James M. Cain’in 1934’te yayımladığı romanının ismi The Postman Always Rings Twice. Yani Postacı Kapıyı İki Kere Çalar. Bu cümlenin, bazıları karşı çıksa da Amerikan posta dağıtım sistemine gönderme olduğu söylenir. Postacı kapıyı en fazla iki kez çalar ve sonra gider. Haliyle kapının ikinci kez çalınması kader anıdır. Türkçede bu söz daha çok “Postacı kapıyı iki kez çalmaz” şeklinde kullanılır. Anlam aşağı yukarı aynıdır. Eğer kapı, postacı tarafından çalınıyorsa hemen açılmalıdır, yoksa postacı dolayısıyla adınıza gelen ve günlerdir beklediğiniz posta geri gidebilir.
Hayatta tekrar yoktur. Tekrar gibi görünen olaylar, yeterince incelenmediği ve üzerinde düşünülmediği için, bir öncekinin aynısı sanılan olaylardan ibarettir. Madem hayatta tekrar yoktur, o halde her olay kendine hastır. Kaçırılan her fırsat bir daha yüzünü göstermez. Daha sonra görülen her yüz yeni fırsatların yüzüdür. Dolayısıyla yenidir. Sorun şu ki bazen yeni yüz kendini göstermeyebilir. Bu sefer insanın elinde sadece nedamet kalır.
Hayata biriciklik hakimdir. Biricikliğin özünde kopyalanamamak ve tekrarlanamamak vardır. Karşımıza çıkan her imkân, kendimizi içinde bulduğumuz her olay ve her karşılaşma, asla tekrarlanamaz. Aynı koşullar aynı şekilde bir daha oluşturulamaz. İnsan her an yenilenen ve her an eskiyen bir varlıksa, asla iki anda aynı olamaz. Biricikliğin ihtişamı ve tehlikesi de burada saklıdır.
Postacı habercidir. Her gelişinde yeni haber getirir. Getirdiği haber ise kaçınılmazdır ve genelde sorumluluk yükler. Kapının açılmaması da kişinin kaçınılmaz olanla yüzleşmek istememesinin yani korkaklığının ifadesidir. Sorumluluktan kaçısın tezahürü olarak kapının açılmaması, insanın kendilik bilincinin gelişmediğini ve bu sebeple sorumluluk üstlenmekten kaçınıldığının da göstergesidir. Halbuki kapının açılmaması bir seçim olsa da çözüm değildir. Bilakis çözümsüzlüğün derinleştirilmesidir.
Zaman akışında geriye dönüş yoktur. Geriye dönmeyi istemek çocukluktur. İnsanın yaşlandıkça geçmişe daha fazla bağlanması, maziye dönüş isteğinin meyvesidir. Çünkü insan yaşlandıkça aklı zayıflar. Akıl zayıfladıkça geçmiş, kendini akıl olarak an’a taşır. Geçmişin akıl haline gelmesi ise geleceğin perdesini karartır. O halde postacının kapıyı tekrar çalmasını beklemek safdillikten başka bir şey değildir. Hayatı anlamamanın göstergesidir. Kim görmüş, aynı nehirde iki kez yıkanıldığını!
Postacı çaldığında kapıyı açıp açmamak ev sahibinin kararıdır. Her karar ise seçimdir. Fakat hangi karar alınırsa alınsın, artık sorumluluktan kaçılamaz. Kapıyı açmanın sorumluluğu varsa açmamanın da yükleri vardır. Kaçırılan her fırsat, insana yük olur. Vicdan azabı olarak kendini hissettirir. Kapıyı açmamak sorumluluktan kaçmak olarak gözükebilir ama açmamanın sorumluluğu daha ağır olabilir ve bu ağırlığı bir ömür taşımak gerekebilir. Genelde böyle olur.
An, tekrarlanamaz. Hayatın içinde sıradan olarak görülen an’lar geri döndürülemez. An’ın telafisi yoktur. İçinde nefes alınan şimdi’nin ağırlığını ve önemini hissetmeyen birinin kapıyı açması da beklenmez. Şimdi’de yaşadığının farkına varmayanların elinin tersiyle önüne çıkan imkanları itmesi doğaldır. İnsan hayatının an’ların toplamı olduğu düşünüldüğünde tek bir an’ın bile heder edilmemesi gerektiği ortaya çıkar. An’da var olan insanın, an’larda karşısına çıkan imkanlara sırtını dönmesi, an’ın dolayısıyla hayatın ertelenmesidir. Aslında ertelenen hiçbir şey yoktur. Ertelediğini düşünmek vardır ki bu da insanın kendini kandırmasından ibarettir.
Postacının taşıdığı en önemli posta ise ölüm haberidir. Tüm postacılar, en son gelecek postacının elçisidir. Her bir postacı son postacıyı (ölümü) hatırlatır. Ev sahibi yani insan, her bir postada son posta için kendini hazırlamalıdır. Çünkü ölüm bir defa gelir. Biriciktir. Geldiği zaman hayat filmi sona erer. Bundan sonra imkân perdesi aralanmayacaktır. Tek seçenek, gelmeden önce ölümle yüzleşmektir. Ölümle yüzleşmek, öleceğini kabullenmekle başlayan bir süreçtir. İnsan öleceğini, ölmeden önce idrak eder ve bu idrakinde derinleşirse, ölüm geldiğinde gözü arkada kalmayacağı gibi hazırlanmış da olur. Böyle bir durumda ise “Her ölüm erken ölümdür” dizesi anlamsız olur.
Sulhi Ceylan