Şevket Bulut’un Kayıp Romanı: Kanatsız Kuşlar

 

iki bin yedi yılının sonlarında şevket bulut’la ilgili hedefi belirgin olmayan bir araştırma içindeydim. araştırmanın şevket bulut’la ilgili olmasının belki de tek gerekçesi konunun hemen yanı başımda duruyor olmasıydı. şevket bulut’un torunu mustafa burak amasyalı’yla lisede iki yıl, aynı sınıfta okumuştuk. burak’la irtibatımız liseden sonra seyrekleşti ama sürdü. benim edebiyatla ilgili biri olduğumu düşünerek burak, birkaç defa dedesinin kitaplığının, arşivinin anneannesi tarafından muhafaza edildiğini ve birlikte bunları inceleyebileceğimizi söylemişti. ben de şevket bulut’la ilgili ona sorular soruyordum, benim ilgim de teklifine zemin hazırlamış olmalı.

şevket bulut, okuyup yazmayı seven kahramanmaraşlı geniş ailemiz için kitapları değerli olan, bize dair, belki biraz da yerel bir motif gibiydi. hikâyelerinde anlattığı kişilerin kimisini tanıyor, biliyorduk. hikâyeleri büyüklerimizin gündelik sohbetinde örnek olarak kullanılan, atıf yapılan, dem vurulan, hatırlatılan malzemeler olarak yer tutuyordu.  böylesine aşina olduğumuz bir kimse olarak şevket bulut’a ilgim, bir edebiyat ilgisinin yanında biraz da şahsî-ailevî ilginin bir parçası olmalı. işte bu saiklerle başlayan araştırmam, bütün bu tabiatını terkederek bir safhadan sonra araştırma, bir şeyi ortaya çıkarıp ucu başı belli bir hâlde ifadelendirme arzumun tesirinde sürdü. buna da şevket bulut’un kayıp bir romanı olduğunu öğrenmem sebep oldu. vakıanın büründüğü bu son hâl, benim yaşamımda edebiyatın değil araştırmanın, araştırmacılığın esas tuttuğunu bana öğretmesi bakımından da, daha sonra murakabelerimde yer aldı.

şevket bulut’la ilgili, bu küçük, amatör, henüz üniversite öğrenciliğinin başında bulanan hevesli bir gencin toyluğunda gerçekleşen araştırmamın dikkate değer yönü, şevket bulut’un arşivine yaptığım iki ziyarettir. bununla beraber, bahaettin karakoç ile yaptığım şevket bulut sohbetini de anmak gerekir. bu araştırma neticesinde birçok anekdot, hatıra, bilgi elde ettim. ancak bu yazıda daha çok, şevket bulut’un kayıp romanı “kanatsız kuşlar” ile ilgili bilgilere yer vereceğim. şevket bulut’la ilgilendiğim sıralarda, 6 ocak 2008 tarihinde aldığım notlarım şöyle:

“şevket bulut’un evine bu ikinci gidişimdi. kapısında, yeni yazmayı öğrenmiş bir ilkokul çocuğunun yazısıyla yazılmış gibi büyük harflerle ve basit bir yazıyla yazılmış: hatice bulut. zili çaldım. üçüncü kata çıkacaktım. bu apartmanın yerinde şevket bulut’un en küçük hesabına kadar kendisinin yaptığı bir ev varmış, öldükten sonra yıkılıp… işte bu bina. beni kapıda burak, burak’ın annesi, şevket bulut’un eşi ve burak’ın anneannesi hatice teyze karşıladı.

dosyaları kara düzen tasnif ettikten sonra, kayıp romanın izini bulabilmek için mektupları karıştırdık. çok vaktim yoktu, romanla ilgili olabileceğini düşündüğüm bazı mektupları hızlıca okudum. sonradan emine ışınsu’ya ait olduğunu öğrendiğim üç dört mektup, sonra mustafa kutlu’ya yazılmış samimi bir mektup, d.mehmet doğan’ın yazarlar birliği başkanı sıfatıyla yazdığı bir mektup okuduklarım arasındaydı. bunların dışında bayram bilge tokel’in epey mektubu vardı. hatırladıklarım bunlar. sevinç çokum’la da mektuplaştığını burak’ın annesinden öğrenmiştim ama herhangi bir şeye rastlamadım.

emine ışınsu, töre dergisi için yaptırılmış özel kâğıtlara yazdığı mektuplarının ilkinde şevket bulut’un gönderdiği roman dosyasını okumadığını, mutlaka okuyacağını ve ‘kanatsız kuşlar’ ismini çok iyi bulduğunu söylüyor. bir daha ki mektubunda romanı okuduğunu söylüyor ve yeni roman çalışmaları haberini memnuniyetle karşıladığını söylüyor. bir taraftan da eleştirilerini ihmal etmiyor. bulut’un hikâyelerinde okuduğumuz o yalın, sade bile sayılmayacak kadar… nasıl denir; kelimenin tam anlamıyla ‘çıplak gerçek’çi anlatımı fazla kuru bulmuş görünüyor. ruh tahlillerine daha fazla eğilmesini salık veriyor. bazı karakterleri daha fazla işlemesini istiyor. uzun uzun anlatmış bunları, örneklemiş öne sürdüğü düşüncelerini. töre dergisinde edebi çalışmalara pek fazla ağırlık vermediklerini çalışmalarını buraya göndermemesini istiyor, sevinç çokum’un ilk romanını zorlama bulduğu yönündeki yorumunu, gönderdiği yazıdan kaldırmak istiyor. gerekçe olarak sevim biraz alıngan, diyor. rica ediyor, özür diliyor…

tabii bir yandan da birkaç yerde vurgulamış, kitap basım işleri iskender’in elinde, dergi işleri bende; ağırlığımı koyarım romanın basılması için ama söz veremem diyor. bu iskender diye bahsedilenin kim olduğunu bilmiyorum ben. bahaettin karakoç’tan söz açılıyor zaman zaman. emine ışınsu, bahaettin abi’ye selam söyle diyor, selam fasıllarında. bahaettin abi ankara’ya gelmiş, bize uğramadı filan diye sitem ediyor.

bahettin karakoç’la görüştüğümüzde, romanı kayseri’de bir yarışmaya gönderdiklerinden ve ankara’da bir yayınevine teklif ettiklerinden bahsetmişti. şimdi kayıp romanla ilgili bir iz bulmuş oldum. gerçi bu kayıp roman bahsi açıldığında hatice teyze evde olma ihtimalinden bahsediyor ama henüz ortaya çıkabilmiş değil. burak’ın annesi babasının çalışmalarına en vakıf aile üyesi ama o da bir şey söylemedi bu konuda.

gözden kaçmayan bir şey de şevket bulut’un mektuplarında, bahaettin karakoç’tan bahsetmeyi eksik etmemesi. her işlerinde beraber oldukları belli. mustafa kutlu’ya yazdığı mektupta, samimi bir ifadeyle ‘kardeşim mustafa’ diyerek başladığı o okuduğum tek mektupta, bu roman bahsini açıyor. bahaettin karakoç’un ‘tavassutuyla’ diyor, töre-devlet yayınlarına gönderdim dosyayı. sonra da ifadenin tam şekliyle şunu söylüyor: “…önemli olan bitirmemdi… er geç değerlendirileceğine inanıyorum” böyle söylemesi romanı biraz da sancılı bir süreçte yazdığını gösteriyor. hatice teyze de öyle söylüyor, kendisine hep roman yazmanın sıkıntılı bir iş olduğundan bahsedermiş. mustafa kutlu’ya kefensiz ölüler kitabı için ilk teklifi burada, bu mektupta yapmış, 1979 yılı için dergah’ın yayın listesine alabilir misiniz diye soruyor. tabii teklifi kendi kitabıyla sınırlı değil. bahaettin hoca’nın da bir dosyası da varmış ikisini beraber yayın listesine alınmasını teklif ediyor. kefensiz ölüler kitabı 1984 yılında basılmış, yani 12 eylül darbesinden sonra.  karakoç’la görüştüğümüzde roman için yaptıkları girişimlerin tarihini net verememekle beraber 1975-1985 arasında olduğunu söylüyor.

bütün bunlar bir yana kutlu’ya yazdığı mektubunda sinemadan da söz açmış şevket bulut. sinemayla, senaryo işiyle ilgili planlar kuruyordu muhtemelen kafasında. trt’nin hikâyelerinden birini filme aldığı sıralarda yazılmış bir mektup bu, bir hikâyesinin daha filme alınması söz konusu, bundan bahis açmış. senaryo teknikleriyle ilgili okumalar yaptığından bahsetmiş. bazı filmlerin senaryo metinlerini okumak istediğini ulaşamadığını anlatmış, kutlu’dan bu konuda yardımcı olmasını rica etmiş.

şevket bulut’un mektupları arasında davut mehmet doğan’ın mektupları da olduğunu söylemiştim. d.mehmet doğan, şevket bulut’tan, maraş olaylarını anlatan hikâyeler yazmasını istediğini anımsıyorum. bir de şevket bulut’un romanı hakkında bilgilenmek istiyor.”

 

(kuyudaki koro, 2. sayı)

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir