11 Şevval 1437 Gecesi

15 temmuz

Gayrimüslim takvimine göre 15 Temmuz gecesi farklı sebeplerden dolayı psikolojim harap bir halde ortalıkta avane gibi dolaşıyordum. Halimi sezen Mehmet Akif Gülsüm beni Uludağ’da çay içmeye ve dertleşmeye davet etti, bir an dahi tereddüt etmeden arabaya atladım. Bizi gören Usame Karadeniz mevzuyu anlamış olacak ki hemen yanımızda bitti, yola revan olduk. Henüz yolu yarılamadan sosyal medyada bir tivit dikkatimi çekti. Tivit Fatih Tezcan’a aitti ve Tezcan bir darbe kalkışması olduğunu söylüyor, herkesi sokaklara davet ediyordu. Neler oluyor acep diyerek telefondan malumat edinmeye çalıştım. Yanımdaki zevatta olaydan işkillenerek sağı solu aramaya başladı. Sosyal medyada bolca, askerlerin köprüye çıktığına dair malumat gördüm. Vakit kaybetmeden hali hazırdaki videolara bakmaya başladım. İlk gençliğimin geçtiği Çengelköy’de çekilen bir videoyu dikkatle izledim. Video da, araba ile seyir halinde olan bir kişi elinde silahla caddede dolaşan askere “Hayırdır abi tatbikat mı var?” diye soruyor asker ise “Hayır herkes evine gitsin!” diye bağırıyordu. Hemen siyasal bilimler okuyan ve bazı kurumlarla bağlantılı olduğuna inandığım bir arkadaşı arayarak durumdan haberdar olup olmadığını sordum. Arkadaş bana; “Bomba ihbarı var sıkıntı yok”, dedi. Bu arada biz olayı tartışırken mekâna geldik hemen üç çay söyleyerek TV başına geçtik. O büyük ekranda köprüdeki tankları ve askerleri gördük. Ankara’ da da olayların olduğu haberini işitince bu sefer Ankara’da ki arkadaşlara ulaşmak için telefona sarıldım. İlk iki arkadaşın telefonlarına ulaşamamam üzerine epey meraklanarak aramaya devam ettim, üçüncü arkadaş telefonu açtığında ise arkadan gelen silah sesleri karşısında irkildim, dikkatli ol beni haberdar et diyerek telefonu kapatacakken belki bir daha görüşemeyiz diyerek helalleştik. Bu sıralarda askerin kapattığı bölgeler arasına Beylerbeyi, Saraçhane, Vatan Caddesi ve Çengelköy’ün de eklendiğini TV’den öğrendim. Halil abiyi (şehit), Koparan’ı ve Nuri’yi aradım bir umut lâkin ulaşamadım. Mehmet Akif abinin sarsması ile kendime geldim. O sıra etrafımda olayları TV’ den takip eden herkes okkalı küfürler savuruyordu, ben de eksik kalmadım. Aceleyle arabaya atlayarak yurda doğru yol almaya başladık. Usame sürekli telefonla uğraşıyor, olayları saniye saniye takip ediyordu. Akif abi ise adeta kendini kaybetmişti, bağırıp çağırıyor sigara üstüne sigara yakıyordu. Arada kendini kaybederek yüksek hıza çıkıyordu. Ben hâlâ olayın şokunu üzerimden atamamıştım. Akif abiyi sakinleştirmeyi denedim lâkin muvaffak olamadım. Yolculuğumuz yurda kadar bu şekilde devam etti.

Dağdan hızlıca inerek çocuklara Kur’an’ı Kerim ve temel dini bilgiler dersi verdiğimiz Konak Erkek Öğrenci Yurdu’na geçtik. Yaz Kursu hocaları, belletmenler ve yardımcı hocalar kapının önünde toplanmış, korkmuş vaziyette bizi bekliyorlardı. Arabadan inmemle “Hocam şimdi ne olacak, veliler arıyor ne yapacağız?” gibi sorularla muhatap olmaya başladım. Hepsini sakinleştirerek giriş kattaki büyük ekranın başına geçtik. Tam da o sırada hayatım boyunca unutamayacağım o sahne başladı. Sarışın bir spiker -daha sonra adının Tijen Karaş olduğunu öğrendim- korkmuş halde darbe bildirisini okuyordu. Küçük olanların gözlerinin dolduğunu hatırlıyorum. Bu arada yurdun kapısı hızlı ve sert bir şekilde vurulmaya başlamıştı. Birkaç veli gelmişti ve çocuklarını almak istiyorlardı, onları sakinleştirdikten sonra çocukları endişelendirmeden aşağıya indirerek aileleri yolcu ettik. O anlara dair hatırladıklarım; herkes telefonda birileri ile konuşuyor ve küfrediyordu. Kantine geçerek bir sigara yaktım sonra bir daha sonra bir daha… “Hocam gel Cumhurbaşkanı konuşuyor” nidasını işittikten sonra acilen ekrana yetiştim. Reisi Cumhur vatandaşları sokağa, meydana davet ediyordu. İdareciler tarafından yurdun kapısı kilitlendi. Çocukların başından ayrılmayın talimatı verildi. Usame, Yunus, Ömer ve ben kantinin camından atlayarak caddeye doğru yöneldik. Bir köşede durup otostop çekmeye başladık. Aynı zamanda herkes telefonundan son dakika gelişmelerini takip etmeye çalışıyordu. Şehir merkezine doğru giden birçok araba vardı lâkin hepsi tıka basa doluydu. Çaresiz yürüyor ve otostop çekiyorduk. En nihayetinde bir doblo yanaştı ve atlayın gençler dedi. Arka tarafta dört kişi epeyce sıkışarak oturduk. Abileri tanımıyorduk ama kırk yıllık abimiz gibiydiler. Radyodan asker silah kullanıyor sesini işitince hepimiz radyoya yoğunlaştık. Bir muhabir sesi titreyerek “Şu anda bize ateş ediyorlar” diyordu. Silah sesleri rahatça duyuluyordu. Çok korkmuştum çünkü Köprü’de, Çengel’de, Vatan’da ve Saraçhane’de en az altmış abim, kardeşim ve ablam vardı. Hemen onlara ulaşmaya çalıştım lâkin hiç birine ulaşmaya muvaffak olamadım. Caddede arabalardan bir sel vardı, fonda ise “Ölürüm Türkiyem” çalıyordu. Her tarafta bayraklar dalgalanıyordu. Trafiğin tıkanması üzerine abilerle helalleşerek ayrıldık. Fomara meydanına doğru yürümeye başladık. Yol üzerinde birçok farklı gruptan insan vardı. Herkes meydana doğru akıyordu. O an mutlu oldum. Meydana vardığımızda Bursa’da ki sıkıntının hemen giderildiğini öğrendik. Asker Bursa’da sokağa dahi çıkmadan etkisiz hale getirilmişti. Hemen otobüs yazıhanelerine yönelerek en yakın İstanbul arabasını sordum. Bana şehre giriş çıkışın kesildiğini en erken sabah on gibi bilet bulabileceğimi söylediler. İstanbul’a geçemeyecek olmamın verdiği hüzünle bir köşede oturup haberleri takip etmeye başladım. Sürekli kötü haberler düşüyordu önüme. Arkadaşların İstanbul’da koşturuyordu, benimse Bursa’da boş boş oturuyor olmam epey zoruma gitmişti. Sabaha kadar haberleri okuyarak ve insanlarla muhabbet ederek geçti. Altı civarında yatıp dokuz civarında kalktığımda hemen hazırlanmaya başladım. Telefona bakayım derken Whatsapp’ta ki bir gruptan Halil abinin şehadetini öğrendim. Şok oldum ve bir beş dakika kadar kendime gelemedim. Sonrası ise öfke… Halil abi birebir tanıdığım, çok sevdiğim bir insandı. Şehadeti ilk gün beni epeyce sarsmıştı. Sürekli yumruklarım sıkılıydı. Gözlerim bir darbeci arıyordu. Bu haleti ruhiye içinde hazırlanıp terminale geçtim.

Yolda bizim çocukları arayarak son durumlardan haberdar olmaya çalıştım. En yakın bileti alarak otobüsü beklemeye koyuldum. Otobüsün yarım saat rötarlı gelmesi ise beni epey kızdırmıştı. İlk defa bir otobüste Ataşehir’e ulaşıncaya kadar söylendim, durdum. Üsküdar’a geldiğimde ilk olarak Selman-ı Pak Caddesindeki tankları gördüm. Altı yedi tank saydım. Evlendirme dairesinden çıkan bir gelin ile damat, gençler, yaşlılar hep beraber tankın önünde ve üstünde fotoğraf çektiriyorlardı. Sokak başlarında çöplerden barikatlar vardı. Vakit kaybetmeden köprüye yöneldim. Köprüye giderken insanların gözlerindeki korkuyu gördüm. Herkes ürkek bir halde evine yahut yakınlarının yanına ulaşmaya çalışıyordu. Köprüde koskoca arabaların tanklar tarafından ezilmiş olduğuna şahit oldum. Etraf tamamen bir savaş alanıydı. Yerde kan vardı, et parçaları dahi gördüğümü hatırlıyorum. Arabalardan oluşturulmuş barikatları inceleme fırsatım da oldu. Yavaş yavaş ortalık temizlenmeye başlıyordu. Üsküdar’a geri döndüğümde askeri tırlar gelmiş ve tanklar tırlara yüklenmeye başlamıştı. Halk askeri alkışlıyor ve yer yer sevgi gösterisinde bulunuyordu. Yalıya geçtiğimde Selim Yasin abiyi, Mehmet Emiri, Erkamı ve Nuri’yi gördüm. Çok kavi bir şekilde kucaklaştık hepsiyle. Onları bulmak beni epeyce mutlu etmişti. Halil abi için baş sağlığı diledim. Herkese tek tek dün gece neler oldu diye sordum. Erkam ve Nuri hâlâ olayların şokunu üzerlerinden atamamışlar ve dahi uyumamışlardı. Duyduklarım karşısında tekrar tekrar dehşete düştüm. Cenaze işlerini konuştuktan sonra Enes Bilal geldi ve bana baş sağlığında bulundu. Halil abinin taziyesini almak beni mahvetmişti. Göğsüm sıkışmış, ayakta kalacak kuvvetim kalmamıştı. Üçüncü gün cenaze namazını kılmak nasip oldu, hamdolsun. Çengelköy mezarlığına defnettik. O an çok mutlu olmuştum. Bizzat tanıdığım, çok sevdiğim bir abimin şehit olması beni o an mutlu etmişti. Sonrası koşturmaca. Bursa’ya nöbetin onuncu günü döndüm ve hayatım eski haline bir anda geri döndü.

Şimdi düşünüyorum da o gece yediden yetmişe tarih yazdık. Kendi neslim, “Bu gençlerde bir iş yok” diyen amcaların sözlerini ağzına tıkadı.

 

Bekir Salih Yaman

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir