Dünya bir keşmekeşin peşinde koşup duruyor. Öyle müthiş bir dünyalık kavgası sarmış ki bedenleri, bir şeylere sahip olmak için hangi yolla olursa olsun insanlar âdeta birbirini yiyor. Çakallar kurtlara, sırtlanlar aslanlara saldırıp duruyor. Her türlü ahlaksızlık mubah görülüyor bu yolda. Amaca götürecek yolda her şey araç olarak kullanılıyor. Her şey sahip olunacakların sayısını artırmada bir sömürü aracı olarak telakki ediliyor. Arada kendine insanım diyen birileri farkında olarak ya da olmayarak bu yolları açan bir araç olabiliyor. Bu insan teki söz konusu kaotik ortamda ya öğütülüyor ya da insanlığını satıp birkaç çıkar için bu oluşumlara ortak oluyor.
Kaos teorileri ile yol almaya çalışıyor bazıları. Pratiğe dönüşümü ile kargaşa içerisinde etrafı ölülerin kokularına koşan kargalar alıyor. Akbabalar dışarıdan izliyor. Leş yiyiciler patron olmuş izliyor. Aslanlar karanlık bir ini kendilerine mesken edinmiş. Sadece adı anılan lider profilinden başka bir şey değil. Kral adı bir efsanenin adı olmuş. Mitolojik bir kahramanın kahramanlıkları, destansı cümlelere sıkıştırılmaya çalışılıyor. Aslan olmaya yeltenenler, aslanı bilmeden krallık yapmaya çalışıyor. Bir efsanenin hayata dönüşünü simgelediklerini sanıyorlar sadece. Bir simge bile olmaktan uzaktır bunlar.
Ahlaksızlığın seviyesi, içinde boy gösterecek kadar yükselmiş. Gazete köşelerinde yakaladığı ayıbı en iyi şekilde afişe edip kullananlar türemiş. Bir infial yaratma çabası ile elde edilecekler ahlak denen mefhumu karanlıklarda kaybettiriyor. Galebe çalma telaşı sadece sonuca odaklıyor ve eylemin amacı unutulup gidiyor. Kutsallık, bir hiçin peşinde koşmak kadar bayağılaşmış. Gerçek kutsal, gerçek yürekler arayıp duruyor.
Kahramanlar değirmenlerle savaşıyor. “Herkes kahraman olunca bize normal yaşamak düştü” diyor birileri. Normallik, en anormal duruş insan beyninde. Gölgeler yönetiyor perde ardından. İsyanlar başlar insanın kendisine. İnsanın kendisi asi olur kendisine. İçinde bir ses duyar biteviye kulak tıkadığı. Elleriyle kapatır her an yüreğinin ağzını.
Davulun sesini uzaktan dinleyenler hoş bir sada der ölümlerin çığlığına. Çığlıklar kayıp düşüncelere sürüklüyor beyinleri. Bir yanlışlığın, yanlış bir eylemin içe çöken sisi kaplıyor kalpleri. Yanlışa kulak tıkamanın, sessiz lisanı ses oluyor içinde insanın. Buğz edişin çaresizliği ile atıp duruyor nabızlar. Anlatıp durur birileri. Dillerinde sorularla hücrelere işlemeye çalışıyorlar. Çatallaşmış diller bir tıslamayla konuşup duruyor. Nifak tohumları beyinlere ekiliyor. Ve düğmeye basılıyor sonra. Kanını içip duruyor insanların, kan emici vampirler.
Yalanlarla yol almaya çalışıyor birileri. Ellerinde sahte cennetlerin sahte tapularıyla hayali yerleri parselliyor. Birileri cennet vaadini son kurtuluş reçetesi sayıyor. Bana, hep bana diye bağırıp duranlar bir gökdelenin tepesinden izliyor dünyayı. Muhteşem imparatorluğunu temaşa ederken tepesinden geçip yere inen ilahi bir yıldırım alıp götürüyor hapsolmuş ruhunu.
İlah arayanlara ilah yaratanlar, duvar örüp duruyor gerçeğin önüne. Çağların karanlığından çıkıp gelen birkaç ismin kafasındaki sorular olağanüstü diye tapılıyor. Medeniyet diye behimliğin geride bıraktığı bir mahlûkun, canhıraş inleyişi, inletiyor kulakları. Gerçek medeniyet vatanını arıyor ölü bedenler arasında. Susuzlukları gittikçe artan yürekler suyun sesine bile hasret yaşıyor. Su diye sunulan karanlıklar, dibi olmayan dehlizlerde kaybedilmeye çalışılıyor insan.
Doğru fenomenleri kovalıyor dimağları. Doktrinler dolduruyor tarih sayfalarını. Her ekol sahte kahramanlar üretiyor ve doğru, nerde duracağını şaşırıyor. Sadist ruhlar ellerinde kamçılarıyla tarih yazmaya çalışıyor. Kandan mürekkep düşünceler tarihin karanlık sayfalarında yok olmamak için her yola başvuruyor. Adalet denen mekanizma sistemler savaşında yansızlığını yitiriyor.
Bir rüyayı müşahede etmek umduğum şey. Uyanacağım ânı zamanın karanlığında kaybetmiş gibiyim. Rüya içinde bir rüya gördüğüm. Hayali bir görüntü önümde. Kapı çalıyor. Bir baba yorgun evine dönüyor. İçeri girişi ve yorgunluğunu televizyonun karşısında atmak isteyişi ile uzanıyor hemen ilerideki kanepenin üstüne. Bir süre sonra küçük bir çocuk yaklaşıyor yanına. ‘Baba, benimle biraz oyun oynar mısın’ diyor. Baba çaresiz, ne yapayım diye çocuğu oyalayacak bir şeyler arıyor. Derken gözü bir dünya haritasına ilişiyor. Alıyor haritayı eline ve parçalamaya başlıyor. Çocuk izliyor. Parçaları çocuğun eline iliştiriyor ve ‘bu haritayı birleştirirsen sana para vereceğim’ diyor. Çocuk haritayı alıp odasına koşuyor. Baba ‘nasıl olsa uzun süre beni rahatsız edemez, haritayla uğraşır’ diyor kendi kendine. Derken kısa bir süre sonra çocuk haritayı birleştirmiş halde geri dönüyor ve babasından para istiyor. Baba şaşkın bir şekilde soruyor: ‘Bu kadar kısa zamanda nasıl birleştirdin’ diyor. Çocuk gülümseyerek; ‘baba, haritanın arkasında bir adam resmi vardı, onu düzeltince dünya kendiliğinden düzeldi’ diyor. Ben irkilerek uyanıyorum.