Edebifikir okurları için Nazlı Nesibe Kılıçoğlu’nun yazdığı şiiri yayımlıyor ve hoş geldin diyoruz. Kendisinin bir de mesajı var.
***
Edebifikir’in liseli şairleri desteklediğini gördüğümden beri, aklımda buraya gelmek vardı. Feyruz dinleyip geldim, kalbim getirdi. Mostar’ı bilmiyorsan öğren, demişsiniz. Mostar’a gittiğim zaman, o iki mahalleyi birbirine bağlayan köprüye şiirler okudum. Bekleyiş biraz uzun süredir vardı yani. Heyecanımı bağışlayın. Gelecek yerim burasıydı, geldim.
Yoruldum Yorgunluğumu Yorumlamaktan
Başım atlı karıncaların etrafında dönüyor
Ekmek ufakları taşıyor yuvasına aklım
Başımda çocukluğumda yaptığım ilk mezar
Elimde olmamaklığımdan yapılmış bir çalım…
Geçerken uğramışım bu dünyaya da
Biriktirdiklerimi dağıtıyorum azar azar
Çünkü sermaye büyüdükçe odacıklarımda
Hayret de küçülüyor bu dünya kadar
Bana ol’an fakat ölmeyen bir şey söyle
Zaman bile yoruluyor geçmiş olmaktan
Takvimlerin arasında kaynayan kanım
Dünyaya bulaşıyor dirilen tecrübelerle
İçim geçmiş… Sıyrılıyor siyahım aktan
Üşüşüyor başıma müteahhit, başkan, hanım
-Başım kanlı, çocukluğumla birlikte sayın baş, kan
Hasret de büyüyor o mezar kadar
Yürümeyi yeni öğrenen ayaklarımın hüneriydi
Akşamüstü, bir karıncayaydı ilk cinayetim
Toprağı gören gözlerim epeyce iriydi
Oysa ölümü hatırlamadan doğmaktı niyetim
Bilmem ki şimdi hangi hikâye temelini sarsar
Başıma üşüşenlerin istediği sonsuzluk evinin
Biliyorum terazi adaleti yanlış tartar
Servet de yükseliyor şu binalar kadar
Duman kurtuluyor yalnız insanların evlerinden
Hatıraların penceresinden bir şehir kaplıyor etrafı
Başını uzatanların hepsi kaçıyor hikâyelerinden
Bacaları yok bu evlerin soba nereye kurulur bilmez bu insanlar
Mesele yaktığında yanmamaktır alt tarafı
Sönüşün haberi gelir, dumandan sonra belirir küller baharlar
Papalagiler gibi üst üste yığılan dairelerden
Cesaret de kurtuluyor dumanlar kadar
-Sormuştum nereye gidişiydi bu, deliliğin-
Duvarlarından kızarmış yağlar akan evlerinin
En temiz yerlerini gösteriyorlar kıble diye
Ayetler vardı birtakım işaretler… yeryüzünü tuttum mesken
Küçülsem de sığamıyorum bu karanlık evlere
Tam da çok kalabalığız, yalnız kendini düşün diyorlarken
“Ben” de büyüyor karanlıklar kadar
Kendime rastlayışım çok yakın zamanlardadır
Fakat “ben”i, ol’ana kadar da tanıyamayacağım henüz
Zamansız bir yerde ruhların tanışmasından bu yana
Aynı yaşta olduğumuz tüm insanlarla da küsüz
Kendim, dünyadan korunacak bir yer arıyor yine dünyada
Bu yalnızların ve evlerin güvenilir olmadığı apaçık ortadadır
Oysa çoktan unutulmuş el yazması bir kutsalda
Hikmet de yatıyor kurtulacak kadar
Nebilerin de insan olduğunu elbet bilirdim
Kırk yaşına gireli hayli zaman geçti
Fakat kendimin de bir insan olduğunu geç fark ettim
İnsanların kötü dünyalarına karşı koruyorum hayretimi
Sen ilk hikâyeyi masama koyarak ellerinle gözlerimi kapadın
(Adı yaşamdı ilk günahın mekânı olan ağacın
Meyvesiydi veren iyiyle kötünün bilgisini)
Hikâyeler de ulaşıyor yol sonuna kadar
Elçiler gelmiş haber ediyorlar -bilmem nerenin yerlileri
Müjdeliyorlar emretmenin hazzıyla: kovulmuşum dünyadan
Bir ömre sahip olmak için yaşamak gerekli değil miydi
Bu elçiler de ayıramıyor yaşamayı yaşam ağacından
Ben ilah değilim bilemem iyi neydi kötü neyin sim’iydi
İmzalı tapularınızı, banknottan tanrılarınızı alın başımdan
Kumbaram yok, yalnız masamda birikecek hatıralar ve ilk bahar
Ben de bitiyorum herkes kadar
Üstümde yıldızlı gök yok, yıldızların altındayım
Bir yasa düşünmedim içerime koyabilecek
Kovulurken dünyadan bilmem hangi yaştaydım
Masamda sadece ilk hikâye var miras bırakılabilecek
Hayret küçülmesin diye satılığa çıkardım süt dişlerimi
Sattım ne varsa kaybolacak olan, biriktirdim diye dağıttım
Düşünmeye vaktim vardı fakat yine aç açıkta kaldım
Ezgiler de ağladı yetecek kadar
Yollar var, dünya da kaçıyor bütün varlıklardan
Adımı yormadılar dediklerimi şizofreniye bağladılar
Tek doğru bu değil, diyorum ki ben de böyle baktım
Göremedim, kafiyeyi bozdum çünkü yoruldum
Yoruldum yorgunluğumu yorumlamaktan
Bilmem bu masa hangi renk görünürdü şimdi sen olsam
Başım atlı karıncaların etrafında dönüyor…
Nazlı Nesibe Kılıçoğlu
9 Yorum