Komodinin üzerindeki patlak bir lambanın kenarına düşen ay ışığı, pencere metaforunu kullanmama izin vermiyor ne yazık ki. Işık, ilahî ışık beni kurtaracak, şükürler olsun! Ona bakıp gülümsüyorum. Belki bu gece insanlar yataklarında ölmeye devam edecek, birçoğu kötü bir habere uyanacak, savaşlar durmayacak, bir mucize olmayacak ama benim için pek çok şey sona erecek. Gövdemde bir yılan saklanıyor. Yalnız kaldığım zaman kaburgalarımın arasında kıvrıldığını hissedebiliyorum. Soğuk tıslamalarını duyuyorum, bana burada olduğunu, gitmediğini anlatıyor. Utangaç bir yılan bu, kolay kolay başkalarına kendini göstermiyor. Bu yüzden uzun bir süre sır gibi sakladım onu insanlardan. Önceleri inkâr ettim. Bir yılanın insan bedeninde gezinmesi saçma olabilir. Birisi duyarsa ne düşünür? Adamı tımarhaneye atarlar. Oysa gayet akıllı biriyim. İnanmıyorsunuz ama öyleyim. Mantıklı çözümler üretmeye çalıştım hatta hastanelere gittim karnım ağrıyor doktor bey, göğsüm sıkışıyor. Ama ilkel aletleriyle yılanı göremediler. Göremezsiniz, saklanıyor o. Mideme bakarsanız hop göğsüme kaçar oraya bakarsanız sırtıma uzanıverir. Göğsüme yerleştiği zaman en kötüsü, boğazım düğümlenir, boğulacak gibi olurum. Ama merhametli bir yılan, ölmeden evvel salıverir beni. Azarladım onu, “Bir insana sıkıntı vermen hiç hoş değil” dedim. “Hem burası senin yurdun değil. Yağmur ormanlarında gezin, bozkırlarda sürün, tarlada fare avla… Dinlemedi beni, alaycı bir şekilde tıslamaya devam etti. Öfkelendim:
-Öldüreceğim seni, oradan çıkarıp lime lime doğrayacağım.
Bir süre sustu ama ayrılmadı, biliyordu onunla savaşamayacak kadar korkak olduğumu. Çok da nefret etmiyordum ondan, anlaştığımız noktalar vardı ama ilişkimizde tek söz sahibi kendisiydi. Ben çiğnenen bir oyuncaktım, yutulacak bir besin değil sadece bir oyuncak. Dedim ya sakladım olan biteni ama baş etmesi zamanla güçleşti. Ben zayıflıyordum o ise artık bütün karnımı kaplıyordu. Bazen kuyruğunu ellerime uzatıp boğazımı sıkıyordu. İnsanlara anlattım derdimi, önce inanmadılar bana. Sonra “Hepsi kafanda oluyor,” deyiverdiler.” Evet kafama da uğruyor bazen çok hareketli bir yılan, hiç aynı yerde durmaz,” diye yanıt verdim. Muzipçe gülerek bana yılanı sakinleştirecek ilaçlar önerdiler. Onlara yılanla yaşamak istemediğimi ondan kurtulmaya çalıştığımı anlattım. Nereden bilsinler, hiç yılanları olmamış ki? “Çocukken görmüşsündür; rüyalarına kaçmıştır, rüyalarından kaçamamıştır” dedi birisi. “Çocukken gördüklerim küçük, zararsız şeylerdi bu bir engerek!” diye bağırdım. Baktım ki benimle konuşanların derileri soğuk, gözleri parlıyor. Ne olduklarından bihaberler, beni nasıl kurtarsınlar.
Bıçağımı alkolle siliyorum. Mikrop kapmak istemem. Yılan çıkartma merasimim steril olmalı. Sevdiği yiyeceklerden yemeliyim, midemde yakalamalıyım onu; en savunmasız olduğu o aralıkta işini bitirmeliyim. Bir damla kanın aşağı doğru sızışını izliyorum, kahkahalar atarak. Hayır, tıslayarak.
Betül Ceyhan
5 Yorum