Varlığın özüne temas etmek… İşte insanlığın yaratılıştan beri peşinde olduğu büyük dava… Perdeleri kaldırmak ve hakikatle çırılçıplak karşılaşmak…
Hallac-ı Mansur hazretleri idam edilmek üzereyken şöyle dua eder: “Güzelliğinin açılan sırlarını başkalarından gizleyerek, onlara vakıf olma imkânını bana vermek ve kınayanlardan beni esirgemiş olmakla bahşettiğin nimetine teşekkür etmeyi bana nasip et. Şu topluluk senin kullarındır. Dinlerine olan bağlılıkları yüzünden ve senin rızanı kazanmak ümidiyle, beni öldürmek üzere toplanmışlar. Onları affet! İyi biliyorum ki, bana açtığın sırları onlara açsan, yahut onlardan gizlediğin şeyleri benden de gizleseydin, bu hal başıma gelmezdi. Yaptığın şeyler için sana hamd, dilediğin şeyler için de yine sana hamd olsun.”
Bu duayı okuduktan sonra gerçekten hakikate vasıl olmak isteyip istemediğimi düşündüm. Malum doğum sancılı olur ve sadece sancıya sabredenler nimete ulaşırlar. Tamam herkesin sınavı ayrı ama şu ayette önümüzde duruyor; “Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.” (Bakara / 214)
***
Günah işlememek bir erdemdir. Bunu herkes kabul eder ama insanı oluş sürecine sokan ve kendindeki potansiyeli ortaya çıkaran sadece günah karşısında pasif konumda olmak değildir. Bunun yanında bir de hayırda aktif olmak gerekir. Yani eylem içinde olmak. Dünyayı kurtarmaya aday olmak… Neden olmasın. Hem din bir anlamda ümit demek değil mi! O halde insan demek, direnmek demektir, arayış demektir, sürekli aksiyon ve eylem demektir… Aynı zamanda değişim demektir.
***
Bir veli ; “Şunu iyi bil ki, en büyük küfür senin kendine ait zannettiğin vücûdundur.” buyuruyor. Bu sözü; kişinin kendinde varlık görmesi, benlik ve gurur içinde yaşaması ve varlık âlemini eşyadan ibaret sanması ile açıklayabiliriz sanırım. Hâlbuki hiçbir şey Hakk’a perde olamaz. Perde sadece kişinin kendi gözündedir. Sorun şuradaki kimse kendisinin perdeli olduğunu kabul etmek istemiyor… Her tarafı eşya ile kuşatılan, üstelik ruhunun dahi farkına varamayan insan kör olduğunu nasıl kabul etsin!
Küfür; sözlüklerde örtmek, gizlemek; nankörlük etmek gibi anlamalara geliyor. Hakikati örtme ve gizlemeye bu sebeple küfür deniyor. Küfür aslında kişisel bir durum. Kişi öncelikle kendini örtüyor. Algısını, farkındalığını hatta vicdanını… İşte bu sebeple küfür içinde olmak kişinin kendinden uzak olması ve dolayısıyla rabbinden uzak olması anlamına geliyor. Aynı zamanda küfür kişinin fıtratından uzaklaşmasıdır. Fırtattan uzaklaşmak ise saflığın kaybedilişidir.
Burada duralım…
Sulhi Ceylan
5 Yorum