Kulağım tıkalıydı. Hiçbir şey duymadım. Duymadım ve görmedim. Şimdi düşünüyorum, neyi anlatmalı? Duymadıklarımı mı, görmediklerimi mi? Uzun süredir bir amacın içinde değilim. Gerçi dışında gibi de hissetmiyorum. Bu ikilemin içinde kaldım. İkiden bire ikide bir inen, sonra ne hikmetse ikiye ve ikilemine çıkan ve genelde ikinin en tepesinde, bir noktanın ucunda otururken ikiye çıktığını anlayan biri olarak, bence sıfıra çok yakınım. Ama gönül sıfır nokta bilmem kaç saniyede yüze çıkmak istiyor. Sonuçta onun içinde de sıfır var, bir var; iki yok. Bu dünyanın sıfırları bitmek bilmiyor. İnsan bir tek sıfır rakamını sevmiyor, kimse sıfırla hemhal olmak istemiyor. Olursa da mümkünse sıfırın yanında yöresinde bir rakam daha olsun ama farklı olsun istiyor. Sıfırın yanına farklı yöreden bir rakam gelsin de nasıl gelirse gelsin. Tek sıfır korkutuyor bizi. Sıfırdan yüze çıkmak istiyor gönül; tamam, ama bir de oradan inmek var. İnmek dert değil de çıkınca nasıl çıktın, diye soruyorlar; inince, neden indin, diye. Nasıl çıktın, diye sorabilmeleri için önce inmen gerekiyor. İnmek istemiyorsun işte bu yüzden. Ama iniyorsun elinde değil. Elinde değil, dilinde değil, gönlünde değil. İniyorsun. İnsanlar hesap soruyorlar. İnsanlar çok hesap soruyorlar. İnsanlar çok, hesap soruyorlar. Hesabı kime vereceğimi şaşırıyorum. İkiye çıkıyorum tekrar. Bir sürü ikiye hesap vermeye kalkıyorum. Hâlbuki bir hesabım var bire verilir. Bu ikiler nereden çıktı? Ki ben sıfırım, hemen ikiye çıkamam. Arada bir var. Bir hep var. Sıfır hiç yok. İkiler arada bir var. Sanırım asıl ikiler yok. İkiler ikileyip gitseler belki biraz rahatlayacağım. Rahatlayacak mıyım? Sanmıyorum.
Hâlâ kulağım tıkalı. Kulaklarım demiyorum, demeyeceğim. İkiye bulaşmak istemiyorum. Bulaşmışım bulaşacağım kadar. Tek duyuyorum, tek görüyorum. Konuşmuyorum uzun süredir. İkiyi bire, biri sıfıra indirmek kadar güzel bir şey yok. Yok, yani yine sıfır. Bak, bu sıfır bir gün çok işimize yarayacak. Bütün sıfırlardan zincir yapacağım. Zinciri bileğime bağlayacağım. Bire doğru atacağım diğer ucunu. Evet, atacağım. Ancak atabilirsin çünkü. Attığın anda duaya başlarsın, inşallah tutar, diye. Tutmazsa ne yapacaksın? Başka yapacak bir şey yok ki. Tekrar deneyeceksin. Sıfırsın, bire gidersin. Zamanı belli değildir, birdenbire gidersin. Gözünü ayırma. Gözlerini ayırma değil. Etrafta ikiler kol geziyor. At sıfırdan zincirini. Tuttuysa senden sıfırı yok. Asıl özgürlük şimdi başlıyor. Bağla kendini.
Birkaç adım attım. Adımlarımı bir bir attım. Tek ayağım üzerinde sektim birkaç kez. İki sayılmasın diye. İkiyi yok saydım. Saydım yok iki. Sıfır da iki gibidir diyorlar. Çift sayıdır. Neresi çift sayıdır? Ne biçim çift sayıdır! İkiyi ikiye bölersin bir çıkar. Sıfırı kaça bölersen böl sıfır. Bak, ben bu sıfırı iyi bilirim. İyi bilirim dersen aslında bilmiyorsundur, diyorlar. İyi bilirim, deyince bilmiyor oluyorsan sıfır işte, diyorum. Yine sıfır, yine sıfır. Bu dünyanın kaç tane sıfırı var? Yanında bir’i olmayan kaç sıfır var? Bu dünyada…
Bir ara bana bu kadar çok düşünme dediler. Düşünmezsem sıfırım, dedim. Bu senin istediğin değil mi, dediler. Yok, dedim. Ben “bir”e gitmek istiyorum. Düşünmeye başladığın anda aklın karışacak, dediler. Bire değil ikiye çıkacaksın, dediler. Ama ben bir zincir salladım bire doğru, sıfırlarımdan, dedim. Zincir tutundu mu, karşıya dediler. Tutunmadı, dedim. Güldüler. Tutunursa yürürüm o zincirin üzerinden görürsünüz, dedim sinirlenerek. Bir zincirin iki ucu vardır, dediler. Her halükarda yolun ikiden geçiyor. Bir çıkış ve bir varış eder iki, dediler. Zincirin üstü zordur. Dengede durması, metalin sesi yorar insanın kulaklarını. Kulağını, dedim. Kulağını! Tamam, dediler. Kulağını. Yorulursun, dediler. Her halükarda. Zinciri tutar keserim ucunu dedim. Kolay mı o kadar dediler. Pamuk ipliği değil ki hemen kesilsin. Durdum sıfırda. Baktım etrafıma. Açıklamaya lüzum yok. Bir, zincirin ucunda. Gitmeliyim, dedim. Bastım zincirin üzerine. Bir gıcırtı, halkaların birbirine sürtünmesi kulağımı yormaya başladı. Sallanmaya başladı zincir. Dengemi sağlamakta zorlanmaya başladım. Bir sağa bir sola… Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum ama. Düşersem yine sıfırdayım. Bunu düşününce sallantının da etkisiyle bir mide bulantısı başlıyor. Gülüyorlar. Çok gülüyorlar. Birkaç adım daha atıyorum körü körüne. Gözüm görmüyor artık, sıfırım. Kulağım sağır, bir sıfır daha. Ayaklarımın altında bir zincir var mı? Sallanıyorum veya düşüyorum. Bu gelgitlerim ne kadar sürecek? Bu gelgitlerin içinde insan bir mide bulantısı hissetmeye başlayınca gel-git arasındaki kısa çizginin üzerinde denge oyunu oynadığını anlayacak mı? Anlayacak mıyım? Mide bulantısı çizgiden düştüğümüzde geçecek mi? Oyunun da çizginin bir parçası olduğunu zemine çarptığımızda anlayacak mıyız?
Anlar mıyız?
Anlamazsak…
Sıfır!
Ömer Can Coşkun
3 Yorum