Künye: Kendimle Konuşmalar, Salah Birsel, Papirüs Yayınları, s.94, 1992.
***
Yüksek sesle okumak, insanı, okunan parçanın yapısına daha bir yakınlaştırır; onu, düşüncelerin girintisi çıkıntısı, sözlerin dizimiyle burun buruna getirir. (s. 9)
Bir romanı elli kez okumak! Bu, birçoklarına gülünç gelebilir. Ama tekrar tekrar okumadan bir kitabın iyice anlaşılabileceği düşünülmemelidir. Jean Cocteau, bu konuda şöyle der: “Okumak başka bir iştir. Okuyorum. Okuduğumu sanıyorum. Bir kitabı yeniden okuduğum vakit de onu daha önce okumadığımı sezinliyorum.” (s. 10)
Gerçeği şu ki, insanlar hoşgörüyü elden bırakmadıkları vakit, amaçlarına daha çabuk erişebiliyorlar. Fatih Sultan Mehmet’in, Bizans İmparatorluğu’nun toprakları üzerinde kolayca yerleşmesinin bir nedeni de budur sanırım. (s. 14)
Bana sorarsanız, tarihin en hoşgörülü kişisi, stoacı filozof Epiktetos’tur. Epiktetos’un, öyle her insanda kolayca raslanamayacak olan hoşgörüsü, şu pek bilinen öyküsüyle daha da aydınlığa çıkar: Epiktetos’un efendisi Epafroditos, bir gün kendisine işkence yapmak ister. Ayağını bir mengene ile burkmağa başlar. Epiktetos “Dur, ayağımı kıracaksın” der. Efendisi aldırmaz. Sonunda Epiktetos’un dediği olur. Ama Epiktetos, hiç istifini bozmaz, sadece şu karşılığı verir: “Ben sana dememiş miydim?” (s. 15)
Yanılmıyorsam, devrik cümleyi bizde ilk kullanan, daha doğrusu, bilinçli ve yoğun bir biçimde kullanan, Ataç’tır. Ataç bunu, konuşma dilinin doğallığına varmak için yapardı. Ama, konuşma dilinin doğallığına varan, kendinden çok, Orhan Veli olmuştur. (s. 30)
Hoş, bir düşünce üzerinde, alabildiğine derinleşen, onun önünü, arkasını, yanlarını yoklayan bir insanın, kimi zaman eyleme geçememek, boyuna düşünce alanında kalmak tehlikesiyle karşılaştığı da olur. Nedir, boyuna düşünüp az iş çıkaran, ya da bütün bütüne pısan kişi, yapacağı şeyi, söyleyeceği sözü tartmadan gerçekleştiren kişiden daha saygıdeğerdir. Düşünmek kolay değildir. Düşünmek için geniş ve boş zaman gerekir. Daha önemlisi, insanın doğru düşünme gücü ve kurallarına varabilmesidir. Ne ki, düşünme gücü, düşünme kuralları üzerinde insanların anlayışları birbirini tutmadığı gibi, bunlara erişmek te, birtakım rüzgârları gerektirmektedir. (s. 34)
Denilebilir ki, şimdilerin insanı, zamanını boş geçirmeme sıtması içinde, şaşkınlıktan şaşkınlığa sürüklenmektedir. (s. 36)
“Kimileri yaşama yerine, yaşamanın betimlemesiyle yetinebilirler.” (s. 43)
Sanatçıların bir yaşama felsefesine varmaları, daha çok ileri yaşlarda, yani yaşamanın dışına çıktıkları, ya da bir kenarına itildikleri yıllarda gerçekleşebilir. (s. 43)
Ama güzel şeydir günlük tutmak! İnsanı içtenliğe iteler. İteler ya, kolay mıdır doğru sözlü, doğru özlü bir insan olmak? Küçüklüklerini, güçsüzlüklerini, korkularını, kinlerini, kıskançlıklarını, yani bütün kirli çamaşırlarını okurların önüne sereceksin. Hem de utanmadan, ürkmeden. Buna büyük bir yazar olmak yetmez, bilge olmak ta gerekir. (s. 51)
Şu yeryüzünde herkesin süreceği bir tarla vardır. Herkes, kendi tarlasının girdisi-çıktısıyla uğraşsa, işlerin çoğu düzelir. Gelgeldim, bizler, başkalarının tarlalarına burnumuzu sokmayı, kendi toprağımızı ekip biçmekten yeğ tutuyoruz. (s. 64)
Voltaire’i dinlerseniz, yaşamanın acılarına karşı koymanın tek yolu çalışmaktır. Çalışmak, yaşama gücünü artırmıyor sadece; insanı bilgeliğe, dünya işleri karşısında daha anlayışlı, daha hoşgörülü olmaya iteliyor. (s. 64)
“Bir budala, her vakit kendisine hayran olacak, bir daha budalasını bulabilir.” (s. 80)
Aktaran: Cenk Baran
1 Yorum