Amadeo Preziosi’nin Tuvalinden Yansıyan İstanbul

Amadeo_Preziosi_-_The_Silk_Bazaar_-_Google_Art_Project

Dünyanın müstesna şehirleri vardır. Bu şehirler insanlığın ortak mirası, kültürlerin birleşme noktası, medeniyetlerin eşiği olarak üzerinde ısrarla durulması gerekli mekânlardır. Kültürler ve medeniyetler şehirlerde doğar, büyür ve gelecek nesillere aktarılır. Bir kültürün büyüklüğü bu bakımdan ortaya koyduğu şehirlerle orantılıdır. Şehirler ne kadar düzenli, karakterli, insan odaklı ise ortaya koyduğu kültür ve medeniyet de o kadar kalıcı ve insan odaklıdır. Bugün şehirler üzerinden medeniyet okumalarının yapılabilmesi bunun sonucudur. İnsanlar ortaya koydukları eserlerle kendilerini yansıtır, medeniyetler de kurguladıkları şehirlerle diğer şehirleri ve medeniyetleri etkilerler.

İnsan ve mekân ilişkisi ilk dönemden itibaren bir bütünlük arz ederek ve ilerleyerek günümüze kadar gelmiştir. Bu süreç içerisinde insan-mekân, insan-şehir ilişkileri sonucunda toplumun mekânlar ürettiği ve mekânların da toplumların oluşmasına katkı sağladığı görülmektedir. Bu bakımdan kent ve şehir yapıları insanlar tarafından oluşturulurken, bu yerleşim yerlerinde ikamet etmeye başlayan insanların da hayat biçimlerinden düşünme biçimlerine kadar çok yönlü etkileşimleri söz konusudur.

İbni Haldun’un ifadesiyle “coğrafya kaderdir” düşüncesi insan-mekân ilişkiselliğinin yoğunluğunu gösterir. Nihai noktada kader, insanoğlunun macerasının kapsamını belirlemektedir. Kısacası insanın serüveni bir nevi mekânların da serüveni olarak da okunabilir. Ana rahminden başlayan serüven ahşap evlere, apartmanlardan gökdelenlere kadar ilerlemiştir. Gelinen bu nokta; insan fıtratına uygunluğu, insanın dünya ile olan ilişkisine, bir sorunlu alana doğru yönelimine işaret etmektedir.

Amedeo-Preziosi-Boats

Şehrin Resme Sığdırılışı

Şehirleri farklı biçimlerde yansıtmak mümkündür. Yazarlar, şehirleri hikâyeleştirerek, betimleyerek, arka sokaklarında teneffüs edilen havaları işleyerek aktarırlar. Şairler şehirleri bir imge olarak kullanarak ona “yâr, anne, cennet, kardeş” anlamı yükleyerek kendilerinden bir parça olarak görürler. Ressamlar ise tuvallerinde, şehirlerde gördükleri bir parçayı, bir hareketi, fırça darbeleriyle ölümsüzleştirmeye çalışırlar. Tüm bu çalışmalar şehrin sadece bir yanını yansıtabilmektedir. Sanatın özündeki o hakikati taklit etme biçimi olan yansıtma, ortaya konulan eserler sayesinde kişilere tefekkür etme olanağı sağlamaktadır.

Güzel sanatların her biri onu ortaya koyan sanatçının görme biçimlerinin yansıması olarak okunabilir. Şehirlerin de resimlere sığdırılması yine onu ortaya koyan sanatçının bakış açısına ve şehrin yapısına göre şekillenip ortaya çıkmaktadır. Şehir ne kadar çok ayrıntı ve renk sunarsa sanatçı da o renk armonisini o derece eserine işleyebilmektedir. Bahse konu olan şehir İstanbul olunca, renk armonisinde skalanın farklı renk ve desenlerle çeşitliliğin çok olmasını sağlamıştır.

Ressam ve Şehir

Preziosiler Korsikalı bir ailedir. 1718 yılında İspanyollar Sicilya’yı abluka altına alınca, Sicilya yönetimi Malta Şövalyeleri’nden yardım ister ve Malta Şövalyeleri yardım için Giuseppe Preziosi’yi gönderir.  Preziosiler bu tarihten itibaren Malta’da yerleşerek buranın yönetiminde önemli görevler üstlenir. Amadeo Preziosi de 2 Aralık 1816 yılında Malta’nın başkenti Valletta’da dünyaya gelmiştir. Çocukluk ve gençlik yıllarını bu şehirde geçirir. Babası tarafından ilkin hukuk eğitimi alması için yönlendirilir ancak Preziosi çocukluğundan beri resme karşı daha ilgili olduğu için kendini bu alanda geliştirmeye başlar. İlkin Malta’nın ünlü ressamlarından Giuseppe Hyzler’in atölyesinde çalışır. Burada aldığı temel eğitimden sonra 1840’larda kardeşi ile birlikte Paris’e giderek eğitimine Ecole des Beaux Arts’ta devam eder. Paris’te eğitimini aldığı dönemlerde Avrupa’da sanat alanında romantik akım hâkimdir. Preziosi da bu akımdan etkilenerek eserlerini ortaya koymuştur.

Preziosi’nin diğer ressamlardan bir farkı vardır; resimlerine kendi imzasını bakış açısıyla ve ele aldığı konularla atmıştır. Şehir halkının yaşantısını gelenek ve göreneklerini yakından tanıma imkânı elde ederek eserlerinde resmetmiştir. Eserlerinde temel mekân  İstanbul’dur. Bir fon olarak değil, ana mekândır İstanbul. Hatta birçok ayrıntıyı, dönemin tarihsel imajlarını, unsurlarını ve yaşantı biçimlerini ayrıntılı ve başarılı bir biçimde eserlerinde işlemiştir. Boğaz kıyıları, Kız Kulesi, Galata Kulesi, Galata Mevlevihanesi, Beylerbeyi Sarayı, Ortaköy Cami, Yeni Cami ve dönemin karakteristik mekânlarını ayrıntılı bir biçimde eserlerinde işlemiştir. Preziosi’nin İstanbul ile ilk karşılaşması ve kendine yerleşim yeri olarak seçmesi ondaki İstanbul’un bir âşık-maşuk ilişkisiyle açıklanabileceğinin göstergesidir. Bu öyle bir aşktır ki ölünce bile ondan ayrılamamıştır. 1882 yılında İstanbul’da ölerek yine burada defnedilmiştir.

Preziosi’nin resimleri Osmanlı’nın o günkü durumunu gözler önüne serer. Rüya gibi resimler ortaya koyan Preziosi’ye ilham veren rüya şehri İstanbul’un onun nezdinde ki yeri bambaşkadır. Şehirle o kadar bütünleşmiştir ki artık bir Osmanlı ressamı olarak anılır Preziosi. Bu durum 1867’de Paris’teki bir resim sergisine Osmanlı-Türk ressamı olarak katılmasından anlaşılabilir. Bir İstanbul ressamıdır, resme tutkunluğu kadar İstanbul’a da tutkun olan ressam, şehrin tuvallere yansıyan gözleri olmuştur. İstanbul’un zaten güzel olan silüetleri Preziosi’nin tuvallerinde kalıcı bir güzelliğe bürünerek bugünlere kadar ulaşmıştır. Bir rüya şehri olan İstanbul’un farklı yazarlar, şairler, ressamlara ilham vermesi İstanbul’un birçok yönünü ön plana çıkartmıştır. Kimileri İstanbul’un mimari özelliklerine; evlerine, konaklarına, saraylarına odaklanırken kimileri denizine; gemilere, sandallara, kayıkçıları odaklanmış, kimileri doğal güzelliğine, insan ilişkilerine odaklanarak şehri ayrıntısıyla ortaya koymaya çalışmışlardır. Yazılı eserlerdeki anlatım tarzı ile görsel eserlerdeki anlatım/aktarım tarzı her ne kadar yazarın/sanatçının odak aldığı nokta itibariyle benzerlik gösterse de ortaya çıkan ürünler çok farklılık sergileyebilir. Özellikle Preziosi’nin resimlerinde İstanbul, bir rüyadan görüldüğü gibi aktarılmıştır. Deniz sürekli şehre hayat veren bir unsur olarak tablolarında yoğun olarak kullanılmış, canlı renkler ön planda olmuştur. Tablolar tek tek incelendiğinde şehir/deniz birarada sunulurken romantizm etkisinden mütevellit doğa tasvirleri yoğun biçimde hissedilmektedir.

Tanpınar’ın İstanbul’u hatıralar şehri iken Amadeo Preziosi’nin İstanbul’u rüyaların şehridir. Yüzlerden ve gündelik hayattan yansıyan portrelerle dolu bir tarih şehri olan İstanbul başta da dediğimiz gibi birçok sanatçıya ilham vermiştir. Tanpınar da Beş Şehir’deki en uzun bölümü İstanbul’a ayırmıştır. İstanbul, bir terkip şehridir onun için. Kozmopolit bir yapıya sahip olan bu şehir farklı dinden, farklı kültürden kişileri barındırdığı için renkli bir yapıya sahiptir. Bugün de hâlâ insanları etkileyen bu şehir, gelecekte de yine insanlara seslenmeye devam edecektir.

Bilal Can

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir