Bir Bağlamsal Modernizm Deneyimi: Santiniketan

Bağlamsal modernizm, bizim oldukça yabancısı olduğumuz bir kavramdır. Bu kavram yanılmıyorsam ilk defa, Hindistan’ın bağımsızlığının ellinci yılı münasebetiyle R. Siva Kumar’ın Ulusal Modern Sanatlar Galerisi’nde hazırlamış olduğu; “Santiniketan: Bağlamsal bir modernizm inşası” isimli sergisinde kullanılmıştı. Burada geçen Santiniketan kelimesi ise Hindistan’ın ilim ve irfan merkezi olan bir kenttir.

Raman Siva Kumar, uluslararası arenada özellikle Hint sanat tarihçisi olması yanında güçlü bir sanat eleştirmeni ve küratör kimliği ile de tanınıyor. Kumar’ın adına ilk defa ben Homi K. Bhabha’nın “The Location of Culture” kitabıyla ilgilenirken rastlamıştım. Asıl odağımda Bhabha’nın; Sanat Üstüne, Küresel Bir Ölçü, Doğruları Anlatmak, Ulus ve Anlatı, Fotoğrafın Ötesi, Komşularımız ve Bizler, Küreselleşmenin Hatırlattıkları, Siyah Âlim ve Karanlıklar Prensesi, Adagio gibi çalışmaları varken özellikle Joseph Conrad, Walter Benjamin, Adrienne Rich, Toni Morrison, V.S. Naipaul, J.M. Coetzee’ye yapılan göndermeler beni Siva Kumar’a kadar götürmüştü.

R. Siva Kumar’ın en önemli araştırmaları özel bir odaklanma ile erken Hint modernizmi üzerine olmuştu. Bu bağlamda etrafında toplanan kimi aydınlar ve bu kısıtlı çevre; “Santiniketan Okulu” olarakta biliniyor. Bana göre yirminci yüzyılın şekillendiren Frankfurt Okulu ya da Bahtin ve çevresi kadar olmasa bile farklı bir renk olması açısından bu ekolünde önemsenmesi gerekiyor. Kumar, kendi modernist kuramını inşa ederken de eserini Rabindranath Tagore, Benode Behari Mukherjee, Şeyh Muhammed Ghulam’ın çalışmalarından hareketle oluşturuyordu.

Bağlamsal modernizm terimini Kumar daha çok sömürgecilik sonrası [Postkolonyal] Hint sanatının spesifik işlerini (Tagore tabloları gibi..) çözümlemede bir araç olarak kullanmıştır. Bu konuda özellikle Nandalal Bose, Rabindranath Tagore, Ram Kinker Baij ve Benode Behari Mukherjee ile ilgili olanlardan hareketle bir takım şeyler söylüyor. Siva Kumar’a göre postkolonyal dönemde tema ve stil tarihselci olmak zorundaydı. Benzer bir şekilde modern dönemin gerekli kıldığı deneyimle ulus ötesi resmi dili (Bu İngiliz dili ve kültürü oluyor.) veya tekniği Santiniketan’daki sanatçıların savunduklarına yerli biri olarak inanmıyordu. Modernizm onlarda ne bir tarz ne de enternasyonalizmin bir şekliydi. Buradaki modernist yorumlar daha çok sanatçıların kişisel deneyimleriyle ilintiliydi.

Bağlamsal anlam, çoğunlukla bir sözün kullanılan veya amaçlanan bağlama göre anlam kazanmasıyla ilgilidir. Santiniketan sanatçıların işleri de daha çok oluştukları zaman olan yarı kolonyal bağlama göre değerlendirilmelidir. Dolayısıyla sanatı çoğunlukla Avrupa merkezci (Eurocentric) tek taraflı ve evrimci bir çizgide incelemek yanlış olacaktır. Katı modernist tavır yerine pek ala içeriğe duyarlı alternatif bağlamsal modernizmler oluşturulabilir.

Osman Hamdi Bey’in o pek bilinen “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosu üzerinden böyle bir yorumda bulunsaydık eğer; “terbiyecinin, kaplumbağaları eğitmekte kullanacağı neyi üfleyemeyip arkasında tutması, Osman Hamdi Bey’in neyi üfleme, yani kaplumbağalar ile temsil edilen halkı eğitme kaygısından artık vazgeçtiği, çünkü derviş sabrının bile bir sonu olduğu şeklinde de yorumlanmıştır. Ayrıca tablodaki kaplumbağaların ilham kaynağının, Osman Hamdi Bey’in Paris’teyken sokaklarda dolaştıklarını gördüğü, Charles Baudelaire’in Modern Hayatın Ressamı kitabında da bahsi geçen kaplumbağalar olduğu da öne sürülmüştü.”[ Kaplumbağa Terbiyecisi, 1906 (5. bölüm). Eczacıbaşı Sanal Müzesi. 3 Ocak 2016] Buradaki modernizimi bağlamı ile ele aldığımızda Osman Hamdi’nin oldukça ulus ötesi resmi tarzı savunduğunu ve köküne kadar oryantalist bir kişi olduğunu görebiliyoruz. Santiniketan’ın Hintli sanatçıları ise resimde modernist bir üslup kullansalar bile kendilerine alternatif modernist bakış açıları da geliştirebiliyorlardı.

Özellikle son yıllarda Paul Gilroy’un “Modernite ve Karşı Kültür” ile Tani Barlow’un “Kolonyal Modernite” gibi çalışmaları Avrupalı olmayan bağlamlarda ortaya çıkan alternatif modernlik türlerini tanımlamada sıkça kullanılıyor. Bizim de böyle alternatif bir modernlik anlayışımızın olması gerekiyordu ama olmadı ya da ben rastlamadım. Sömürge modernitesi çoğu zaman Avrupalılarca kolonize durumlarını içselleştirmek için kullanılmıştı. Yakın gelecekte bağlamsal modernizm özel çalışmalarının diğer ilgili alanlarında da kullanılacağını düşünüyorum. Örneğin roman çözümlemeleri pek ala sosyolojik temelli yapıldığı gibi bağlamsal modernizm yaklaşımıyla da değerlendirilebilir.

Bengal Sanat Okulu öncelikle Kalküta ve Santiniketan gibi şehirlerde kök salmış ve daha sonra tüm Hindistan’a yayılmıştı. Bu akım İngiliz sömürge desteği ile bir ara “Hint Resim Tarzı” olarak bile lanse edilmişti. Bana göre aslında bu akım ile Hint milliyetçiliği olan Swadeshi yakından ilişkilidir. (Ki bu akımın dünya da bilinen en önemli temsilcisi Rabindaranath Tagore’dir.) Burada da sakat bir taraf var. O da şu; kadim ve çok çeşitlilik üstüne kurulu Hint sanatı maalesef milliyetçi bir kısırdöngüye sıkıştırılmıştır. Bizimde Cumhuriyet dönemindeki ilk dönem mimicry (taklitçi) ve oldukça milliyetçi sanatçılarımız benzer bir heves ve kurguyla hareket etmişlerdi. Hintlilerin koca bir medeniyeti bırakıp İngiliz kuyruğuna takılı bir sanat anlayışı inşa etmeleri gibi bizde klasik Osmanlı sanatlarından uzaklaşıp bir takım şeyler yapmaya çalışmışsız. Bu yüzden bugün pek ala modern tekniklerle bir sürü camiler inşa ediyoruz ama ne bir tarz nede bir üslup var. Ruh desen, o zaten olamayan bir şeydi, velhasıl.

Beyaz Arif Akbaş

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir