Kelimeler şehrin sokaklarına düşüyor. Yeryüzünde hiçbir şey yokken kelimeler yorgundu. Ağzımızın acı ve ıslak seyrinden bir tat aldılar. Bizim doğumumuz kelimelere gebe oldu. Biz vicdanı temsil ederken, kelimeler bizim en sessiz temelimiz ve o temeldir ki ondan nice çığlıklar koptu.
Acı bizim için var oluştu. Kendimizi astık şehrin duvarlarına. Gölgelerimizin takibinde geçerken vakit, yok olmanın verdiği mutluluk var oluşumuzun asıl anlamını taşımaktaydı. Artık şehir bizden birisi değil. Yalnızca gece tanırdı bizi. Pencere kenarlarında hüzünlü ve manik depresif bizlerin en sevdiği tuvaldi. Gece.
Düş ve kalem sanrısıydı vaktin. Yaşamak anlamsızlık coğrafyasındaki en büyük ümitsizlikti. Ne biz anladık onun ne olduğuna dair bir şeyler, ne de o bizim kim olduğumuzu umursadı. Toprak kokusuna yayıldık inceden inceye. Kalem ki toprağın gizli hazinesi. Ve her harfimiz çalıntıydı sanki.
Bir kalem verdiler evvela elimize. Sonra varlığın anlamına koyulduk. Çok gittik, bittik. Ne bizden eser vardı, ne de en temel zerre olan benden. Hiç kimse olmak istemedik. Hiç kimseye özenmedik. Ve tarlalarımıza düşen ekinleri topladık hüznün hasadıyla. Bizim tarlalarımız loştur. Bizim kavlimiz en nadide çiçeklerin gövdelerine yontulan ölümdür.
Ah, gece dineldi şimdi.
Ellerini tuttuk kendimizin. Yalnız başınaydı ölümümüz. Gördük, yaşayamadık, yaşamayı tadamadık. Ve hep kâğıtlarda müsteşardık. Hepimizin kalemleri vardı. Hepimiz anlatılmaz gecelerin aksanı. Kıvrımlarımızda solan bir gamze mi vardı? Yine düştü mü ellerimizden acının aksanı. Onları da başka birisi mi aldı kendi içine, sakladı mı her birisini? Bizim kelimelerimiz kimdendi? Hangi söz vardı ki, o ellerindi? Aynalara anlatamadığımızdandı acılarımız. Hep yaşayamadık. Hep zamanın gerisinde kaldık.
Umurumuzda mıydı sanki yaşamak? Kutsandık yaşamakta acılarımızla. Ne eğlencelerde yittik, ne de şarkılarda. Ama gökyüzü vardı. Unutmadık, gökyüzü anlatırdı sessizliğimizi. Dağılan coğrafyalarımızda kendimize mey, kendimize dildik. Sessiz geceler, unutulmadık anlamlar; hangisi bizim için biçilmişti ki?
Yalnızca kelimeler bizimdi. Yalnızca düşler bizimdi. Ah, yalnızca yaşayamamak bizimleydi. Ve biz hep mutlu kaldık acılarla…