sezai karakoç’un hatıralarını okuyunca karakoç’un cemal süreya’dan ve mehmet şevket eygi’den çok çektiğini görürsünüz. cemal süreya ve mehmet şevket eygi öyle davranışlar sergiler, öyle sözler söyler, öyle tavırlar alırlar ki “ya hu bu adamlara hâlâ niye tahammül ediyor, niye bunlarla bütün münasebetini kesmiyor?” diye ister istemez kendinize sorarsınız. büyük bir sabırla ikisinin yaptıklarına da göğüsler karakoç. karakoç’un çok içli, uzlaşmaz, seçici mizacına bakarak bu adamları çoktan defterden silmeli dersiniz ama bu, bir türlü gerçekleşmez. hele mehmet şevket eygi’yi karakoç’un hatıralarından ilk defa tanıyan birinin mehmet şevket eygi’yi sevmesi mümkün değildir. karakoç, “şevket de…” diye başlamışsa içten içe “yine şevket bir şey yapacak.” diye beklemeye başlarsınız ve beklentiniz de genellikle boşa çıkmaz.
sezai karakoç’un hatıralarındaki cemal süreya’nın ise en belirgin vasfı, karakoç’un “döktüklerini toplaması”dır. cemal süreya, gündelik hayatını “mısra toplayarak” yaşayan bir adam. sezai karakoç’un demesine bakılırsa karakoç’un gündelik hayatta kullandığı kelimeler, nükteler, mektubundaki bir cümle vs. bir müddet sonra cemal süreya’nın bir mısraı olarak karşısına çıkmaktadır.
karakoç’un hatıralarında cemal süreya’nın 555k şiiri hakkında kısa bir bilgiye rastlıyoruz. diriliş’in yedinci döneminde 2 mart 1990 tarihli sayısındaki “hatıralar” bölümünde şu satırlar var:
“derken, nisan ayında, öğrenciler, saat akşam 5’te kızılay meydanı’nda toplanıp yürüyüş ve gösteriler yapmaya başladılar. saat 5 olunca kızılay maşheri bir görünüm alır. çünkü: o saatte memurlar dairelerinden çıkarlar. esasen memur kenti olan ankara’nın bilhassa yenişehir, bu saatte oluk oluk memurların bulvara boşandığı yerdir. bakanlıklardan, hatta şirket bürolarından çıkan çoğu genç insan, kızılay’dan sıhhiye’ye doğru yürürken, daha önceden gelmiş öğrenciler de toplu gösterilerine başlıyorlardı. her akşam, aynı saatte, orada buluşulacağı bilindiğinden, gün gün toplanma artıyordu. denildiğine göre, mülkiyeliler birliği’nde bir grup öğrenci, başlarında keman çalan, müzisyenliği olan idareci mesleğinde bir sınıf arkadaşımız (o sırada ankara’da bulunuyor) gazi osman paşa marşını mızıka ile söyleyerek yenişehir’e çıkıyorlarmış. sıkıyönetim olduğundan askerler gelip alıp götürüyor onları ve biraz ilerde salıveriyor. ama öğrencilerin bilinmeyen bir yere götürüldüğü, kayboldukları gibi rivayetler çıkıyor. hatta güya birçok öğrenci kıyma makinelerinde yok edilmiş dediler. oysa bunun yalan olduğu ortaya çıktı sonraları.
bir sefer görmek için o saatte yenişehir’e gittim. içişleri bakanı dr. namık gedik ve yanında ileri gelenlerden olduğu anlaşılan birkaç kişi geldi. orda gezinenler adete nefretle bakıyorlardı bakana ve yanındakilere. onun için durmayıp hemen gittikler. artık memlekette bir şeyler olacağı belliydi. demokrat parti aldığı tedbirlerle gidişi durduramadı. her gün biraz daha artıyordu tansiyon.
mayıs ayının başında 555k gösterisini yaptı gençlik (5. ayın 5. günü saat 5’te kızılay’da demekti parola. hatta cemal de 555k diye bir şiir yazmıştı. öğrenciler arasında dolaşmış şiir.) her akşam kızılay’da bu itişip kakışmalar olurken gece sokağa çıkma yasağı da sürüyordu. bir gün, menderes, akşam vakti, kızılay’a geliyor ve doğrudan talebenin arasına girip sert bir şekilde onlardan ne istediklerini soruyor. görevliler, zor bela menderes’i ikna edip otomobiline bindirip oradan uzaklaştırıyorlar. sonradan bu olay da tersine çevrilip, öğrencilerin menderes’in yakasına yapıştığı şekline dönüştürülmüş, bir politikacı için de yıllar yılı bir kahramanlık öyküsü gibi anlatılıp durmuştu. neyse ki geçenlerde bu politikacı menderes’in yakasına yapışmadığını mecliste açıkladı da gerçek ortaya çıktı.”
yukarıda verdiğimiz bilgilere, 555k şiirini cemal süreya’nın kitaplarına almadığını, şiirin papirüs dergisinin ağustos 1960 tarihli sayısında neşredildiği bilgisini ilave edelim. sezai karakoç’un naklettiğine göre şiir 27 mayıs darbesinden evvel yazılmış, talebeler arasında elden ele dolaşmış. şiir okunduğu zaman da 27 mayıs’a giden vetiredeki, çoğu chp’li üniversite gençliğinin dünyasına hitap ettiği belli oluyor. “hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri” mısraındaki yüzde oncu ile kast edilenin fatih rüştü zorlu olduğunu biliyoruz. hazine, o dönemde dışişleri bakanlığına bağlı olduğu için bakan zorlu’nun ihalelerden “yüzde on” komisyon aldığı iddia ediliyordu. cemal süreya’nın bu şiiri 27 mayıs’ı meşrû gören, hasretle selamlayan insanların hislerine karşılık olarak yazılmış görünüyor.
mehmet raşit küçükkürtül
https://youtu.be/HS9rFVh5Gv4
555k
Şimdi bursada ipek çeken kızlar
Bir karasevda halinde söylemektedir:
Görmeğe alıştığımız nice yazlar
Kimleri alıp götürdüler ama kimleri
Karanfil bıyıklı genç teğmenleri
Ak saçlı profesörleri, öğrencileri
Adları şuramıza işlemektedir
Ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler
Bir karasevda halinde söylemektedir
Şimdi bursada ipek çeken kızlar
Şimdi erzurumda çift sürenlerin
Geçit vermez kaşlarının altında
Derindir, ıssızdır, korkunçtur gözleri
Sabanın demiri girdikçe toprağa
Hınçlarını gömmektedir içine yerin.
Çünkü millet hayınları ankaralarda
Çünkü izmirlerde, çünkü istanbullarda
Çünkü başka yerlerinde memleketin
Kanına girdiler masum gençlerin
İşte onun için karanlıktır gözleri
Şimdi erzurumda çift sürenlerin.
Şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
Gündüzü kısalttılar geceyi uzattılar
Şimdi acının ve hüznün göklerinde
Umudun yıldızı sarı yıldız mavi yıldız
Uykumuzun bir ucunda bombalar
Bir ucunda hürriyet inancı sabaha kadar
İngiliz usulü piyade tüfekleriyle
İnsanca yaşamanın onuru arasında
Milletcek bir gidip bir geliyoruz
Şimdi saat sekizdir başlar gecemiz
Şimdi ay doğar bulutlar arasından
Kavat derebeyleri yüreksiz bolu beyleri
Hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri
Cebren ve hile ile haklarımızı alan
Zulmü ve alçaklığı yöneten murdar üçgen
Biliyor musunuz bir orman gelişiyor şimdi
Türküleri duyuyor musunuz nice derin
Yakılmış çoban ateşleriyle dağlarda
Karanlığı tutuşturup bir köşesinden
Geceyi gündüze çevirenlerin
Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.
Cemal Süreya
4 Yorum