Aklın Hazzı

Haz çeşitlerini duyusal, akli, manevi, ahlaki, estetik, sosyal ve egosantrik (benlik) hazlar olarak sıralayabiliriz. Her hazzın ayrı bir değerinin olduğu yadsınamaz. Mesela duyusal hazlar bizi hayata bağlar. İnsan soyunun devam etmesini sağlar. Genellikle geçici olmakla birlikte sürekli tekrar edilir. Yemek yemek gibi. Manevi hazlar, kişinin inandığı değerleri samimi bir şekilde yaşaması sonucu ortaya çıkar. Dua veya zikir sırasında hissedilen hazlar buna örnektir. Yine bir başkasına iyilik yapmak yahut sadaka vermek sonucunda hissedilen hazlar da manevidir. Ahlaki hazlar ise doğru olanı yapmak veya vicdana uygun hareket etmek sonucu hissedilir. Adaletli olmanın yahut dürüst olmanın hissettirdiği haz gibi. Estetik hazlar da sanat ve doğa karşısında hissedilir. Müzik dinlerken, şiir okurken ya da tabiatta karşılaşılan güzellikler sonucu hissedilen hazlar estetiktir. Ait olma, sevilme, sohbet etme esnasında hissedilenlere ise sosyal hazlar denir. Güven duymak yahut onaylanmak sonucu oluşan hazlar da buna dahildir. Son olarak egosantrik hazlar ise başarıdan, güç hissinden, birine üstün gelmekten doğup egonun tatmini sonucu ortaya çıkar. Fakat ben bu yazıda aklın hazzına yakından bakmaya çalışacağım.

Aklın hazzı bilmektir. İnsan doğal olarak bilmek isteyen bir canlıdır. Bilmek ise mutluluğu doğurur. İbn Kemmûne; “Hazların farklılığı idrak gücünün, idraklerin ve idrak edilen anlamların farklılığına bağlıdır. Akıl duyudan daha güçlü ve yüce olup idraki, duyu idrakinden daha tam, idrak ettikleri de duyularınkinden daha üstün olunca; aklın idrakinden elde edilen haz da duyunun elde ettiği hazdan daha güçlü olur.” diyerek aklın hazzının duyuların hazzından yüksek olduğuna işaret eder. Duyuların hazzı geçici ve maddeyle sınırlıyken aklın hazzı soyuttur ki bu da sınırların kalkması demektir. Mesela güzel bir şeyi görmek bir duyu işidir ama güzellik kavramını anlamak akli bir faaliyet olup tamamen soyuta açılmaktır. Duyuların hazzında insan ile hayvan ortaktır ama aklın hazzı sadece insana hastır. Bu yüzden klasik filozoflar insanın ayrıcı vasfının akıl olduğunu söyler. Madem insanın ayırıcı vasfı akıl, o halde aklını en çok kullanan daha fazla insandır sonucuna varabiliriz. Yani aklın hazzı insanidir. Herhangi bir duyunun sağladığı ve geçici olan bir hazzın, hakikati idrak etmenin hazzıyla karşılaştırılamayacağı ise son derece barizdir. Kısacası aklın hazzı daha insani, daha kalıcı ve üstün bir hazdır. İnsanı yetkinleştirir, ruhu geliştirir, bilginin artmasını sağlar ve hakikate yaklaştırır. İnsan zihnini tatmin eder. Anlama, kavram ve keşfetme, zihnin bütünlüğe ermesine vesile olur. Duygusal hazlar gibi beden merkezli olmadığı için geçici de değildir.

Bu noktada akli hazza ermek için neler yapılması gerektiği sorusu akla gelebilir. Akli hazza ulaşmak öncelikle gayret gerekmektedir. Akli hazlar, anlam arayışı ile başlar. İnsanın dünyaya ve hayata dair kendine sorduğu “Ben kimim?”, “Yaşama amacım ne olmalı?” gibi sorular zihni uyandırır ve anlamaya doğru ilk adımı attırır. Fakat her ilmin usulü olduğu gibi düşünmenin de bir usulü vardır. Buna mantık denir. İnsan, düşünce disiplinine girmeden aklın hazzına ulaşamaz. İnsan idrak etmeye gayret göstermedikçe, kendini zorlamadıkça, anlamak için çaba sarf etmedikçe bu hazzı tadamaz. Bunun için de sükûnet gerekir. Kendini yalnız kılmak ve nesne değil özne olduğunun bilincine ermek… Akli haz, sakin bir ortamda ve dikkatle yürütülen düşünce eylemleriyle ortaya çıkar. Aklın hazzına ermek için aynı zamanda nefsin tutkularına da set çekmek gerekir. Her arzusunu tatmin eden birinin aklın hazzına ermesine imkân yok. İnsan neye ağırlık verirse diğerinden uzaklaşır. Arzuların göbeğinde geçen bir hayat, akli bir hayattan uzaktır. Bedenin hazları, aklın hazzının düşmanıdır. Dolayısıyla nefis terbiyesinin olmadığı bir bedende, bilmenin tadı alınamaz.

Diğer bir mesele ise bilmenin kendinden dolayı iyi olduğunun farkına varmaktır. Yani bilmek herhangi bir menfaat için değil sırf bilmenin güzelliği için değerlidir. Akli hazza ermek, kişinin kendini zorlaması ve aşması neticesinde belirir ki bu da metafizik bir yükselişten başka bir şey değildir. Akli haz asla tatmin olmaz. Cevaplanan her soru, yeni bir soruya işaret eder. Böylece koşu sürekli devam eder. Koşu devam ettikçe de alınan haz artar. Çünkü sorular da gitgide zorlaşır, derinlik artar. Bu koşuda alınan her mesafe, ayrı bir hazdır.

Sözün özü aklın hazzı bilmektir. Aklın ana işlevi bilmek ve anlamaktır ki bu da aklın doğasıdır. Her varlık ise kendi doğasının gerekliklerini yerine getirirse mutlu olur. İşte akıl da bilmek sayesinde haz açısından doyuma ulaşır. Başka bir ifade ile akıl, yetkinliği olan düşünme fiili sayesinde en yüksek hazza ulaşır.

Sulhi Ceylan

 

 

DİĞER YAZILAR

4 Yorum

  • BelirsizÖzne , 26/07/2025

    Niye yazıyorsun?
    Cidden niye yazıyorsun?
    1400 yıllık milyonlarca sayfalık arşiv var aynı konularda…
    Amaç ne, kimin umurunda, farklı olan ne?
    Neden?

    • Diğer belirtisiz nesne , 27/07/2025

      Sayın belirsiz özne, size bir tavsiyem var. Cevabını merak ettiğiniz bu soruları bir gün net olarak gerçek özneye yöneltirseniz belki cevabını alırsınız. Zira ben de çok merak ettim. Bu soruların cevapları hakkında şahsi düşüncem şudur: Yüksek ihtimal ki, keyif ve kahyası öyle istemiştir.
      Bu arada belirsiz özne çok yaratıcı bir müstear ad takdir ettim…

  • Oh Mondiö, impasibuple! , 24/07/2025

    Resimdeki dervişler hakiykat yolcularını temsil ediyor. Bu yüzden kafalarında duba takmışlar. Evradı ezkara başladıkları zaman dubaları kalplerinin önüne koyuyorlar, böylece kin, riya, ucb ve dahi haset gibi düşman askerleri kalplerinden içeri giremiyor. Falan felan :)

  • Gözde, , 23/07/2025

    Sulhi bey, bilmenin, düşünmenin ve sorgulamanın getirdiği hazzı gerçekten çok net ve güzel anlatmışsınız.Ancak, “Madem insanın ayırıcı vasfı akıl, o halde aklını en çok kullanan daha fazla insandır sonucuna varabiliriz.” cümlesine katılamadım.Çünkü bazen kalbin bildiği sırları ve hisleri akıl bilemez.Bilmek sadece akla özgü değildir, kalpte bilir.Bilme hazzını sadece akıl tatmaz.Hatta kalp bilmenin de ötesinde seyreder. Yazınızla beraber sorgulama hazzını tekrar yaşayıp şahsi olarak, “Madem insanın ayırıcı vasfı akıl, o halde aklını kalbiyle hemhal ederek kullanan daha fazla insandır.” sonucuna varıyorum.Kaleminize sağlık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir