Rüya
bazen, kızgın bir mısra yanıldığımız tüm gün doğumları hangi mevsimdir bizi delik dağlarda uçsuz bucaksız uçurumlarda günahlara sorgusuzca ağırlayan ellerimizin
geçmişin geçememişleri biriktiren yokuşunda -sancılar eteğinin uçlarında sallanırken ve darağacında başın- cellat ile sığınağı bir edip ölünen yerden dirilmek suretinin
görürdüm, göğü sancı tutardı güneşi doğurmadan evvel uğultular iliştirirdi kulağıma soğuk ve kan acı ve irin sanrıların azatlı müsterihi bendim
iflah olmaz bir yorgunluk çöküyor üzerimize milyon kere ne gündüz, ne akşam, ne kuşluk apaçık, terk-i terk ede ede apaçık
küçüklü büyüklü kıyametler kopuyor çocukların ölümüne yüzlerindeki firdevsin güzelliği kalıyor bilmem kaç tarafı kanla çevrili yeryüzüne kapılmış, yokuş yukarı akıp
kopuyor irdelendiği yerden iki büklüm …………………………………… sadakat bağdaş kuruyor sûr üflenmiş sızılar Üsküdar iskelesinin tam olmasa da ortasına hiç’e çıkıyor