Tarhana İçen Çocukların Sosyolojisi IV

Bir.

Bir ad olmalı, gecenin hüküm süren anlarında hükümsüzlüğe… Mesela kömür kokusuna, şehir gazellerine. Kaldırım kenarlarında büyüyen otlara. Metropollerin uğultusuna. Bir ad olmalı hemzemin geçitlerinde, sürüklenen anı selamlayan. Mesela yanan yandıkça hüküm gibi beliren. Bir adı olmalı. Adın.

Uzun yoklama anlarında tenimizden sıyrılan jelatin gibi varız diyoruz ya, diyoruz işte. Bu dememiz bir varlığın enteresan derecede yokluğundan sürek. Sürek evet kendi mehtabında sabah, seyrin nihayetinde akşam. Gece ve gündüzün devingen dünya gününde savaşıdır işte bu. Bu, işte bir anın seyrini kendinde bilip, kendinden uzağı ve yakını selamlamaktır.

İki.

Tüm nihilist yanların çözümlemelerine toplumsal çıkarsamalar sunan insanlar. İnsanlar işte. Kendi varlığının ontolojik çözümlemesinde niçin her dem aklın çıkmazına sürüklenir. Niçin ve neden, aynı biçimin soru köküne giriştiğinde adını yitirir. Yolda yürümenin, tirene binmenin, otobüste olabildiğince cam kenarı, yürürken olabildiğince ıslak. Bir adı varsa şayet her birimizin yokluğunun, o vakit bu adın anlamını diğer anlamlardan ayırmalıyız.

Bir adı olmalı diyorsak öncelikle varlıktan başlamalıyız. Kendi hükmümüzde künhüne sadık bir yolcu olarak. Adımız var ya. Adımız tüm deli rüzgârların, pencere kenarlarına konan kuşların, Cezayir menekşelerinin, üç yapraklı yoncanın, senin ve benim. Bir adımız olmalı. Gece çağırıyorken ıslak parmaklarımızdan bizi, yüzük parmağımızı nişanlanmışsak şayet, arzuların kırılan dişlerine yapışmışsak ve ıslanmış ayaklarımızdan sorgulanıyorsak o zaman bu yokluğun bir adı olmalı.

Mahpus camları gibi mahfuz tarihimizin aynasından izleyerek, adımızı, o kımıltılı dakikada, gidip gelen, siyah tüller arasından sıyrılan, sıyrıldıkça sivrilen gölgemiz… Bir şarkı, bir türkü, bir şiir süsünde, kendi adımıza adlar mı aramalıyız? Bir adımız varsa şayet bunu aşkla anmalıyız. Mesela tren geçen şehirlerin istasyon kenarlarına sinen yalnızlığı, yudumlayarak bekleyişleri yazanları…

Üç.

Dünya yorgundu. Kendini sıyırıyordu teninden. Dünya yorgun bir at gibi kendi dönencesinde dönerken yoruyordu tüm insanları. Dünya dönüyordu. Her şey ve hiçbir şey arasında, hiçbir şey ve tüm şeyler arasında ve şeylerin her ve hiç ayrımında… Tüm hiçliğin ismi de dünya dönüyorken oluyordu. Mesela sabah okula giden bir öğrencinin beslenme çantasına sinen yumurta kokusu gibiydi tüm bu anlatılanlar. Çünkü dünya, koku hafızamızda savaşa denk geliyordu ve çocuklar bu savaşların en masum yarası…

Vardı ya hani! Vardı diyorduk. Gökte hayallerimizi besleyen tüm bulutlar, vardı, tüm yorgun düştüğümüz akşamlar, şiirsiz geçer ya hani parmak uçlarımızdan soğuk, adamakıllı üşürüz ya. İşte bir adı olmalı bunun. Üşümenin dibacesinde kendi hükmünün temsili olan. Bir adı var evet. Bir adı var ki böyle apansız şehir anları büyür içimizde.

Zaman bir çocuğun gözlerinde haramidir. Esir şehirlerin esir insanları, kendi yolculuklarını yaşarken tarih sayfasında, yenilmiş bir dev gibi büyür hüzün. Alaca atların çöl gecelerinde ilerleyen ayakları, yükü olabildiğince uzaklara taşıyan kervan… Bir adı var evet dünya güncesinde sayfalarıma dolanan kelimelerin. Her biri bir yerinden çağırıyorken Leyla’yı, uzanırım Mecnun diye, çöldür diye, gel diye… Beklemenin bir adı olmalı.

Nihayetsiz uğraşları var insanların. Nihayetsiz emelleri. Uzun emellerin bir kıssası var dilimde. Yani, beklemenin peşine düşmüş bir bedevinin gözlerindeki çöl gibi belirgin. Ama içten bir fırtınayı besliyor gözler. Gözler. Ânın feryadında olabildiğince kelimeleri saklıyor. Gözlerin de bir adı olmalı. Seveninse şayet, sevdirenin izini taşır çünkü her bakış.

Bir adı olmalı. Zaman, korkutulmuş takvimin son haberi.

Son sözün ilk cümlesi: Esirgeyen ve bağışlayanın adıyla… Ve yine, esirgeyen ve bağışlayanın adıyla.

Bilal Can

DİĞER YAZILAR

4 Yorum

  • Ayşe , 06/02/2021

    Bilal Can deneme yazmaya devam etmeli. Çünkü o yazılmamış cümlelerin hayat bulmuş halidir.

    • Ayşegül , 17/02/2021

      Katılıyorum. Yazarın yüreğine, gönül kalemine sağlık..

  • Necla Dursun , 06/02/2021

    Ne güzel bir yazı, keyifle okunan…

  • Ömer Aksay , 05/02/2021

    Ne kadar güzel, beklediğim bir sabah güneşi, bir ferahlık kattı bana yazınız. Bilal kardeşim, Allah’a emanet ol.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir