Derisini Değiştiren Yılanın Hayreti – 1

9491e3515c5a8c8ab536cd926c419c91

Rüya görürken rüya gördüğünün farkında olmanın yanında rüyada gördüğün kişinin de rüyasında seni gördüğünü ve rüyada olduğunu bildiğini bilmek şiir değilse nedir! Ve unutmamalı ki rüya da gerçekliklerden bir gerçektir. “Altı üstü bir rüya canım işte’” sözü ancak Batılı bir zihniyetin söyleyebileceği cümleden ibarettir. Rüya, nübüvvet ve hikmet bahsi…

***

İmam Gazzâlî (rh.a.) deyince aklıma arayış kavramı geliyor hemen. Daha küçük yaşta arayışa başlayan İmam Gazzâlî sonunda şüphesinden de şüphe eder hale gelmiştir. Fakat bu durum onu durduramamış ve soluğu Şam’daki Emevi Camii’nde inzivada bulmuştur. Yalnızlığını farkeden ve bu yalnızlığını Allah’ın sıfatlarında yok eden İmam Gazzâlî, kendi deyimiyle Allah’ın kalbine attığı bir nur ile şüphelerinden kurtulur ve Tus şehrine geri döner. Artık karşımızda âlim ve ârif bir zât vardır. İmam Gazzâlî’nin şu itirafı her zaman kulağımda çınlar: “Kendi durumum üzerinde şöyle bir düşündüm. Baktım ki, pek çok alâka ve bağımlılığın içine gömülmüşüm, çepeçevre bunlar tarafından kuşatılmış durumdayım. Bunun ardından yaptığım amelleri gözden geçirdim; amellerim içinde en iyileri ders vermek ve ilim öğretmek idi…  Daha sonra hangi niyet ile ders verdiğim üzerinde düşündüm. Burada da niyetimin halisane ve sırf Allah rızası olmadığını farkettim. Beni ders vermeye iten temel sebep ve etkenin makam sevgisi ve şöhret tutkusu olduğunu anladım.”

***

Perde kelimesini insanın özetleyen bir kelime olarak gördüğüm için hep sevmişimdir. Sevmemin sebebi ise insanoğlunun bir ömür zorunlu ve gönüllü olarak perdelerle çevrili olduğunu düşünmem. Bu sebeple objektif olmak diye bir şeye inanmam. İnsan, kendi güvenli alanını oluşturmak için perdelere ihtiyaç duyar. Bu perdeler sayesinde kafa konforunun bozulmamasını ister. Hal böyleyken tasavvufta ise perde dervişin kalbinden yer eden ve onun Hak’ka varmasına engel olan her türlü suret anlamında kullanılır. Bu suretleri, işlenen günahların kalpte meydana getirdiği siyah noktalar olarak da anlayabiliriz. Gelmek istediğim nokta şu; insan, kalp ve zihin kirlenir. Bu kirlenme halleri insanlara perdeli bir anlayışı normal bir durummuş gibi gösterir. Sonuç biz.

***

Nuri Pakdil’in, Sükût Sûretinde isimli kitabındaki Gür şiiri şöyledir: İliklerine işlemeli özsorgu ki / İlerleyebilesin elektriğe doğru

Özsorgu direk nefis terbiyesini aklıma getiriyor. Çünkü insan nefsini yani benliğini terbiye ettikçe insanlaşır.  Bu terbiyenin içine bakış, dil, akıl ve kalp terbiyesi de giriyor. Şiirdeki elektrik ise bende eylem, devrim, hareket kelimelerine karşılık geliyor. Dolayısıyla şiiri şöyle anlıyorum; sahih bir eylem için öncelikle kişi fikri ve nefsi olarak kendini terbiye etmeli, gerekli donanımlarla donanmalı ki hakiki eyleme yani kendine ulaşabilsin.

 

Sulhi Ceylan

 

 

 

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • çamur şevket , 10/10/2015

    sulhi ceylan yazıyı yazarken birden sıkılıp yarıda bırakmış gibi değil mi sizce de?

  • marabakovski , 10/10/2015

    “sahih bir eylem için öncelikle kişi fikri ve nefsi olarak kendini terbiye etmeli, gerekli donanımlarla donanmalı ki hakiki eyleme yani kendine ulaşabilsin.”

    Bence bu saptama yanlışa düşüyor. Yanlışın temelinde de hayatın bir akış meselesi olduğunu kaçırmak,ilişkilere işaret etmektense sebep ve sonuca işaret etmek hatası var.

    Kişinin kendini fikri ve nefsi olarak terbiye etmesi bir eyleme girişmeden mümkün olamayacağı gibi kişinin bir eyleme girişmesi de fikri ve nefsi terbiyeye bir yönelim olmadan olmaz. Bu ikisi bir sürecin parçasıdır; birbirlerini var eder, besler ve büyütürler. İki örnek geliyor aklıma, biri Orhan Pamuk’un Kara Kitap romanından bir karakter diğeri ise İbrahim Kaypakkaya. (İlginç olan ikinci örnek bilgi dağarcığımın yoğunlaştığı alandan oluyor haliyle, eminim çok farklı örnekler de bulunabilir.) Orhan Pamuk’un Kara Kitap’daki karakteri sol görüşlü bir üniversite öğrencisi, örgütlerden birine katılmak istiyor fakat sayıları epey fazla olduğundan hangisine katılacağına bir türlü karar veremiyor. En doğrusunu bulmak adına hepsinin dergilerini, broşürlerini toplayıp okumaya başlıyor.Sonunda bir devrimci olacağı yerde bir koleksiyoner olarak hayatına devam ediyor. Kaypakkaya ve siyasi akımı ise Türkiye solunda Kemalizmi karşı devrimci olarak niteleyen ilk grup oluyor. Fakat kendisi siyasete Doğu Perinçek’in partisinde başlayan biri, yani doğruyu bulması için en geri eylemden başlaması gerekmiş kısacası.

    Bu iki yavan örnekten sonra tekrar vurgulamalı ki, düşünce ve eylem birbirinden ayrı iki düzlem değildir. ilişkileri diyalektiktir.

    Ulan ben nasıl oluyor da böyle emin konuşabiliyorum değil mi? Nasıl böyle net olabiliyorum ? Cümleye mizacım “Bence bu saptamanın kaçırdığı noktalar var” diye başlarken aklım müdahale ederek “Bence bu saptama yanlışa düşüyor” dedirtiyor. Demek istediğim mizaç diye bir lanet var ki kimse bundan bahsetmiyor.

    Mizacım meseleye-meselelere şüpheyle ve kendinden emin bir havadan uzak yaklaşmaya müsaitken “fikri terbiyem” beni diğer türlüsüne yöneltiyor. Hangi doğrulara ulaşacağımız da bir mizaç meselesi mi bir yerde acaba ?

  • Yunus f. , 06/10/2015

    Sulhi ceylan bunlari yuz yildir, ne yuzu bin yildir soyluyor, ama biz neredeyiz bu yazi nerede, canina yandigim ulkem nerede? Dertliyiz elh. ama panzehirimiz nerede?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir