Edip Cansever, bir şiirinde “Yalnızlık sevmesini bilmeyenlerin icadı” diyor. Sizce yalnızlık nereye düşer?
***
Aydoğan K: Massachusetts‘e ulaştığımda hafif bir yağmur vardı. Ağır adımlarla, saçlarımın minik yağmur tanelerini damla damla yutmasına izin vererek Commercial Caddesi’ne kadar yürüdüm. Bayan Charlotte’un işlettiği küçük kafeyi görünce sert ve bol köpüklü bir cappuccino içmek için mola verdim. Kafeye girince Bayan Charlotte’un minik gözleriyle büyük bir çelişki oluşturan gamzeli gülümsemesi karşıladı beni. “Selamun aleykum Bayan Charlotte, nasılsınız görüşmeyeli?” dedikten sonra bir sandalye çekip kapıya yakın bir masaya oturdum. “Ve aleykümu’s selam ve rahmetullah sevgili Aydoğan” deyip ekledi, “İki ay oldu galiba görüşmeyeli, neler yapıyorsun, hâlâ Connecticut-Massachusetts arası mekik mi dokuyorsun?” “Aynen öyle Bayan Charlotte, bir girdabın içinde dönüp duruyorum, neyi aradığımı bilmeden bir şey bulmanın ümidiyle!..” Karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu:
– Sana bir şey soracağım sevgili Aydoğan?
– Tabiî ki buyurun. İnşaallah zor değildir.
– Edip Cansever, bir şiirinde “Yalnızlık sevmesini bilmeyenlerin icadı” diyor. Sence yalnızlık ne demek?
– Bu soruyu geçenlerde sevgili Sulhi Ceylan da sormuştu, bilirsin Sulhi canı sıkıldıkça bir şeyler sorup durur.
– Aahh bilmez miyim, Sulhi hiç değişmeyecek. Peki, sen ne cevap verdin ona?
– Ben bir cevap vermedim. O sırada yanımda Tuluğ vardı, bu soruyu ona yönelttim ve o da şöyle dedi: “Yalnızlık, daima içimizde var ve var olacak. Sevmesini bilsek de bilmesek de… İnsanın yaradılışında var çünkü. Daima diğerlerinden farklı olduğumuzu, özel olduğumuzu, kimsenin yaşamadığı acıları yaşadığımızı düşünüyoruz. “Yalnız” oluşumuz bir nevi ego yani. Ne kadar sıradan olduğumuzu gördüğümüz anda, yalnızlığımız da yok olacak ve asla sıradan olduğumuzu kabul etmeyeceğimize göre… Sevgiye gelince, gerçek sevgiyi bulduğumuzda, çift kişilik bir yalnızlığa sahip oluruz. Fakat huzurlu bir yalnızlıktır bu.”
– Gerçekten güzel anlatmış, ama ben yine de senin fikrini öğrenmek isterdim.
– Yalnızlık, o güzel mağaranın emanetidir. Her şeyin sahibine dönmektir, onunla baş başa kalmaktır. Her Edip anlamaz bunu.
Esra Kurak: Yalnızlık koca bir şehrin tüm o seslerini, ışığını, renklerini hatta karanlığını kendi içinde yaşamana sebep olandır. Ki ya karanlığı daha çok görür yüreğin, ya da renkleri, seçim senin.
Davut Bayraklı: Bunlar sadece kuruntu. Evlenince geçer hepsi…
Bilal Can: Yalnızlık kurgusal bir çokluktur. Kendine çekilmenin berisinde geçilen ilk evredir. İnsanlık yalnızlık kadar kendini geliştiren bir olaya girişmemiştir. Yalnızlık eğer bir “kurgu” ise bu kurgu insanlığı kendine getirecek bir mağaradır. Bu yüzden mağarasına arada da olsa çekilmelidir. Fakat bu yalnızlık bedensel bir yalnızlık değil zihinsel bir yalnızlık şeklinde olmalıdır. Bir imtihan gibidir yalnızlık. Bu işi en ıstıraplı olarak sevenler yaşar. Sevenin sevgiliden ayrı olduğu her gün onun yalnızlık paradodisinde onu sevme eyleminde farklı yönelimlere uğratır. Bu yönelimsel eylemde seven sevdiğini neden sevdiğine dair ipuçlarını elde eder. Kaşları, gözleri, tavrı, hareketleri bu yalnızlık paradodisinde farklı boyutlara ulaşır ve kişi sevdiğini içten bir besleme ile büyütür. Bu yüzden aşk onda şahsileşir. Sevgili sadece bir “nimesis” olarak durur.
Mustafa Çolak: Edip Cansever güzel demiş.
Yasemin Yıldız: Yalnızlık; tanıdığın birçok insan içerisinde annesini kaybetmiş çocuk gibi mahcup olmak. Yalnızlık; dünyanın içinde incir çekirdeği kadar kalmak. Yalnızlık kavramı çok gülen kişilere sorulmalı…
Ömer Ertürk: Yalnızlık; kendi sesinde, ona tutsak olmaktır.
Bahadır Dadak: Yalnızlık; insanın güçsüzken, incinmişken, depresif bir hale bürünmüşken, özellikle bilimum arabesk müziklerle teselli bularak bünyesini metamfetaminle uyuttuğu anların toplamıdır. Sabah zeytin ekmek yerken ne kadar samimiyetsiz ne kadar bedbaht ve bayağı olduğunu anlayınca yalnızlığın sadece bohem bir söylem olduğunu anlar insan. İnsan yalnız filan değildir, Hak Teâlâ insana şah damarından daha yakındır…
Feyyaz Avan Erol: Yalnızlık; televizyon kumandasını mikrofonmuş gibi eline alıp, şarkıya eşlik etme hissinin geldi zamanlarda ki hâldir.
Abdülkerim Kolat: Yalnızlık, anahtarın yerini bilmene rağmen kapıyı kilitli tutmandır.
Elif Tutçu: Edip Cansever yanılmış bence. Tamam iyi bir şairimizdir ama bu dizede bence isabet edememiş. Hem yalnızlığın, sevmek ile ne ilgisi var ki? Yani sevince her şey geçiyor mu? Bu kadar basit mi? O halde benim yalnızlığım niye geçmedi? Bence bu metafizik bir durum. Anlatılması da çok zor. Hem yalnızlık büyütülebilen bir şey. Bilakis sevmek yalnızlığı gidermiyor sadece öteliyor.
Muhammed Emin Oyar: Yalnızlık, ayıldığında bayılmana sebep olan kişiyi karşında görememendir.
Mehmet Necip: Sevmek var, sevmek var. Beşer planında sevmek yalnızlığa mani değil; zira inişli çıkışlı bir seyir izler uzakta kalanın hali. Kimi zaman kesreti tevhide irca eder, kimi zaman kesretten çıkamaz ve bîhuş olur. Ayrıca yalnızlık ve sevmek hisleri iradi mi ki böyle bir hüküm veriliyor. Tevkifi olduğuna dair ciddi durumlar aldım. Ayrıca bir başka şair:
Bilmiyor hiç kimse…
Şairi de, yazarı da, entelektüeli de cancağızım.
Uzaktan sevmek değildir aşkların en güzeli filan.
Aşk bile değildir uzaktan olanı.
Sevilmez öyle uzaktan uzaktan.
Yanılır ancak için için.
Kor gibi…
diyor mesela. İlahi planda ise seven, her dem O’nunla oldukça gam çekmez,
yalnızlıktan dem vurmaz… Binaenaleyh şair sözünü şerh etmek başlıbaşına manasız bir iş ve evet şu an manasız bir işle meşgulüz. Hele ki bu şair Cansever ise… Ve dahi Cansever’in beşer planından çıkamadığını da düşünecek olursak, şair sözü elbet yalandır…
İbrahim Halil Aslan: Tanımlanan her şey hayatımızı kalıba sokuyor, sırf bu yüzden artık kendi duygularımızla yaşayamıyoruz. Her olayda tanımlanan hissi duymayı bekliyor ve bu yüzden samimiyetimizi kaybediyoruz. Kıymetli olan her şey tanımlandıkça içi boşalıyor. Mesela aşkı kaybettik, çay can çekişiyor. Bu böyle sürüp gittikçe daha çok beğeni ya da retweet alabilmek için söylenmiş süslenmiş cümlelerin sarıp sarmaladığı değerlerimizi, duygularımızı kaybetmeye devam edeceğiz. Belki de “Bir gün yapmacık bir millet olacağız” demek için geç kalmış bile olabiliriz. Bugüne kadar yalnızlık, aşk, yabancılık, kimsesizlik vs. gibi olguları tanımlandığı üzere hiçbir zaman hissedemedim. Hissettiklerimi ise tanımlayamadım.
Serdar Kocabaş: Yalnızlık, bence sadece bir vehim ve insan ise vehimlerinin çocuğudur. Senaryoyu görememek ve figüran olduğunu ısrarla kabul etmemenin sonucu kendini ifade etmenin, dışavurmanın adıdır yalnızlık. Ah ki ne ah! Hayat bir kurgu ve biz kendimizi kandırmayı diğerlerini kandırmaktan daha çok seviyoruz. Ama inanın her şey ölünce bitecek ve hepimiz bir gün öleceğiz. Hayırlısıyla bir ölseydik!
Abdullah Karaca: Kalabalıklığa verilmiş en büyük cezadır yalnızlık. Kendimizi, içimizdeki eve kilitlediğimiz bir kaçıştır.
12 Yorum