Kâtip Çelebi… Ehl-i Divan arasında “Hacı Halife”, Avrupalılarca “Hacı Kalfa”. Gerçek adı Mustafa olan bu kul; uçurumun kenarında olan bir medeniyetin sancısını zihninin orta yerinde hissederek çareler arayan; yaşadığı dönemin en büyük ilim ve fikir adamı. Himmet sahibi, iyi huylu, az konuşan, hakîm meşrepli bir mütefekkir.
1609 Şubat’ında İstanbul’da doğar. Babası Abdullah Efendi, kırk dört yılını seferlerde geçirmiş bir gazidir. Oğlu beş yaşına geldiğinde, onu Kur’an ve tecvid eğitimi için bir hocaya verir. Bu, Kâtip Çelebi’nin ilk eğitimi olacaktır. On dört yaşına geldiğinde, babasının himayesinde, Divan kalemlerinden Anadolu Muhasebesi Kalemi’ne şakird olarak yerleşir. Burada görevli olan halifelerden siyakat yazısını ve hesap işlerini öğrenir. Abaza Paşa isyanının bastırılması için, babasıyla birlikte orduya katılır. Yirmi dört yaşında da, Sultan IV. Murad önderliğinde, Bağdat seferine katılır ve burada tam dokuz ay geçirerek önemli gözlemlerde bulunur. Ordunun çektiği tüm zorlukları o da yaşar. Musul’da babasını kaybeder. İstanbul’a döndüğünde ise, büyük bir şevkle Kadızade’nin derslerine devam eder ve ondan çok etkilenir. Savaşla geçen bu yıllardan sonra son defa Revan seferine katılır ve İstanbul’a dönerek, geriye kalan ömrünü ilm-i şerif tahsiliyle geçirmeye karar verir.
İstanbul’a döndüğünde, annesinden kalan mirasın tamamını kitaplara harcar. Tarih ve biyografi kitaplarına ilgisi yoğundur. Ayrıca bir de akrabası ölür ve bu ölüm üzerine kendisine miras düşen 3.000 akçenin birkaç binini kitaplara, birkaç binini de evinin tamirine harcar. 1637/38 tarihinde de evlenir. İleriki on yılın tamamını kitapların içerisinde harcar, büyük âlimlerin sohbetine ve derslerine katılır. Hocaları ona ayrı bir ehemmiyet gösterir. Daha sonraları kendisi de hususi dersler vermeye başlar. Mukâbele Baş Halifesi ile arası açılır ve görevden uzaklaştırılır. Aslında baş halife mertebesine getirilmediğinden ötürü kırgınlığı vardır. İlk eseri olan “Fezleketü’l-akvâl”i de bu sıralarda tamamlar. Bir ara hasta olur. Hastalığı boyunca tıp kitaplarını, dua ve telkin yoluyla sıhhat bulma yollarını anlatan eserleri okur. Daha sonraları ikinci halifeliğe getirilse de yaşanan makam çekişmelerinden ötürü hak ettiği yere bir türlü gelemez. 1657’de ise vefat eder. Geriye ise aşağıda kısaca bahsedeceğimiz eserleri kalır.
İlk eseri olan “Fezleke akvâlü’l-ahyâr fi ilmi’t-tarih ve’l-ahbâr”, Arapça, kısa bir umumi tarih eseridir. Kronolojik bir cetvel niteliğindeki Takvimü’t-tevarih ise 1648 senesinde tamamlanır ve büyük beğeni toplar. Bu yılın içerisinde, “Sullemü’l-vusûl ilâ tabakâti’l-fuhul”ü bitirir. Mezkûr eser hem biyografi hem de bibliyografya niteliğindedir. Osmanlı coğrafya anlayışını tamamen değiştiren eseri ise “Cihannümâ’’dır. Birçok memleketi ayrıntılı bir biçimde tüm yönleriyle tasvir eder, eserin içerisine de bir dünya haritası olmak üzere yüz kadar küçük harita eklenir. Bu eser matbu olarak İbrahim Müteferrika tarafından yaklaşık yüz yıl sonra basılacaktır (1732’de).
Gittiği seferler sırasında topladığı notlardan oluşturduğu, “Keşfü’z-zünûn an esâmi’l-kütübi ve’l-fünûn” adlı eserini telif eder. Kâtip Çelebi’nin bu eseri hazırlaması tam yirmi yıl sürer. 14.500 kadar eser ve 1000 kadar yazar, harf sırasına göre tasnif edilerek yazılmıştır. Devlete, topluma dair görüşlerini, “Düstûru’l-amel li-ıslâhi’l-halel” adlı kısa ama bizler için çok değerli olan risalesinde ortaya koymuştur. Kâtip Çelebi bu eserde devletin duraklama evresine girdiğinden ve bir an önce tedbir alınması gerekliliğinden bahseder. Buna benzer, “Mizânü’l Hakk fi ihtiyâri’l-ahakk” adlı eserinde de, o dönemde yaşanan şiddetli tartışmalara, kavgalara son vermek amacıyla önemli fikirler ortaya atar. Çeşitli felsefi yorumlamalarda bulunur. Tüm bu eserlerden başka fıkıh, astronomi ve sair çok değişik dallarda eserler ortaya koyar.
Edebifikir