* bütün kitap fuarlarında olduğu gibi çocukları “okul taşıt”larına doldurup doldurup getiriyorlar. müthiş bir uğultuyla gelen bu küçükler, fuarı karnaval havasına sokuyorlar, bu arada yazarları ve yayıncıları da mürebbiyeye çeviriyorlar elbette. burada da öyle oldu.
* fuarın yapıldığı, adana yolu üzerindeki şehre giriş şeridinin üzerinde belediyenin bir karşılama pankartı vardı. “şiirin başkentine hoş geldiniz” yazıyordu belediye başkanın fotoğrafı yanında. hâlbuki iki sene önce bu şehirde, türkiye genelinde dağıtımı yapılacak mahallî olmayan bir edebiyat dergisi için uğraşırken şehirdeki esnafından belediyesine, gazetecisinden matbaacısına kimseden destek görememiştik. bir istisna: o zamanki tümsiad ikinci başkanı hikmet baba, diğer tümsiad üyelerinin istememesine rağmen kendisi gayet samimî bir şekilde bizim çalışmamızı desteklemişti.
* ilk kitabımı ve diplomamı saymıyorum. kahramanmaraş semerkand temsilciliğinden davut, bana imza günü düzenleyelim sizin için dediğinde kitap imzalamak ve imza günü düzenlemek konusunda zihnimde menfi düşünceler vardı. fakat yine de kabul ettim teklifi. kahramanmaraş’ta olduğu için fuar, bilhassa kabul ettim. yazar bilinmenin yaşadığım şehirde bana bazı avantajları sağlayacağını düşündüm. imzalayacağım kitabı kahramanmaraş’ta yazdım. islâm ansiklopedisi’nin son ciltlerini cami cami dolaşıp aradığımı hatırlıyorum. bu şehrin kafelerinde, kütüphanelerinde oturdum; şehir bana pek az yardımcı oldu.
* yahya enişte telefonda babaannemin fuara gelmek istediğini söyledi. acaba fuara kadınlar geliyor muymuş, fuarda rahatsız olacak bir şey var mıymış? gelsin, rahat eder dedim. kitap imzaladığım masanın arka tarafındaki oturma grubundaki bir koltuğa kuruldu, çayını getirdik. perşembe günü dergâhta görevli imza günümün olacağını duyurmuş. bu benim torunum diye şiştim diyor müstehzî gülümseyerek.
* hasan ejderha abiye “uzun çarşının uluları” kitabını hediye ettim fuar hatırası olarak. hasan abi, uzun bir hatıra metni yazmamı istedi. küçük bir özet olacak şekilde ilk sayfaya emektar lamy’le birkaç günün hissiyatını ve intibalarını yazdım.
* ahmet doğan ilbey abi çıkarttığı yedi kitapla fuardaydı. kitap imzalamamak için bol bol sigara molası verdi ahmet abi. benim bulunduğum masaya gelip “imzalamazsan almam” diye zorla kitap imzalattı, mahcup etti beni.
* imza günü teklifi gelince semerkand temsilciğindeki davut kardeşimize ali yurtgezen hocamın imza günüyle benimkinin ortak olmamasına özen gösterelim demiştim. ali hocamın yanında kitap imzalamaktan kaçarken benim imza saati gelip standa varınca ali hocamla muzaffer hocamın semerkand standında bulunduğunu müşahede ettim. ali hocam “biz de raşit kitap imzalayacak diye geldik.” dedi. hocamı görünce elim ayağım dolaştı. el yazımla kitabın girişine birer dua talebi yazdım.
* yeğenimle birlikte nuri pakdil’in imza kuyruğuna girdik. yeğenim, “yedi güzel adam” dizisini takip ediyordu. ilk defa kitap fuarı gören çocukcağız, imza sırasına girmeye cesaret edemeyince beraber sıraya girdik. hemen arkamızda iki tane mantolu, eşarplı kız heyecanla bekliyor ve aralarında konuşuyorlar. biri öbürüne sordu: “erdem bayezıt de gelecek miymiş?” ben de müdahale ettim “erdem bayezıt’la cahit zarifoğlu gelmeyecek.” kızlar, bilgi almaktan memnu oldular, yeğenimin yüzünde müstehzi bir tebessüm belirdi. sonradan düşündüm: acaba bu kızları mahcup etmeden zikredilen yazarların gelmeyeceğini nasıl anlatabilirdim? aklıma bir şey gelmedi.
* bülent ata ile aynı gün kitap imzaladık. bülent abi’nin imza saati gelip de kendisi ortalarda olmayınca imza masasının önündeki biriken çocuklar bülent abi’nin ne zaman geleceğini sorup durdular. hatta annesi kendisini götürmek için acele eden bir çocuk son çare elindeki bülent ata kitabını bana imzalattı diye hatırlıyorum. bu heyecanlı bekleyiş üzerine, stant önüne yığılmış gençlerle konuşup bir tezahürat grubu oluşturduk. bülent abi, semerkand standına yaklaşınca çocuklar birkaç kere “bülent ata! bülent ata!” diye tezahürat yaptılar. ancak birkaç kere söyleyince, hep birden mahcup olup susuverdiler. bülent abi’nin akşam saat 19’da saffron otel’de ise üniversiteli gençlere bir konuşması vardı. konuşmanın akabinde ferhat ağca, mehmed yaşar, muhammed alaaddin küçükkürtül, abdüllatif ağgürbüz ve ihsan göz’le beraber teras tesisleri’nde bülent abi’yle sohbet ettik. bülent abi’ye “paça içtiniz mi? paça içmediyseniz henüz kahramanmaraş’a gelmiş sayılmazsınız.” demiş tacim huylu. maraşpaça’ya vardığımızda -hatırımda kaldığı kadarıyla- cemal şakar, fatih yurdakul, mehmet narlı, ali karaçalı, duran boz, necip evlice, recep şükrü güngör ve ibrahim gökburun da oradaydı. bülent abi, beni ali karaçalı ile tanıştırdı. cemal şakar, ben ismimi telaffuz edince “derginiz hayırlı olsun” dedi. sonra beni raşit ulaş çetinkaya ile karıştırdığını fark etti. halbuki benim raşit ulaş gibi makam mevki, yükselme, şöhret hırsım olmadığını herkes bilir! raşit ulaş çetinkaya, üsküdar’da ahenk semai’den beş yüz metre yukarıdaki halkın, dergâhın çay ocağına çıkmaktan ödü kopan, modern dünyanın nimetlerine (!) boğulmuş, kaybettiğimiz, eski “ehl-i bîkâriyye”den birisidir!
mehmet raşit küçükkürtül
9 Yorum