Dinî Amel ve Aklın Yenilenmesi

Künye: Dinî Amel ve Aklın Yenilenmesi, Taha Abdurrahman, Ter: Mehmet Emin Güleçyüz, Pınar Yayınları, 4. Baskı, 2024, İstanbul.

***

Taha Abdurrahman, kitabı içerik itibarıyla üç kısma ayırmış ve her bir kısmı da üçer bölüme ayırmıştır. Kitapta soyut akıl, rehberlik edilmiş akıl ve desteklenmiş akıl konuları sırayla incelenmekte, her birinin Hakk’a ulaşmada güçlü yönleri ve zaafları izah edilmektedir.

Yayınevinin Sunuşu

Batı düşüncesini taklit etmenin Müslümanlar için trajik ve ağır bir bedeli vardı. Çünkü bu taklit sadece onların kendi geleneklerine yabancılaşmasını değil, aynı zamanda çarpık bir Müslüman benlik kavramının üretimini de beraberinde getirdi. (s. 12)

Bu kitaptaki meramı manevi tecrübenin akli bilgiyle asla çelişmediğini, bilakis onu daha da zenginleştirip derinleştirebileceğini açıklamaktır. (s. 13)

Nitekim Taha Abdurrahman’ı batılı okurlarla tanıştıran Wael B. Hallaq, onun çalışmasının, ahlakın İslam’ın merkezi alanı olduğu gerçeğinin en güçlü kanıtı olduğunu belirtir. (s. 13)

İslam’ı liberal düşünce kategorileriyle rasyonelleştirmenin anlamı üzerine kafa yoran Hallaq, Müslüman entelektüellerin, liberal olsun ya da olmasın Avrupa-Amerikan geleneğinde liberalliğe getirilen radikal eleştiriyi anlama ve takdir etmekte henüz yeterli olamadığını iddia eder. (s. 14)

20. yy’da büyük yıkımlara yol açan araçsal aklı eleştiren Taha Abdurrahman esasen ahlaken temellendirilmiş bir aklın inşa ettiği bir dünya görüşünü savunur. Ahlaki tecrübe ile güçlü akli yöntemi bir araya getirerek kapsamlı bir düşünce inşasını öne çıkarır. Haliyle sözle uygulama arasındaki uyumsuzluğun giderilmesi için yapılması gerekenlere odaklanmaktadır. (s. 15)

Kitaptan Notlar

Yine bilinmelidir ki dört bir yana yayılmasını ve gönüllerdeki test yerine rağmen bu inanca dayalı uyanış akli yöntemlerin ve yeni ilmi kıstasların şartları gözetilerek ortaya konması gereken fikri bir dayanağa muhtaçtır. Zira bu uyanışın mensuplarında ne muhkem bir yöntemsel çerçeve ne mümbit bir ilmi düşünce ne de esaslı bir felsefi yönelim bulabilmekteyiz. (s. 19)

Tecrübe söz konusu olduğunda, İslâmi uyanışta bütünlüğü temin etmek, ancak iman tecrübesinin derinlerine dalmak ve bu yol da son noktaya doğru gitmekle mümkündür. (s. 20)

Soyut akıl, sahibini herhangi bir şeye bir yönden bilgili kılan eylemden ibarettir. Bu bağlamda kişi bu eylemin doğruluğuna inanır ve bu inançla da belli bir delile dayanır. (s. 27)

İslam düşünce geleneğinde aklın fiil şeklindeki tasavvuru, bizce reddedilen ve bazı Müslüman âlimlerle benimsenen aklın bir gerize huy olduğu iddiasında karşımıza çıkan, nesne eleştirici anlamla bir arada bulunmuştur. Her ne kadar bu huyu bir benlik ve öz kabul etmekten ziyade bir kuvvet ve yatkınlık diye anlasalar da bu iki anlam arasında kararsız kalmışlardır. (s. 29)

Aklın, Yunan geleneğindeki anlamın gerektirdiği şekilde bir öz değil, aksine İslami anlamın gereğince kalpte kaim fiillerden bir fiil veya niteliklerden bir nitelik olduğunun belirlenmesi değerlidir. (s. 31)

Bizi alakadar eden ihtiyari teşbih, karıncanın ayak sesinden daha ince ve daha gizli olanı, ilim ve tahkik elbisesine bürünenidir. (s. 45)

Herkes tarafından bilinmektedir ki bu makamda saygı göstermeyi terk eden kişi, en yüce isteğine yaklaşmaktan mahrum kalır ve arzusu ile arasına marifeti engelleyen örtüler çekilir. (s. 46)

Onların İlahi varlık için öne sürdükleri delillerin çokluğu, sağlam ve kesin bilgi sağlayan bir burhan elde edemediklerinin göstergesidir. Sanki delillerin çokluğuyla burhan elde etmenin zorluğunu gidermeyi arzulamaktadırlar. (s. 55)

Neticede insan, evreni dilediği gibi boyunduruk altına alacağını zannettikten yahut diğer bir deyişle onu köleleştireceğini umduktan sonra kendi sınırlarının farkına varamayacak bir duruma gelmiştir. (s. 63)

Soyut aklın, hiçbir bulanıklık içermeyecek tarzda saf bir akılcılık taşıdığı inancı pek çok zihne hükmetmektedir. Oysa bilimsel ve gündelik pratiklerin doğasından çıkarsadığımız göstergeler, bu inancı çürütmektedir. (s. 67)

Rehberlik edilmiş akıl, sahibinin kendisiyle bir menfaati kendine çekmek veya bir zararı defetmek istediği bir fiilden ibarettir. Kişi bunu yaparken dinin faz kıldığı amelleri vesile edinir. (s. 79)

Dini amelden türeyen fayda, dini olmayan amelden hâsıl olan faydadan farklıdır. Bunlardan ikincisi, kişi ne kadar derinlemesine bir arayış içerisine girse ve istediği din dışı idealleri gözetse dahi, mutlaka çeşitli eksikliklere düşecektir. (s. 81)

Kişinin gayreti ve çalışması sınırlı araçlarını aşamadığında ona ancak bu araçlar ölçüsünde faydalar meydana gelir. Dini amelin sırrı ise kişiye başka türlü güç yetiremeyeceği itibari ve ihtiyari anlayışlar kazandırılmasında yatar. (s. 82)

Kişi bu akıl erdirme anlayışlarını kısımlara ayırmaya yönelir ve böylece tezkiye yönlendirme ve düzeltme bakımından çaba harcamaktan yararlanmak üzere ihtiyaç duyduklarını çıkarsar. Bu şekilde her meşguliyet onu tefekküre yönlendirir, her tefekkür de onu kesintisiz bir çaba içerisinde bulunmaya. (s. 87)

Neticede rehberlik edilmiş akıl seviyesindeki bakış soyut akıldan farklılaşır. Zira amel ile desteklenmesi sayesinde, önceden gaybi hususlar kabilinden sayılan hislerden, bilgilerden haberdar olabilir, yöntemlerini zenginleştirebilir ve yenileyebilir. (s. 94)

Allah dilerse isyankârı cezalandırır. Onun cezalandırılması isyankârı marifetinden uzaklaştırılması ve yakınsamasını reddetmesidir. (s. 104)

Desteklenmiş akıl, sahibinin dini meşguliyet derecelerine yerleşerek kendisiyle şeylerin özlerinin (‘ayn-a’yan) bilgisini talep ettiği fiilden ibarettir. Bu esnada kişi, farzları en mükemmel şekilde eda etmesine ilaveten nafileleri de yerine getirir. (s. 161)

Rehberlik edilmiş akıl ise şeylerin dışsal fiillerini, yani amellerini tefekkür etmeyi hedeflemektedir. Desteklenmiş akla gelince, önceki ikisinin hilafına, görünüş ve amellere ilaveten, şeylerin bâtıni niteliklerini ve dâhili fiillerini, yani öz benliklerini de talep eder. Öz benlikten kasıt bir şeyin kendisiyle o şey olduğu özellik, yani hüviyettir. (s. 162)

Öz meselesi konusunda şu husus açığa çıkmaktadır: desteklenmiş aklın konusu, sıfatlar, fiiller ve zatlardan ibaret üç tür bilgi konusu arasında en bağımsız ve yüce olandır. Soyut akıl sıfatların bilgisini, rehberlik edilmiş akıl ise fiillerin bilgisini hedeflerken, desteklenmiş akıl zatların bilgisini edinmeyi amaçlar. Zatların bilgisi nazar yoluyla elde edilemez; zira o sadece sıfatlara ulaştırabilir. Yine amel yoluyla zatların bilgisi edinilmez; çünkü amel sadece fiillere ulaştırabilir. Bu hedefe ulaşmak ancak nazar, amel ve uzak temastan daha derin bir tecrübeyi birleştiren bir yöntemle, yani canlı ve ameli nazar manasındaki hemhal oluşla gerçekleşebilir. (s. 172)

 

Edebifikir

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir