Yirmi derecelik bir sıcaklığın ertesindeki kardan sağlam bir kroşe yedirir hayat, yataklara düşürür adamı. Devamsızlık hakkı işte bu zamanlarda kullanılmalıdır hocalar için. “Hocam ben hastaydım, o yüzden ödevi yapamadım” dediğinizde de “Ben mi seni hasta ettim? Beni ilgilendirmez!” derler, ikinci knockdownla yere yığılırsınız.
Okul denen dört harfli şey yirmi senedir en büyük derdim oldu. “Allah daha büyük dert vermesin” amenna! Ama bir yere kadar! Gel gör ki ben kendimi öğrencilik için yaşlı bulsam da hocalar ve okul yönetimi benim mezun olmam için daha genç olduğumu düşünüyorlar. “Hocam yine mi kaldım?” “Evet, daha çok gençsin, bi dur bakalım önüne daha çok FF çıkar.” Böyle dünyanın uçurtmasını vururum!
Uçurtma demişken, bir havacılık kıdemli öğrencisi olarak uçurtma yapmasını bilmememi büyük bir eksiklik olarak görürüm. Birinci sınıfta bu dersin verilmesi gerekirdi. “Bilmiyorum” dedimse de hiç uçurma uçurmadım anlamına gelmez değil mi? Aynı zamanda uçurtma yaparım yapmasına ama babamınkiler gibi olmaz. Yanlış hatırlamıyorsam babamla ilk uçurtma yapışımızda ben dokuz yaşındaydım. Tüm malzemeleri almıştım. Uzun çıtalar, raptiyeler, renkli kâğıtlar, ip… Çok güzel altıgen bir uçurtma olmuştu. Neredeyse boyum kadardı. Evimizin önündeki arazide uçurmuştuk. Makara babamdaydı, ben de uçurtmayı tutuyordum. Babam “sal” der demez uçurtma elimden fırlayıverdi. Pek bir hevesliydi uçmaya. Sanki yukarıda bekleyeni vardı. Babam çok hızlı bir şekilde salıyordu ipi. Bu yüzden ben babamın yanına gidene kadar uçurtma çoktan yüz metrenin üzerine çıkmıştı. O makarayı tutmayı çok istiyordum. Ama o yükseklikteki uçurtmayı zapt edecek kuvvetim olmadığından babam bana vermemişti. Bu arada babam ipi saldıkça salıyordu. Yüzü gülüyordu babamın, çok eğleniyorduk. Babasını gazlamaya çalışan her çocuk gibi “Sal baba sal, astronotların ayağına dolansın” diyordum. Uçurtma, görmekte zorlandığımız noktaya kadar çıktıktan sonra bir anda döne döne alçalmaya başladı. Babam “Koptu” dedi, “Hep koparlar zaten…” ve eve doğru yol almaya başladı. Ben uçurtmanın peşinden koştum. Saatlerce mahalle mahalle uçurtmayı aradım. Bulamadım.
Bu yüzden vurmalı uçurtmaları. Yükseklere çıktıkça keyiflendirir, ipi saldıkça salası gelir insanın. Sonunda fazla dayanmaz, kopar gider. Peşinden koşturur da buldurmaz kendini. Geriye makara kalır sadece elinde. İnsan, o makaraya bakar bakar dertlenir. Dertlendikçe dertlenir ve gözü görmez, kulağı duymaz olur. Eli ayağı tutulur da derman aramaktan çok derdini büyütür. İnsanı bu hale sokmadan bütün uçurtmaları vursunlar.
Eve dönüp de uçurtmayı bulamadığımı babama söylediğimde babam, “Niye aramaya gittin ki? Bir tane daha yaparız” dedi ve ben liseye başlayana kadar her sene uçurtma yaptık, saldıkça saldık ve koparttık. Arkamıza bile dönüp bakmadık.
Muhammet Emin Oyar
1 Yorum