istanbul günleri -1
istanbul hakkında hiçbir şey yazmamaya karar verdim, bundan belki 2-3 yıl önce. yazdığım şeyin türü ne olursa olsun bu
istanbul hakkında hiçbir şey yazmamaya karar verdim, bundan belki 2-3 yıl önce. yazdığım şeyin türü ne olursa olsun bu
ahmet hamdi tanpınar, yahya kemal’in o meşhur sohbetlerinden birinde viyana kapılarına dayanmanın sırrını sorar şaire. aldığı cevap şöyledir tanpınar’ın: “pilav
enformasyon yağmuruna tutulmanın açtığı belalar, insanların istikamet üzere hareket etmelerini engelliyor. kitle iletişim araçlarının kanaat edinme ve yön tayininde
iki bin yedi yılının sonlarında şevket bulut’la ilgili hedefi belirgin olmayan bir araştırma içindeydim. araştırmanın şevket bulut’la ilgili olmasının
-yerli ve çağdaş bir hikâye dili araştırması ve tür tartışmalarına yeni bir pencere açmak- roman türü teknik ve birikim bakımından
Başlıktaki iki kelime, Yahya kemal’in siyaseti içselleştirme şeklini, kendi dünyasında siyasete nasıl yer vereceğini gösteren tabirlerdir. Buna, Yahya Kemal’in
1991 mart ayında babası alaiddin hoca vefat etti. iki yıl sürecek olan umran yayınlarında grafikerlik-musahhihlik-mizanpaj işlerine başladı, haftanın üç
1971 maraş’ta kasarcı pınarı’nda (acemli) ermenilerden kalma bir evde doğdu: altı kardeşin sonuncusu olarak; konuşmayı ve türkü söylemeyi seven,
Kur’an-ı Kerim bize hakikat arayışında yoldaş olmak ister. “Allah” kavramının peşine düşürerek, her şeyden bağımsızlaşmamızı sağlar. Böylece bizi her tür
Gözlerimi açtığımda hafif aralanmış perdenin arasından, buğulanan camı aşarak, cılızca günaydın diyordu gün ışığı. Cumartesi sabahı, saat dokuza geliyor.
Seth’in Amerika ile İmtihanı “Irak Savaşı”, başını Amerika Birleşik Devletleri’nin çektiği, Çok Uluslu Koalisyon Kuvvetleri’nin 20 Mart 2003 günü Irak’a girmesiyle
Ortaokulda okuduğumuz Türkçe ders kitaplarının birinde Sait Faik’e ait bir hikâye vardı. İsmini hatırlayamadığım bu hikâyede yaptığı işe ve
20 Eylül 2012 tarihinde, Edebifikir’de Nihat İlhan’ın bir yazısı yayınlandı. Yazının başlığı şu şekildeydi: “Hüzünsel Anıların Esintileri” Bu ifade beni rahatsız etti.
“Yaptığın iş nedir senin?” diye sordu, yastığını özene bezene düzeltirken. Odada gözle görülür bir dağınıklık vardı. Ancak bu dağınıklık içinde