Sorsan, yıldızları seviyorumdur. Nehirlerin akislerinde bulurum yüzümü. Sürekli çapalarım Bilâdüssûdan topraklarını. Bir Ganalıyla selamlaşırım. Arığın kenarında Uranyum çitileriz ikimiz. Atlantik ve Hint okyanusu set çeker sinyallere. Kalahari ve Sahra çöllerinin arasına hapsoluruz.
Burada ekranın tam karşısındayım oysa. Her gece gündüzden saklandığım yer yıldızlar değil. Gözlerimi alan yapay bir ışıltı. Hayır, çok alışkınım buraya. Ayaklarım nasır tutmayı unuttuğundan beri buradayım. Hiçbir yere gitmiyorum. Siyah bir gecenin ortasında Akdeniz’in altına düşüyor bir yıldız. Duymuyorum.
Kablosuz kulaklıklarım ulaşamıyor Afrika sahillerine. Kablosuz kulaklarım Kânim-Bornu sultanlığını duyamayacak kadar sağır. Büyük kabak ağaçlarına binip geziyor nehirlerde Bornulular. Elmastan gözlerini görüyorum bir tek. Akdeniz’e indiriyor gemilerini sömürgeciler. Gemilerin kaburgalarına bağlanıyor yirmi milyon tutsak göz. Elmasları sökülüyor teker teker.
Sözde dedesi Osmanlı olmak ile övünmeye layık biriyim ben. “Afrika’daki sekene-i İslamiye’nin muhafaza-i akâid-i diniyyeleri” için var gücüyle mücadele eden Osmanlıyım. “Bornu hâkimi cenâb-ı emâret-meâbe” ve bu coğrafyadaki bütün halklara hamilik yapan tek devletim. Rabih b. Fazlullah’a bir tek ben destek verdim. Kobaltı es geçip insanı gören bir benim.
VR gözlüklerden bakıyorum oysa. Paraşütle bir adaya atlıyor ve öldürüyorum insanları. En az 45 Afrika ülkesinin sınırlarını çiziyorlar. Mozambik, Senegal, Angola, Kongo… Fransa Kânim bölgesine, İngiltere Kukava’yla birlikte Bornu’ya, Almanya da güney bölgelerine yerleşiyor Afrika’nın. Afrikalılara silah verip Afrikalıları öldürüyorlar. Görmüyorum
“Git Medyen’i ara.” diyor Teftâzânlı bir âlim. “İnsanların rahatça uyuduğu, kılıçların gözlerini kapattığı, Yecüc’ün fitnesinin kesildiği yere git.” diyor. Dizi fragmanlarıyla trend bir çağda Medyen’e düşüyor yolum. Yeryüzünün Asya’dan sonra ikinci en büyük kıtasından daha zengin zalimlerin bulunduğu, 30.328.000 km2lik bir kıtadaki evlerin toplam uzunluğundan daha uzun gökdelenlerin olduğu, Avrupa’nın üç misli bir kıtanın sahip olduğu toplam kimliklerden daha fazla yeşil pasaportu olan insanın bulunduğu bir çağda arama motorlarına cevap vermiyor Medyen. Kilometrelere inat sömürülen bir kıtada Beyaz Babalar (Pere Blancs) ve Beyaz Rahibeler (Soeurs Blanches) geziniyor. “Morovian Kardeşliği” pranga vuruyor ayak bileklerine. Bense RGB aydınlatmalı bilgisayar ekipmanlarıma rağmen Medyen’i bulamıyorum.
İngiltere’nin demiryolu inşasında çalıştırdığı Hindistanlı işçilerin çadır kurduğu yerin şehirleşip Nairobi adını alarak Kenya’nın başşehri olduğunu bilmiyorum mesela. QLED ekranlar yetmiyor bilmeme. Sömürgecilerin 1923’te kurduğu Legislative Council adındaki meclise Kenyalıların ancak 1944 yılında girme hakkı elde edebildiğini, Afrika’da insanların birbirine doğum tarihleri yerine bağımsızlık tarihlerini sorduklarını bilmiyorum. Mekanik dokunuşlarla ölürken insanlar, mekanik tuşlara basarak yaşıyor ve hiç cızırdamıyor ellerim. Bir de utanmadan “Başladı Afrikası uzun bir gece” diye bir şiir söylemeye cesaret ediyorum.
1815 yılında Viyana Kongresi’nde köle ticaretini yasaklıyor bay iyi(!) adamlar. Sierra Leone ve Liberya’yı kuruyorlar köleler için. Berlin Konferansı’nda (15 Kasım 1884-26 Şubat 1885) sahipsiz kalmış sömürgeleşecek yerleri bir harita üzerinde paylaşarak kıtaya yerleştiriyorlar. 1889 Brüksel Konferansı’yla donanmalarını getiriyorlar, misyoner kurumlar inşâ ediyorlar. Eline İncil veriyor ve bütün zenginliklerini kendilerine alıyorlar. Elleriyle koymuş gibi buluyorlar Afrika’yı.
Ben hep haritalarda arıyorum Medyen’i. Meridyenler arasına sıkışıyor ellerim. “Beni ara beni bul, elbette sarıl bana / Daha dün taptaze bir Afrikalıyı yediler / Bay Siyah Irk düşünüyordu, nereden bir şey bu beyaz / Sizi esenlerim, hürriyet nereden bir kapı açıldığında“
2000’li yıllara kadar birçok ülkesinde bir tek üniversite dahi açamıyor Afrika. Dilini unutuyor zaten. Sesi kısılıyor hepten.
Bütün şehirler Mekke’ye kardeş olmak isterken bir Medyen’e oluyor nasip. Onu da bulamıyorum. Oysa petrolden daha az hak etmiyorlar yaşamayı. “Ben İngiltere’deki ormanlardan, nehirlerden, ovalardan daha az / sevmiyorum yaşamayı, / Amerika’dakilerden daha az sevmiyorum. / Şimdi dünyada yalnızlığı kimse sevmiyor. / Şimdi İran’da, şimdi Mısır’da, şimdi Sudan’da ormanlar niçin/büyüdüklerini biliyorlar / Şimdi petrol damarları niçin aktıklarını biliyor / Şimdi her şey dünyada niçin yaşadığını biliyor“
Tüm şehirleri siliyorlar haritadan birer birer. Onca teknik ilerlememe rağmen menzillerimi bulamıyorum. “Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek / İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar / Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar / Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar / Bütün kara parçalarında / Afrika dâhil“
Şimdi Akdeniz’e geliyor Avrupa’nın ve Amerika’nın gemileri. Ben bu hikâyeyi bir yerden hatırlıyorum. “Uygarlık kuzeye doğru çekilirken / Akdeniz kıyılarına iki nöbetçi dikti / Güneşi bir de şiiri“
Salih Özbay
Kaynaklar:
Sa‘duddîn et-Teftazânî, el-Mutavvel Şerhu Telhisi Miftâhi’l-‘Ulûm
İsa Gökgedik, Afrika (Bilâdüssûdan)’da Kurulmuş Bir İslam Devleti: Kânim-Bornu Ve Osmanlı ile Münasebetleri, Marmara Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2014
Mehmet Öztürk, Afrika’nın Artan Önemi Ve Afrika’da Çin-ABD Rekabeti, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, Bolu 2010
Şiirler: Cemal Süreya, Edip Cansever ve İlhan Berk