Miladi takvime göre 1908 yılında Meclis-i Meb’ûsan’ın yeniden açılmasıyla başlayan İkinci Meşrutiyet devri, henüz 27 yaşındaki bir subayın da yıldızını parlatıyordu: Kolağası Enver Bey. Meşrutiyet yanlısı İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin asker kanadının önde gelen isimlerinden Enver Bey, Meşrutiyet’in ilanından biraz evvel komitacı olarak dağa çıktığında İttihatçılar arasında rütbesi en yüksek subaylardan biridir. Çalışkan, teşkilatçı ve dinamik genç subay, İstanbul’da Manastırlı bir memur olan Ahmet Bey’in oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Manastır’da askeri rüşdiye ve idâdî okuduktan sonra “Mekteb-i Harbiyeyi Şâhâne”ye girmiş, başarısından ötürü 45 kişilik erkânıharp sınıfına alınmış ve burayı ikincilikle bitirmiştir. Amcası Halil Paşa ve kardeşi Nuri Bey de askerdir. Atılgan kişiliğiyle İttihatçılar arasında sivrilmiş ve Berlin Askerî Ataşesi iken Almanya’nın nüfuzundan ve gücünden etkilenmiştir. İyi derecede Almanca ve Fransızca bilen Enver Paşa’nın istidat sahibi bir subay olduğu, teşkilatçı yönünün kuvvetli olduğu tarihçiler tarafından teslim edilmekle beraber genç yaşta çabuk yükselmesi ve yeterli askerî tecrübesinin olmaması hem kendisinin hem de Türkiye’nin aleyhine olmuştur. Maceracı yönü ise o devirde büyük iddialar taşıyan birçok liderin var olduğu hesaba katılırsa daha anlaşılır olacaktır. Enver Paşa’nın dikkat çeken vasıflarından birisi de içki içmeyen, namaz kılan, dindar bir kişi olmasıdır. O dönemde birçok Osmanlı subayı alkol alıyor, namaz kılmıyordu. Ayrıca birçok İttihaçının aksine Enver Paşa mason localarına da üye olmamıştır.
“Hürriyet kahraman”larından biri olarak kartpostallara, kahve fincanlarına resimleri işlenen Enver Bey, çok değil, on yıl sonra yani 1918’de İstanbul’dan gizlice ayrıldığında hayatındaki mağlubiyetlerin ve talihsizliklerin hızı da artacaktı. Aslında Enver Paşa’nın hayatında hemen her şey çok hızlı, üst üste ve talihsizliklerle gelişmiştir. Bir alaya komutanlık dahi edemeden askerlik hayatını tamamlayan Enver Paşa’nın siyasî ve askerî mücadelesi çoğunlukla ihtilalci, komitacı bir karakter taşır. Balkanlardaki etnik grupların teşkil ettiği çetelere mukavemet etmekle başlayan harp macerası, Trablusgarp’a İtalyan saldırısı başladığında arkadaşlarıyla buraya gizlice girerek milis savaşları vermesiyle devam etmiştir. 1911 yılında enerjik ve çabuk netice almak isteyen karakterinin en parlak örneklerinden biri olarak Trablusgarp’ta efsanevî bir mücadele vermiştir. Kuzey Afrika’daki müslümanların dünyasında derin izler bırakan Enver Paşa, burada verdiği savaş esnasında maddî yardımın gecikmesi üzerine kendi adına para bastırmak yoluna müracaat etmiştir. Daha sonraki dönemde de bölge insanı çok kuvvetli bir yemin etmek durumunda kaldıklarına “Enver Paşa’nın başı üstüne yemin olsun ki…” diye ahit vermişlerdir.
Enver Paşa’nın en büyük hatası Sarıkamış’ta 80 bin askerin şehadetiyle neticelenen hârekattır. Çetin kış şartlarında 80 bin asker ya Rus saldırısıyla veya soğuktan donmak suretiyle şehit olmuşlardır. Birinci Cihan Harbi’nin kaybedilmesinden sonra 1918 Kasım’ında Azerbaycan’da bir Türk devleti kurmak düşüncesiyle İstanbul’dan ayrıldığında geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkar. Gizlenmek, kimlik değiştirmek, hapse düşmek, yaralanmak gibi birçok tehlikeyle cedelleşerek geçirdiği dört senenin sonunda 1922 yılında bugünkü Tacikistan’da Ruslarla çarpışırken şehit düşmüştür.
A. Muhsin Türkoğlu
3 Yorum