“Bir İnsan için Küçük Tüm İnsanlık için Büyük Bir Adım”

Teknolojik devrimin hızla ilerlediği son yıllarda fütüristleri en çok cezbeden ve kendisine çeken konu Ay ve Mars’a seyahattir. Uzay seyahatleri ile Ay ve Mars’ta koloni kurma hayali günümüz fütüristleri açısından önümüzdeki yüz yıl içerisinde gerçek olacak. Bugün yaşadığımız zaman dilimi içinde Ay’a ve Mars’a turistik amaçlı seyahatlerin konuşulduğunu biliyoruz. Yakın gelecekte dünyadan Ay’a ve Mars’a gitmek için bugün sahip olduğumuz araçlardan çok daha hızlısı ve teknolojik olarak çok daha gelişmiş seviyede olanları yapılacağı tahmin ediliyor.

Peki, yakın gelecekteki yüz yıl için yapılan bu tahminlerin çıkış noktası neydi? İnsanoğlu Ay’a ayak basma fikrini neden ve nasıl geliştirdi? Şimdi gelecek yüz yıldan geriye doğru dönüp uzay yarışının başladığı soğuk savaş dönemine doğru gidelim.

1914’te başlayan ve dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı sonrasında 1929 Ekonomik Buhranı ile dünya üzerindeki kaos giderek artıyordu. Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Almanya, bu savaşta kaybettiği her şeyi fazlasıyla geri alabilmek için başka bir savaşa hazırlık yapmaya başlamıştı. 1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’yı işgal etmesiyle başlayan İkinci Dünya Savaşı, ilk savaştan daha kanlı ve daha yıkıcı olmuştu. Savaşın sonunda aslında kazanan yoktu ve tüm insanlık çok şeyler kaybetmişti. Ancak bu savaş sonunda dünya “Artık rahat bir nefes alabilir miyiz?” diye düşünürken iki dünya savaşının sonunda süper güç konumuna yükselen Amerika Birleşik Devletleri ve SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) sıcak çatışma sahasından soğuk savaş alanına geçmişti bile. Bu savaşın en belirgin olan, en görünür yüzü de uzay yarışlarıydı.

Uzay yarışları aslında soğuk savaşın bir parçasıydı. Bu savaş içerisinde de hem ABD hem de SSCB büyük bir rekabete girişti. SSCB, 4 Ekim 1957 yılında uzay yarışının ilk ayağını, uzaya basketbol topu büyüklüğündeki yapay Sputnik 1 uydusunu gönderip dünya yörüngesine oturtarak kazandı, belki de başlattı demeliyiz! ABD’nin şaşkınlıkla izlediği SSCB, Sputnik 1’in ardından hemen Sputnik 2’yi de uzaya gönderdi ancak bu kez uzay aracının içinde Layka isimli bir köpek vardı. SSCB, her ne kadar Layka’yı geri gönderecek teknolojiyi bulamamış olsa da uzaya ilk kez bir canlı yollamayı başarmış ve kendisini hayretle izleyen Kapitalist Amerika’ya karşı Sosyalist bir zafer kazanmıştı. Bu arada tüm bu yarıştan habersiz olan Layka, aşırı sıcaklık ve stres nedeniyle uzay aracının içinde her şeyden habersiz olarak öldü.

SSCB’nin bu hamlelerine cevap vermek isteyen ABD, kendi teknolojisine çok güveniyor ve bilimsel noktalarda Sovyet anlayışının çok ilerisinde olduğunu düşünüyordu. Uzay yarışında dev bir adım atmak için kolları sıvayan ABD, yaptığı onlarca denemede başarısız olup uluslararası medyada alay konusu oldu. Bu durum, iki kutuplu dünyanın bir tarafını temsil ettiğini düşünen ABD için tam bir şok etkisi oluşturdu. Yarışta çok geride kaldığını anlayan ABD, bir an Ay’a nükleer bomba atmayı düşünse de aklı başında bir fizikçinin uyarısıyla bu düşünceden vazgeçti.

Birbiri ardına gelen başarısızlıklar sonucunda Ay’a insan göndererek Ay yüzeyinde yürütmeyi hedefleyen ABD, bu amaç için yoğun bir çalışma temposunun içine girdi. İnsan gücü ve harcama noktasında ortaya devasa bir fatura çıkaran Ay yarışında ABD, 1972 yılına kadar gerçekleştirdiği toplam on yedi Apollo görevinde 400 bin insanı çalıştırdı, 25 milyar dolar harcamak zorunda kaldı.

ABD, Ay yarışında üstünlüğü ele almaya çalışırken SSCB de durmuyor ve elindeki teknolojiyi devamlı geliştirmeye çalışıyordu. 1960 yılında Sovyetler Birliği, Sputnik 2 görevinde gönderip geri getiremediği Layka’nın yerine bu kez Belka ve Strelka isimli iki köpeği dünya yörüngesine gönderdi ve bu kez onları yeryüzüne geri getirmeyi başardı. Uzay yarışı sürecinde dünyaya geri dönmeyi başaran Belka ve Strelka hiç şüphesiz Layka’dan daha nasipliydiler.

Sovyetler Birliği, bu gelişmeyle de yetinmedi ve ABD’ye bir darbe daha vurdu. Bu kez köpekleri bir kenara koydu ve uzaya ilk kez bir insan gönderdi. Rus kozmonot Yuri Gagarin, 12 Nisan 1961’de dünyanın etrafında 108 dakika süren tur attı. Dünyaya sağlıklı bir şekilde dönen Gagarin, Sovyetler Birliği’nin uzay yarışlarındaki zaferlerine bir yenisini daha eklemiş oldu. Ancak ABD bu kez hızlı bir cevap verme niyetindeydi ve Gagarin’in uzay yolculuğundan tam 23 gün sonra Alan Shepard isimli kozmonotunu uzaya gönderdi. Ancak bu yolculuk Gagarin’in gölgesinde kaldı çünkü Shepard’ın toplam seyahat süresi sadece 15 dakikaydı.

1963 yılında Dallas’ta uğradığı suikastla öldürülen ABD Başkanı John F. Kennedy, uzay yarışında kesin bir çözüm üretmeye ve bu savaşı net bir şekilde kazanmaya gidecek bir hamle yapmak istedi. Kennedy, ilk on yıl içinde uzaya insanlı bir araç gönderip güvenli bir şekilde yeryüzüne geri getirmeyi hedef aldı. Ancak Başkan Kennedy uğradığı suikast sonucu hayatını kaybedince uzay yarışının sonucunu göremedi. Bu arada Sovyetler Birliği bir hamle daha yaptı ve 1965 yılında Rus kozmonot Alexei Leonov uzayda yürüyen ilk insan oldu. Leonov, tam 12 dakika uzayda yürümeyi başarmıştı. ABD ise yine Sovyetler Birliği’ni geriden takip etti ve üç ay sonra astronot Ed White’ı uzaya göndererek onun uzayda 23 dakika yürümesini sağladı. Ancak Apollo 1 programında çıkan bir kazada Ed White ve astronot arkadaşları ölünce ABD uzay yarışına iki sene ara vermek zorunda kaldı.

Apollo 8 ile ilk defa Ay’a bir ekip göndermeyi başaran ABD, bu ekibi Ay’ın yörüngesine oturtmayı da başardı. Bu başarının ardından ABD, Ay’a ilk insanın ayak basma zamanının geldiğine karar verdi ve bir insan için küçük ancak bütün insanlık için büyük olacak o ilk adımı atacak astronotlarını seçerek çalışmalarına hızlı bir şekilde devam etti. 16 Temmuz 1969 yılında Ay’a ayak basacak ekibi taşıyan Apollo 11 ve Ay kapsülü, Cape Kennedy’den Satürn 5 isimli güçlü bir roket tarafından fırlatıldı. Yüz on saatlik bir yolculuğun ardından üç astronot 20 Temmuz 1969’da Ay’a ulaştı. Yapılan planlamaya göre dünyanın yörüngesi kullanılacak ve böylece Ay’ın yörüngesine ulaşılacaktı. Ardından astronotlar Neil Armstrong ve Buzz Aldrin, Ay kapsülüne geçecek ve Ay’a inecekti. Diğer astronot olan Michael Collins ise komuta ve servis kapsülünde kalacaktı. Her şey yolunda gitmiş ve dünyadan ayrıldıktan 110 saat sonra 21 Temmuz’da astronot Neil Armstrong NASA’nın verilerine göre saat 20.18’de Ay yüzeyine ayak basan ilk insan oldu ve tarihe geçen o meşhur sözünü söyledi: “Bu; bir adam için küçük, insanlık için büyük bir adım.

Baş pilot Neil Armstrong’un ardından yirmi dakika sonra astronot Buzz Aldrin de Ay’a ayak bastı. Armstrong’un ilk adımlarını o an için dünya genelinde 650 milyon insanın canlı olarak izlediği tahmin ediliyor. İki astronot Ay’ın yüzeyinde toplamda iki saatten fazla zaman geçirdi, Ay yüzeyinden örnekler topladı, fotoğraflar çekti ve bazı deneyler yaptı. Keşif bitince Ay modülünü uzayda bırakıp Apollo 11’e başarılı bir şekilde geri döndüler ve dünyaya dönüş yolculuğuna başladılar. Üç kişilik ekip 24 Temmuz 1969 yılında Büyük Okyanus’a paraşütle indiler ve dünyaya mikroorganizma taşıma ihtimaline karşılık 21 gün karantinada tutuldular. Apollo 11 görevinden sonra 1972 yılının sonuna kadar 6 kez daha Ay’a başarılı insanlı uçuş gerçekleştiren ve astronot gönderen ABD, 1957’den beri uzay yarışında bir türlü geçemediği Sovyetler Birliği’ni böylece kesin olarak geçmiş oldu.

ABD, bugün için halen Ay’a insan gönderen tek ülke konumunda. Bu durum ABD’nin sahip olduğu teknolojiyle diğer ülkelerden daha önde olduğu yorumlarına neden oldu. Ancak Ay yolculuğu yarışı sadece Sovyetler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasında yapılan soğuk savaşın bir parçası değil aslında. Buradaki ana amaçlardan birisi de Ay’da var olduğu düşünülen kaynaklara ilk ulaşan olma isteğidir. Bu yarış her ne kadar iki ülkenin teknoloji yarışı gibi görünse de aslında dünyayı parselleyen ve cehenneme çeviren iki ayrı dünya görüşünün, iki farklı zihniyetin Ay yüzeyinde bulunduğu söylenen altın, platinyum ve az bulunan metallerin çıkarılması için verilmiş bir modern sömürge yarışına da benziyor. Bu açıdan bakıldığında Neil Armstrong için küçük olan Ay’daki o ilk adım, umut edelim de insanlık için uzay sömürgeciliğine dönüşecek büyük bir adım olmasın.

Bugün için Ay yarışı geride kalmış olsa da Neil Armstrong’un Ay’a ayak basarken söylediği “Benim için küçük, insanlık için büyük bir adım!” sözü o günden sonra insanların gündelik hayatına girmiş oldu. Artık bizler de kendimize zor ya da meşakkatli gelen işleri yaparken içinde bulunduğumuz ruh halini Armstrong’un ifadesiyle dile getirmeye başladık.

Davut Bayraklı

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir