Muhammet Emin Oyar, vize haftasındaki bir öğrencinin duygularına ayna tuttu.
***
Sabah kahvaltısında bayat ekmeğe ketçap ve mayonez sıkıp üzerine de iki kaşık bal çalıp yemiş gibiyim.
Ufak bir sıkıntısını büyüterek kendisini ve sıkıntısını canavarlaştıran ve bu buhranı herkesle paylaşmak isteyen bir ergen gibiyim.
Okunmak için değil, sofra altlığı yapılmak ve buruşturulup cam silmek için alınan bir gazete gibiyim.
Bir Arap ile konuşacağım zaman, aracı dilin İngilizce olduğunu her an hatırlar gibiyim.
Geri dönüşüm kutusuna atılan çöp değil de, o kutuya çöp atmış biri gibiyim.
Ayakkabıma ufak bir taş kaçmış ve o haldeyken bir köpek tarafından kovalanıyormuş gibiyim.
Pantolonun cebinde unutulup çamaşır makinesinde paramparça olan peçeteden nasibini almış pamuklu eşofman gibiyim.
A101’den alışveriş yapmış gibiyim.
Kibritle puro yakmaya çalışıyormuş gibiyim.
Tuvalete gideceğim derken, kendimi mutfakta bulmuş gibiyim.
Oyun oynarken düşüp dizini kanattığını annesinden gizlemeye çalışan bir çocuk gibiyim.
Yanlış otobüse binmiş, tamamen gitmek istediğimin ters yönüne gidiyor ve utancımdan otobüsten inemiyor gibiyim.
Serbest atlayışı yanlış anlayıp beş bin metreden paraşütsüz atlamış gibiyim.
Kulağımın dibinde kese kâğıdı patlatılmış, uyurken ranzadan düşmüş, yemeğimin içinden taş çıkmış, gözlüğümün üzerine oturmuş, ters dönmüş bir kaplumbağa, gündüzleri yanan sokak lambası, şnorkel kullanan bir balık, tüp değiştirmesini bilmeyen bir tüpçü gibiyim.
Bir hafta boyunca tüm sınavlarım iyi geçmiş, fakat son sınavda ismimi bile yazamadan boş kâğıt vermiş gibiyim. Aslında, kısaca öyleyim.
Velhasıl, ilk vize haftam sona erdi.
Muhammet Emin Oyar
2 Yorum