Kalem Koleksiyonu

 

Bugün tanıştığımız, sevimli bir bankacı adamın hikâyesi çok farklı geldi bana. Masamıza sohbet için oturmadan önce kendisinin bir “kalem koleksiyoncusu” olduğunu duymuştum. Garip gelmişti ilk seferinde ama gerçekten çok güzel bir öyküsü olmalıydı bu koleksiyonun. Konuşmamızın ileri safhalarında bu işin gerçekten fedakârlık gerektirdiğini, büyük bir sabırla takip edilen bir iş olduğunu fark ettim. Hatta eski kalemleri tamir eden ustalar olduğunu; bu ustalar hakkında belgeseller yapıldığını öğrendim.

Mert ağabeyle sohbet koyulaştıkça sorular sormaya başladım. İlk sorum: Kalem koleksiyonu şu anda kaç parça eserden oluştuğu idi? Cevabı aldığımda ise tatmin olmamıştım. Yalnızca kırkın üstünde kalemden oluşan bir koleksiyon olamazdı diye düşündüm fakat her bir kalemin temin edilme hikâyesini duydukça da ne kadar büyük bir emek olduğunu fark ettim. Elinde şuanda, 50 yılın üzerinde tarihi olan kalemler olduğunu öğrendim. İşin en ilginç tarafı ise; bu koleksiyonun kategorilendirmesini yaparken her bir kalemin üstüne, bizzat kalemin kendisiyle yazarak, tanıtım kartelâlarını oluşturacağını belirtmesiydi. Bu sayede kalemin yazım üslubu da gösterilmiş olacaktı. Sadece 1950’lerde eline geçen önemli bir markanın antika değerindeki kalemine hiç mürekkep vurulmamıştı. Biraz da içi giderek; “Yalnızca bununla yazamayacağım, bu kalemin saflığını bozmak istemiyorum” dedi. Mert ağabeyin bu kaleme ayrı bir saygısı vardı…

Bunun dışında yine 1950’lerde bir arkadaşının babasının Amerika’dan getirdiği bir kalem, ağabeyimizin eline geçmiş ve bu kalemi Murat adlı bir usta sayesinde tekrar kullanılır hale getirmişti. Bunun dışında eskilerde yalnızca dönemin önemli bürokratlarına verilen “T.C. HÜKÜMETİ” yazan bir kalemse, yine koleksiyonun önemli parçalarındandı.

Sormak istediğim diğer önemli soru ise; bu işe başlama hikâyesiydi. Bu konuda biraz tatmin olmadım desem yeridir. O dönem banka müfettişliği yapan ağabeyimiz, İstanbul-Ankara arasında gidip gelirken Eminönü tarafında Murat Usta adında bir kalem tamircisiyle tanışmış, elindeki bir dolma kalemi buraya tamire getirdiğinde de başka kalemler satın almış; gide-gele bir bakmış ki 20′ den fazla klasik kaleme sahip. Bu da işe başlama sebebi olmuş.

Bence tam olarak anlatmıyor olsa da Mert ağabeyin bu işe başlama hikâyesi daha başka. Düşündüğümde, bir bankacı niçin kalem koleksiyonu yapar ki? Bir fikir yürütecek olsak bu işi ya bir edebiyatçı, ya da bu işin sarrafı yapar diye düşünürüz. İşte bu noktada bana kalırsa Mert ağabeyin hikâyesi daha farklı. Ya sohbet ettiğimiz masanın ortamından ya da ilk tanışmanın verdiği intibadan, bunu öğrenemedim.

Sonra düşünmeye başladım acaba sebebi ne olabilirdi diye. Birisini çok mu sevmişti? Belki de ondan bir hediye kalem almıştı ve sonrasında da koleksiyon… Yok, mantıklı gelmedi; işin ruhuna aykırıydı bu…

Tekrar fikir yürüttüğümde, yine sevebileceği biri üzerine düşünmeye başladım, (buna odaklanma gereksiz bir algı oluşumu) acaba yazamadığı; yazmaya cesaret edemediği şeyleri, “Ben aslında bu kadar kalemle senin için destanlar yazarım” diyecek bir sevgili için mi biriktirmişti? Yok! Sohbet esnasında sezinlediğim adam bu kadar çekingen değildi, nedeni de bu kadar sıradan olamazdı.

Aklımda, gerçek nedenleri bulma çabaları sürerken, o mürekkep vurulmamış kalem geldi aklıma. O kalem için “Yalnızca bununla yazmayacağım, bu kalemin saflığını bozmak istemiyorum” demişti. İşte, nedeni bu olmalıydı! Niye bu kadar düşünmüştüm anlamadım. O, sadece kaleme saygısı olan bir adam değildi; o kalemin yaptırdıklarına-oldurduklarına da saygısı olan biriydi. Kim bilir, edebi olarak hakkını veremiyorum ama bu şekilde saygımı ortaya koyarım demek istiyordu belki (kimi hakkını veremeyenlerle karıştırmamak gerek, ikisi ayrı ). Bunu ağabeyimize muhakkak sormalıyım, aldığım cevabı muhakkak ileteceğim.
Ahmet Özcan

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir