Eve girdiğinde kendini gök mavisi boyalı odasında buldu. Cüssesini yatağa devirmişti. Üzerindeki elbiseleri çıkarmadan öylece tavana bakakaldı. Elinde taşıdığı karton kesedeki mandalinalar yataktan birer birer düşerek halıya yuvarlanıyordu. Aklına neden uzun zamandır yalnız yaşadığı takılmıştı. Eline değen pike örtüsünü hissetti, sert bir dokusu vardı. Eliyle örtüyü, yataktaki cansız duruşunu bozmadan göz hizasına kadar kaldırdı. Bir süre baktı, pikeyi bıraktı. Bu sırada kapı çaldı, yataktan bir hamleyle doğruldu, derin bir nefes aldı.
Gabriel ailesinden kalan bu küçük evde yirmi altı yıldır yalnız yaşıyordu. Kapı tekrar çaldı. Elini şakağına götürdü. Yüzünün ne kadar da soğuk olduğunu hissetti. O an evin soğuduğunu anladı. Parmaklarını elmacık kemiğinin üzerinde gezdirdi. Sol elmacık kemiğinde bir iz vardı. Küçükken kavga ettiği sokak arkadaşlarından hatıra kalan bir yaraydı bu. Hırçın geçen çocukluğunu hatırladı. On altı yaşına kadar yaptığı hırsızlıkları… Kapı tekrar çaldı. Gabriel yere düşen mandalinalardan birini avucuna aldı, altından kıvırarak soymaya başladı. Kabuktan çıkan kokuları burnuna çekti. Üniversitede sevdiği kızın kendisini reddedişini hatırladı, zira kız o sırada pencere önünde soyduğu mandalinaları yiyordu. Hem de ne yiyiş! Kızın suratındaki alaycı ve küstah tavır bir insan suratında bu kadar büyük bir anlama kavuşamazdı. Aptallık kendisindeydi, okulun en güzel kızının yanına gitme cesaretini hangi özelliğinden alabilirdi ki? Aslında darılacak bir şey de yok gibiydi, kız okuldaki hemen hemen bütün erkekleri reddediyordu çünkü. Bunu aklına getirdi, biraz olsun içi rahatlamıştı, elinde soyduğu mandalinaları büyük bir iştahla ağzına attı. Kapı tekrar çalıyordu. Gabriel ev terliğini giydi, odadan dışarı üç adım attı, sağa döndü. Kapıyı açtı, kimse yoktu. Geri dönüp salona yürüdü, pikabın yanına geldi. İğneyi plağın üzerine yerleştirdi. O, ev içinde gezindikçe arkada çalan şarkı daha tok ve yankılı bir sese dönüşüyordu. Gabriel tekrar gök mavisi boyalı odasına geçti. Yerdeki mandalinalardan birini aldı. Mandalinayı yavaş yavaş soyuyordu bu kez. Bir anda o kız düştü kalbine… Genç adamın gözleri doluyordu… İlk kez bir mandalina kokusu, içindeki üşengeç adamı yerinden kaldırmıştı. Her zaman, içinde büyük gerilimler yaşatan pencere önüne kadar yürüdü. Sıcak sıcak inen gözyaşları elmacık kemiğinden bir kavis alarak çenesine doğru yol almaktaydı. Gabriel’in ifadesiz yüzü, yontulan bir heykelin formlaşması gibi yavaş yavaş beliren bir alaycı ifadeye dönüşmüştü. Ondan sonra Gabriel’i kimse ne gülerken ne de ağlarken gördü. Yüzünde her zaman, kimselerin bilemediği bu ifadeyle yaşlandı.
Abdullah Karaca
7 Yorum