Vehmin ve Korkunun Ötesinde Bir Monolog II (Kim Nedir?)

 

Ben hala aynalara küskünüm. Görmemi söylediğin aynanın ardındakini görmek için çabalamama rağmen kendimden başkasını göremiyorum.

Görmeye çabaladın demek?

Elbette ki. Günlerce zaman geçirdim ayna karşısında, saatlerce baktım durdum ve kendimden başkasını göremedim.

İlk olarak şunu söylemem gerekir sana: Sen çabalamadın, hâlâ ve her zaman yaptığın gibi kendini kandırarak, kendini gerçekten kandırarak, beni ve benle beraber bütün çevreni aldatmaya çalışıyorsun. Fakat unutma ki ,”Aynaları kandıramazsın.”  Senin çaban salt kendi dünyan içinde yalnız nefsinin görmeni arzu ettiği ve onun perdesinin dışına çıkmamanı sağladığı bir dünyadan ibarettir ki bu seni, mücadele ettiğine ikna ederek başkalarını da ikna etmeni sağlamaya çalışmakta. Bu ikna, seni yalancı ve geçici bir iç huzurla doldurmakla beraber daha büyük sıkıntılara atmakta ve her adımda daha da büyüyen bir sorunlar yumağının içinde kaybolmana neden olacaktır.

Bana bunca zaman aynaya bakmam gerektiğini söylüyorsun fakat sen bana aynalık yapıyorsun. Neden sürekli konuşmuyorsun, sürekli anlatmıyorsun? Kimsin sen bir var bir yoksun?

Söyleyeceklerim henüz bitmedi. İkincisini söylemedim ama ondan şunları söylemeliyim ki kimliğim konusundaki soruların bir parça cevaplansın. Sadece şunu söyleyebilirim sana; benim kim olduğumu anladığın zaman kendinin kim olduğunu anlayacaksın.

Sürekli şifreli ve kapalı konuşmalar… Artık sıkılmaya başlıyorum senin bu halinden yoruluyorum düşünmekten. Ne demek “ benim kim olduğumu anladığın zaman kendinin kim olduğunu anlayacaksın” ?

İşte bu güzel, benim yapmanı istediğim şeyler de tam bununla başlıyor. Düşünmekten ve çözmeye çalışmaktan yorulmak… Bu senin ilk ve en önemli adımın. Unutma ki bir bacağını yürümek için ileri attığında diğer bacağın kendiliğinden gelir. Düşüneceksin, düşüneceksin, düşüneceksin. Ta ki düşünmekten çıldırır derecesine gelene kadar. İşte o zaman bir Allah dostunun “ Aklımın ipini o kadar gerdim ki kopmasından korktum ve tekrar bıraktım.” sözünü tam manasıyla idrak edene kadar. Bu benim kim olduğum sorusunun cevabını sana bulduracak yegâne yoldur.

Müsaadenle bir sigara yakmak istiyorum.

Elbette. Sanırım ilk adımın ardından gelmesi mecbur olan ikinci adım da geldi. Sigara sarılman bunu gösteriyor.

Benim anlamadığım nokta şu ki, ben şuan olduğu gibi kolayca “ben” diye başlayan cümleler kurarak aslında hiç tanımadığım birini tanımlıyorum.  Fakat bir kişi, hiç tanımadığı bir “şey” hakkında onu nasıl bu kadar özümser ve sürekli onunla ilgili konuşur, onu düşünür. Ben henüz “ben”in ne olduğunu bile bilmiyorum.

Bütün çabamız da bundan ibaret zaten. Şu sorduğun sorunun cevabını bilmek bütün meseleyi çözmek demektir. Kimsin?

Kimim ben?

Hala ısrarlısın. Çözülmesi gereken bir sorun, basamak basamak ilerler ve nihayete ulaşır. Bundan önceki konuşmamızda senin sorunun kendinden kaçman ve kendinle yüzleşememendi. Şu an bu sorunu çözüme ulaştırmış bulunuyoruz. Artık kendinle yüzleşmekten korkmuyorsun ve bir nebze olsun hedefinin farkındasın. Hatırlarsan yine o “ yorucu” konuşmada ideal insan tarifini yapmıştık.

İdeal ise her zaman en mükemmel, en kusursuz, en göz alıcı olandır. İnsanın yolculuğu mükemmeliyetedir, hiçbir zaman mükemmel olamayacaktır ama mükemmel olma yolundan vazgeçtiği an, ruhen yok olma sürecine girer. Mükemmel olma potansiyelini içinde barındıran insan bunu sağlamak için yeterli seviyeye gelmediği zaman yani kemal derecesini üzerine alabilecek durma gelmediği zaman, o mutlaka ki zevale dönmeye mahkûmdur. Vehimler de bunun eseridir. Mükemmel olmaya inandığı an insanın vehim derecesi artar. Çünkü o an, muhasebe ve muhakeme yetisini yitirir. Ne yaptığını muhasebe edemeyecektir, çünkü kusursuzluğuna inanmaya başlamıştır. Yaptıklarını muhakeme edemeyecektir, çünkü yanlışını dâhi doğru olarak görecektir. Soru sormayacaktır kendine. İnsanın kendisine soru sorması, kendine doğru cevaptan başka bir şey vermemesi gerektirir. Başka insanlara konuştuğun gibi politik cevaplar veremezsin kendine. Yalan söyleyemezsin. Kendini kandırman kendine yalan söylediğinden değil, sorularına cevap vermekten kaçtığındandır.

Kelimesi kelimesine aklında kalmış.

Konuştuğumuzdan beri binlerce kez içimden tekrar ettim bunları. İster istemez aklımda kaldı.

Demek ki kesin olarak ilk aşamayı başarıyla atlamışız. Nerede kalmıştım? Evet, ideal insan fikri kafanda layıkıyla oturmuş. Şu an ise ikinci aşamadayız. Bu aşamayı “ Kim nedir?” aşması olarak adlandırabiliriz.

Kim nedir mi? Bu çok garip bir ifade, yine korkmaya başladım.

Korkman da güzel. Bu duyguların hepsi bizim hedefimize ulaşmayı kolaylaştırmada. Kim nedir? Sorusuna gelince bu bir bağlamda insan tarifidir. İnsanın ne idüğünün bilinmesi açık hedefimize yaklaşmamızı sağlayacaktır ki, bu da en başta sana söyleyecek olduğum ikinci noktanın izahıdır. Bana söyledin ki; aynaya baktım ve kendimden başkasını göremedim. Senin gördüğün eğer kendin olsaydı, bu konuşmaları yapmazdık, yapmamızın da bir manası olmazdı. Senin gördüğün kendin değildi. Sen yalnızca mücerret manadan uzak müşahhas yansımanı gördün. Senin durumun bir yere kadar Narkissos’un kendi yansımasına âşık olmasına benziyor. Aranızda fark var fakat söylemek istediğim şu: Narkissos, nehirde kendi âşık oldu fakat ötesine gidemedi hâlbuki bir adım ötesi onu Allah’a bağlayacaktı.

Sen mitolojiden bahsediyorsun. Mitoloji’de Allah’ın, ilahi aşkın ne işi var?

Olayların dış yüzeyine kapılman beni çok rahatsız ediyor. Anlatmak istediğim mitolojik bir kahramanın dünya düzlemine indirgenerek hayata aktarılması.

Anlıyorum

Narkissos’un bir adım ötesi Allah’tı, fakat o müşahhas olanda takılı kaldığından dolayı Ekho’yu görmedi ve sonunda bir “nergis” oldu. Nergis, kimine göre muhteşem bir sembolik anlam kimine göre ise bir “hiç”.  Sen daha fazla açıklamamı istemeden ben izah edeyim söylemek istediğimi. Sen aynada kendini gördün, Narkissos gibi kendine âşık olmadın belki fakat onun gibi sadece görüntüde kaldın, öze inemedin. Ama bu şuan için yadırganacak bir durum değil söylediğim gibi basamakları yavaş yavaş çıkacağız.

Sanırım yeni söylediğin şeyler aklımı eskisi gibi karıştırmıyor ve taşlar yerine oturmaya başlıyor ama eski karışıklığım ayniyle sürmekte. Benden şunu istediğini anlıyorum, aynaya salt bakmamamı ve önceki konuşmamızdaki son cümlende söylediğin gibi “ aynanın içindekini görmemi”. Aynanın içindekini görmek beni büyük bir adımla hedefin en yakınına doğru ulaştıracak.

Kesinlikle

Peki, aynanın içindekini görmenin yolu nedir?

Aynanın içindekini görmenin yolu onu tanımanla başlar. Eşref-i mahlukât’tan esfel-i mahlukâta dönen insanın, tekrar yaratıldığı seviyeye çıkmaya çalışmasıdır onu tanımaya başlamanın yolu. O zaman sana bir soru, bu soruyu hiçbir derinlik düşünmeden görünen kısmıyla cevapla.

Dinliyorum

Herhangi birine bir söz verdiğin zaman bunu tutar mısın?

Söz vermişsem elbette tutarım.

Güzel. Şimdi ben gidiyorum ama senin aklını yine sorularla bırakmalıyım ki ilerleyebilelim.

Sen her gittiğinde aynısını yapıyor ve son cümlenin cevabını beklemeden giderek beni büyük sıkıntılara sokuyorsun.

Bu benim işim, bunu yapmazsam adımlarımızı hızlandıramayız.

Peki, o halde dinliyorum.

İlk sözünü kime vermiştin ve tuttun mu?

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir