Sulhi Ceylan, ağzını kesen notları yazdı.
***
Hafakan notları yazmaya başlamadan önce “Peki ne olacak?” serisine başlamıştım 4 sene önce. İki serinin de çıkış noktası “sıkışmışlık” haliydi. Kendi benimle yaşadığım problemler ve bu problemlerin âlemde tezahürleri bu notları yazmamı gerektiriyordu. Çünkü kaçacak yer bulamıyor, kendi darlığımda boğulma hissini yaşıyordum. Yazmasaydım ölecektim demiyorum tabiî ki de sadece yazmanın gücüne yaslandığımı söylemek istiyorum. Hem yazdıktan sonra problemlerim biraz da okurların problemi haline geliyor ve sanki problemlerimin azaldığına dair bir düşünce kalbimde dolanmaya başlıyordu. Nefes alıyordum da diyebilirim. Günleri birbirini kovaladıkça yazmanın da artık sıkıntılarımı azaltmadığını fark ettim. “Allah’ı arıyorsanız niçin bana geldiniz? Allah’tan başkasını arıyorsanız niçin bana geldiniz?” diyor ya bir veli zât ziyaretine gelenlere… İşte öyle bir durum bu da… Her halükarda bir yanlışlık var ama bu yanlışlık tamamen algı meselesi… Malumunuz algı seviyesi değiştikçe doğrular da değişir. Değişmeyen sadece hakikattir.
Hafakan notları bir yol açma girişimiydi. Daralan, hatta çıkmazlara çıkan sokaklarda, henüz ölmedim ve ölmediysem bir umut var demekti belki de. Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez derler ya bu sıkışmanın Hızır’ı çağırma duasıydı yazdıklarım.
Tasavvufta ibnü’l vakt olmak diye bir kavram vardır. Bu kavramı şöyle açıklayabilirim: Yolcu, Allah’a yakınlık kazanmasına sebep olacak bir ameli yapmaya başladığında, o ameli yaptıktan sonra başka bir amel daha yapacak kadar yaşayacağını aklına getirmez. Çünkü bilir ki kişi sadece an’da yaşamaktadır ve an her an yokluğa kapı açmaktadır. Bu sebeple kişi vaktin çocuğu olursa nefsinin üzerindeki ileriye dönük arzularını gemleyebilir ve bir zaman sonra ebu’l vakt denilen vaktin babası olma haline ulaşabilir. Bu da yine tasavvufî bir kavram. Bu makamda kişi zamanın üzerindeki tortuları silmiş ve anın hakikatine varmıştır. Hafakan notları da bu kavramlara gıptayla bakan notlardı.
Bu yazının nereye gideceğini bilmemekle birlikte şunu bildiğimi söyleyebilirim: İp kısa değil, kuyu derin hiç değil. O halde neden su çıkaramıyorsan diye bana soracak olursanız hiçbir cevabım yok. Zaten cevapsızlığımın bir feryadı, bu ağzımı kesen notlar… Ertelenmiş bir taşınma gibi duruyor zamanla insan hayatta. Zamanla insan kauçuklaşıyor. Geçmişin gölgesi ve mazinin gücü altında eziliyor. Sıradan şeylerin cazibesine kapılıyor ve vaktin elinde bir oyuncak oluyor.
Hâlbuki insan tek bir sahne için bir filmi izleyebilmeli…
Sulhi Ceylan
6 Yorum