Bulduğun Torpil Elinde Patlayacak!

Torpil aramak ve torpil yapmak günlük hayatta çok sık duyduğumuz deyimlerden. Torpil yapmak; kayırmak, iltimas geçmek demektir. Kayırmak ve iltimas geçmekse, başkalarının hakkına girmek pahasına birine arka çıkmak ve kolaylık sağlamaktır. Dolayısıyla kayıran da, kayırılan da kul hakkına girmiş olur. Bu ağır günahın altına girmiş görünmek istemeyenler torpili,  “referans” diyerek makbul hâle getirdiklerini zannederler. İnsanlar referans bulmaksızın, mesela kaymakam, hâkim, polis vs. olmanın zorluğundan, hatta imkânsızlığından söz ederler. Bu durum onları referans aramaya iter. Referans buluna kadar bir takım kimselere ağız eğer, minnet ederler. Torpil arayan kişi arzu ettiği işi elde ettiğinde, torpil bulmuş olmanın vebaline değil de, referans bulmuş olmanın rahatlığına sahip olmak ister. Oysa kelimeleri değiştirmek cürmü hafifletmez. Adına ne denirse densin, torpile tenezzül ve tevessül eden kul hakkına girmiş demektir.

Torpil aramanın başlıca sebebi rızık (iş ve aş) endişesidir. Rızık endişesi Allah’ın Rezzak ism-i şerifini yeterince tanımamaktan ve iman zayıflığından kaynaklanır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:  “Eğer siz Allah’a gereği gibi güvenseydiniz, Allah, kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları hâlde akşam doymuş olarak dönerler” (Tirmizi, Zühd, 33). Bir diğer sebebi yükselme hırsıdır. En feci sebebi ise ahlakî zayıflıktır. Ahlaklı insanın ilkeleri olur, o ilkeler doğrultusunda yaşar. Başkasının hakkını ihlal etmekten sakınır. Torpil arayan ve yapan ahlakî bir zaaf içindedir. Kimisi ise doğrudan ahlaksızdır. Bulduğu/yaptığı torpil elbet bir gün elinde patlayacaktır.

Devletlûlar katında torpil adlı bir müessesenin olduğunu inkâr edemeyiz. Mülakat uygulaması bu müessesenin yürümesinde en önemli role sahip. Sınavları yüksek derece ile geçenler mülakat engeline takılabiliyorken, sınavları kıl payı geçenler mülakat sayesinde iş ve makam sahibi olabiliyor. Bu yüzden insanlar bir işi yahut makamı elde etmek için torpil arayışına girmekten kendilerini alıkoyamıyorlar. Pek çok insandan şunu duydum: “Sınavdan yüksek puan almış olmama rağmen torpil bulamadığım için mülakatta elendim.” Torpil aramış ama bulamamış… Şöyle diyenler de var: “Torpilim yetmediğinden elendim.” Yani torpil yapmasını istediği insanın yeterince güçlü olmamasından şikâyetçi. “Torpilim olmadığından elendim.” diyenlere de rastladım. Bunların torpil isteyecek kimseleri yok, olsa isteyeceklerini açıkça itiraf ediyorlar. Çok az insanın torpilden hiç söz etmeden “Demek ki hakkımda hayırlısı bu.” dediğini işittim, çok az! Bu manzarada görünen şu: Çoğu insan torpile tevessül ve tenezzül etmeye hazır.

Torpil arayanların bahanesi ise şu: “Devir böyle, ne yapalım! ”Devrin böyle olduğu doğru, ne ki bunun geçerli bir bahane olarak kabul edilmesi doğru değil. Şairin “sanmanuz halk olur zamana göre / belki halka göre zamane olurdiyerek belirttiği gibi, insanlar nasılsa devir de öyle. Devri suçlayarak vebalden kurtulacağını sanmak, kendisiyle ve gerçekle yüzleşmekten kaçmaktır. Torpil arayan kimsenin olmadığı bir toplumda torpil yapılacak kimse de bulunmaz. Meselenin püf noktası tam da burasıdır. Resul-u Ekrem Efendimiz (s.a.v.) nasılsak öyle idare olunacağımızı buyurmuşlardır. Torpil arayanlar olduğu sürece, torpil yapacak birileri de elbet bulunur.

“İyi hoş diyorsun, tenkidinde haklısın da ne yapalım? Düzeni mi değiştirelim? Devletlûlara baş mı kaldıralım? Teklifin nedir?” diyecek olursanız, teklifim şudur: Eğer işe kendimizi değiştirmekle ve çevremizi uyarmakla başlarsak, düzen de bize tâbî olacak ve değişecektir, şüphesiz. İyiliği emredip kötülükten sakındırmak farz-ı kifâyedir. Bu anlamda torpilin önünü kesmeye, torpil arayanları bu işten sakındırarak başlayabiliriz. Torpil aramaya tevessül ve tenezzül edecek bir kişiye, evvela nasıl bir vebalin altına gireceğinden bahsetmek gerekir. Bir insan aradığı torpili bulduğu anda, kendi girdiği vebali zaten peşinen üstlenmiş olur. Yanı sıra torpil yapan kişinin vebalini paylaşır. Daha sonra torpil bulan ve yapan kişiler, hakkına girdikleri insanların ahını ve günahını üzerlerine alırlar. Eğer torpilli kişi ehil ve lâyık olmadığı bir işi/makamı elde etmişse, bu durumda kendisinin sebep olacağı her türlü zarardan toplum da zarar görecek, dolayısıyla vebali katlanarak artacaktır. Kul hakkına girmekten korkan, vicdanı olan bir insan bu uyarılara kulak verir. Vermiyorsa yapacağımız bir şey yok, biz kendimizden mesulüz. İnançlı insan iş ve aş ararken gayreti elden bırakmadan Allah’a dayanır. Allah rızka kefildir ve mütevekkil olanlarıasla mahcup etmez, ummadığı yerden onları rızıklandırır:

“…Kim Allah’a karşı takva sahibi olursa Allah ona bir çıkış (kurtuluş) yolu gösterir ve hiç beklemediği yerden onu rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse Allah ona yeter…”(et-Talak, 2-3).

 

Feyyaz Kandemir

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Uzak Ufuklar filminden yakın geleceğe , 24/08/2020

    Uzak Ufuklar adında 1992 yapımı Tom Cruise filmi var. Filmin sonlarında kahramanlarımız zorlu hayat şartlarında onları kurtaracak arsayı elde etme mücadelesine giriyorlar. O arsayı elde ettiklerinde çiftliklerini kuracak, hayatlarının geri kalanını sıkıntılarını çektikleri anları birer hatıra olarak zihinlerinde saklayacaklardı.
    Arsaları kapmaya çalışanlar arasında aynı hayali kuran, kurulan bu hayallerin uğruna dünyanın dört bir yanından oralara gelen ve at sırtında mücadeleyi bekleyen bir sürü insan da var. Silahın patlaması ile toz duman olan ortalık ve arsaları kapma uğruna bir birlerini öldürme pahasına mücadele eden insanlar…
    Sanırım yeni dünya düzeni diye kurulan sistemin özeti bu olsa gerek. İnsanlara kutsal hayalleri kurdurup o hayallere ulaşanları kutsamak! Zenginlik, makam, şöhret sahibi olabilmek için her yol mubah anlayışının insanlar tarafından yadırganmayışı. Bir işe talip olmak için bilgi, deneyim, beceri unsurlarında ziyade tanıdık çevre faktörünün daha çok önem arz etmesi. Sonuçta oluşan adaletsizlikler.
    Bu ve benzeri satırları okuyan herkesin yazılanlara katılmayacağını düşünmüyorum. Kimse bu sistemi savunmuyor ama kanıksadık! Başka türlü olabileceğini düşünmüyoruz. Birileri berber de olmalı diyoruz, birileri garson olmalı. Bu ülkenin boyacıya da ihtiyacı var çöpçüye de diyoruz ama küçümsediğimiz o meslekleri hep küçümsediğimiz başkalarının yapmasını bekliyoruz. Çünkü bizler falanca yerliyiz, falanca soydanız, falanca derneğin üyesiyiz, falancaların yakınıyız… Bu kadar falancalarla tanışık iken bizler de filan kurumda çalışmamız gerekir.
    Yanlışın kanıksanması yanlıştan daha kötü… Artık o yanlış kurallaşıyor. Sonrasında çok değişik kapıların ardına kadar açılmasına sebep oluyor.
    1-) Bir konuşmaya kulak misafiri olmuştum. Yeri, zamanı konuşanları mühim değil. Biri diğerine bizim işi çözecek hemşeri tanıyor musun diye soruyordu. Diğeri “çözebilecek iki kişi tanıyorum. Birisi daha rahat çözebilir ama onunla bir süre takılman gerekir. Diğeri ise sırf hatırımıza uğraşır.” Birisi ile takılmaktan kasıt da o adam hangi meşrebe uygunsa onun gibi görünmek!
    İşte o birisi gibi görünme, ya da bir yere aitmiş gibi olmaya gayret etme. Ya da düpedüz köprüyü geçene kadar mantığının açtığı kapı bu ülkeye ne bedeller ödetti? Dahası ödetmeye devam da edebilir.
    2-) Bizim köyde bir kuşak ormancıdır, bir kuşak demiryolcu, bir kuşak da kooperatifçi… O zamanlar tanıdık selamı ile girmişler işlere. Beş altı kardeşin dördünün kooperatifçi olduğu aileler var. Siz ister yetenek deyin buna ister kadrolaşma.
    Uzun lafın kısası bu yara derin! Neşteri eline kim alıp vermek ister? Ama sanırım önce hastalığı kabullenmek gerek!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir