanlığı ve ekosistemi zorlayarak düzenin bozulmasına neden oldu. Yalancılığın, düzenbazlığın, iftiracılığın, hasedin, kibrin, şatafatın vb.. kaygan ifadelerin tanımları değişerek normatif bir şekle büründürüldü. Çağ insanının şekillendirilmesi de bu ismen değişip içerik olarak aynı kalan unsurlar üzerinden inşâ edildi.

Bizler son bir asırdır, aynası buğulanmış bir toplumuz. Dünyanın kaygan zemininde aynileşme sürecine dâhil olarak kendi özgünlüğümüzü yitirmeye başladık. Acıyı ortadan kaldırmak, hedonist bir yapıya bürünmek için var gücümüzle çalışarak bir tür kimliksizleşme serüvenine dâhil olduk. Bundan sıyrılarak asli unsurlarımıza dönüşün temelleri atılıyor olsa da insanlığın durumu gittikçe insanî unsurlardan uzaklaşarak makineleşmektedir.

Gelecek 50 yıl içerisinde Türkiye özelinde sosyal, siyasal, hukuksal, iktisadi, kültürel gibi birçok alanda çok büyük atılımlar gerçekleşse de eklemlendiğimiz dünya düzeninin insaniliğini ve vicdaniliğini yitirmesi dolayısıyla bundan olabildiğince etkilenerek öz değerlerimizi yitirme noktasında bir aşınmaya uğrayacağımız muhakkak.

Kendimize döneceğimiz bir evimiz ve söyleyeceğimiz bir şarkımız yoksa biz kim olacağız? Şarkımıza ve evimize sahip çıkalım.

Bilal Can

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir