Tasavvuf; “Allah’ın ahlakı ile ahlaklanın” hadis-i şerifinin hayata tatbik edilmesinden ibarettir. Yani ahlaki bir tecrübe ve dini derinlemesine yaşayıştır. Sûfîler hayatın gayesini kişinin kendini bilmesi sonucu Allah Teâlâ’nın marifetine ulaşmak olduğunu söylerler ve bu gayeye ulaşmak için bir ömür kalp kapısında nöbet tutarlar. Çünkü kalp ağyarın uğrak yeridir ve her an başka bir tarafa dönebilir. Zira kalp kelimesi Arapçada “bir şeyi bir yönden öteki yöne çevirmek” anlamına gelir.
***
Sûfîler, kendilerine has halleri ve söylemleri sebebiyle tasavvufun ilk dönemlerinden itibaren merak konusu olmuş ve düşünceleri halk tarafından merak edilmiştir. Hatta yeri geldiğinde tartışılmıştır. Bu sebeple sûfîler tasavvufun hakikatini ve tasavvuf düşüncesini anlatan kitaplar kaleme almış ve tasavvufun şeriatın deruni bir şekilde yaşanmasından ibaret olduğu anlatmışlardır. Sûfîlerin kitap yazmasının bir diğer sebebi ise “yol kesici” dediğimiz kendisini tasavvuf ehli gösterdiği halde sapık düşüncelere sahip kişilerden kendilerini ayrıştırmaktır. Bu alanda yazılmış binlerce eser mevcuttur. Bunların en meşhur ve ilkleri ise Hâris el-Muhâsibî’nin er-Riaye li Hukûkıllâh, Ebû Nasr Serrâc’ın el-Luma, Ebû Bekir Kelâbâzi’nin et-Taarruf li-Mezhebi Ehli’t-Tasavvuf, Ebû Tâlib Mekkî’nin Kûtu’l Kulûb, Abdülkerim Kuşeyri’nin er-Risâle, Hucvirî’nin Keşfu’l Mahcûb kitaplarıdır. Bu kitaplar okunduğunda sûfîlerin hem amele hem de ilme ne kadar önem verdikleri ortaya çıkmaktadır. İrfan ve zühd hayatında zirve olan sûfîler, ilim alanında da söz sahibi olduklarını söz konusu kitaplarında göstermişlerdir. Sûfîler kitaplarında tasavvufun ne’liğini anlatmanın yanı sıra içe dönük restarasyon ve dışa dönük algı yanlışlarını da düzeltmeyi amaçlamıştır. Mesela Kelâbâzî et-Taarruf kitabını yazma sebebini şöyle açıklar: “Mana gitti, isim kaldı; hakikat kayboldu, şekil kaldı. Tahkik hilye, tasdik ziynete döndü. Sûfî olduğunu söyleyen onu bilmeyen, sûfîlik takınmış olan ise onunla muttasıf olmayandır… Bu durum, bu kitapta, sûfîlerin tarikatlarını tanımlamaya, başta tevhid olmak üzere bilmeyenlerde şüphe uyandırması muhtemel konulardaki görüş ve tavırlarını açıklamaya beni sevk etti.” Bu anlamda Prof. Dr. Cağfer Karadaş tarafından yazılan ve Nizamiye Akademi yayınları tarafından basılan “Sûfî İtikadı” adlı eser sûfî düşüncenin geçirdiği safhaları ve büyük sûfîlerin itikadî düşüncelerini ortaya koymaktadır.
***
Kitabın giriş bölümünde sûfîlik dönemleri; Kelamla Münasebet Dönemi, Felsefe ile Münasebet Dönemi ve Felsefi Tasavvuf Dönemi başlıkları altında incelenerek sûfîliğin ilk ortaya çıkışından itibaren yaşadığı fikri değişim ve gelişim ortaya konmuştur. Daha sonra sırasıyla Ebû Hâmid Gazzâlî, Ebü’n-Necîb es-Sühreverdî, Muhyiddin ibnü’l-Arabî, Ahmedes-Sirhindî İmâm-ı Rabbânî, İsmail Hakkı Bursevî hazretlerinin kısa hayat hikâyeleri ve daha sonra itikadî görüşleri tartışılmıştır. Sûfîlerin itikadî görüşleri ise Bilgi anlayışı, Allah’ın varlığı ve birliği, İman, Uluhiyyet, İlahi Sıfatlar ve isimler, Rü’yetullah, Kader inancı, Peygamberlik, Ahiret, Görünmeyen varlıklar ve Zahir-Batın uzlaşı çabası başlıkları altında genişçe işlenmiş ve bu sayede sûfîlerin itikadî görüşleri net olarak ortaya konmuştur.
Kitabın Ekler bölümünde ise İmâm-ı Rabbânî’nin “Dinin Akaidini Beyan ve Şer’i İbadetlere Teşvik” isminde uzunca bir mektubu ile Ebü’n-Necîb es-Sühreverdî’nin Âdâbü’l-Mürîdîn kitabından “Sûfîlerin İtikadî Alanda İcmâ Ettiği Hususlar” konusu tercüme edilerek konunun daha iyi anlaşılması sağlanmıştır.
Sûfî İtikadı, adından da anlaşıldığı üzere sûfîlerin itikadlarını öğrenmek için önemli bir kitap.
Serdar Kocabaş
2 Yorum