Bazen, nedense birilerini tokatlamayı isteriz. Tokat yani el açıkken vurulan sille ya da şamar. Bu isteğimizin tarihi kökleri de yok değildir. Osmanlı Tokadı denen bir gerçek var sonuçta.
Atalarımız düşmanı sersemletmek için tokattan yararlanmışlar. Silahsız savunma durumuna geçince elin her iki yanıyla karşısındakini sersemletmek amacıyla uygulanan bu vuruş şiddet ve etkisiyle dikkatleri çeker. Bu vuruş yanaklara ve ense kısmına doğru gerçekleştirilir.
Savaş esnasında silahların elden düşmesi ya da kırılması ve benzeri durumlarla Osmanlı Tokadı devreye girer. Neden yumruk değil de tokat diyecek olursanız bunun sebebini kadim kültürümüzün yüze verdiği önemde bulabiliriz. Sözün özü insan atasına çeker ve biz de birilerini tokatlamak istiyoruz. Peki siz, kimi tokatlamak isterdiniz?
Not: Siz okuyucularımız da yorum bölümüne cevaplarınızı yazabilirsiniz.
***
Mehmet Raşit Küçükkürtül
Ortaokuldayken Türkçe öğretmenimi tokatlamıştım ama hasta olduğum için bu tokat “şamarı patlatmak” diye tabir olunacak kadar şedit değildi. Tokatlama arzusu bir tik olarak, biri sana gıcık verir gıcık verir de sen patlarsın, öyle bir şey olarak geliyor. Ortaokuldaki hadise de öyle olmuştu zaten. Tarihte Kanunî Sultan Süleyman böyle bir tik uyandırıyor insanda, avara kasnak gibi sefer üstüne sefer yap, hey Allah’ım! Beşiktaşlı Yahya Efendi’nin şehzade Mustafa’nın katlinden sonra Kanunî’yle bir daha görüşmediği tarihten bize ulaşan haberler arasında. İsmini vermeyeyim; bir de Erzincanlı bir siyasetçi var, konuşmaları, beyanatları, sorulara verdiği cevapları ile çok gevşek, çok serin, çok yılışık… Onun bir beyanatını görünce tokatlama arzusu duyardım. Şimdilerde haberlere filan pek konu olmuyor. Diğer tokatlama arzusu uyandıran kişiler şunlardır: Sarkozy, Trump, Zizek, Egemen Bağış, Mine Kırıkkanat, Engin Ardıç. Ayrıca bunlar dışında “göbeğini hoplata hoplata güldükten sonra altındaki lüks koltuğa iyice yayılan ve o sırada odaya girmiş bulunan çelimsiz, sıska, antropoloji yüksek lisansı yapmış, şiirlerini bastıracak yayınevi bulamayan çaycı gencin elindeki tepsiden çay bardağını gencin yüzüne bakmadan aldıktan sonra ‘çaycı doldur ilaç kokulu çaydan, dakika düşelim kurbanlık paydan’ diyerek sırıtan taşralı, muhafazakâr, jöleli bütün siyasetçi, sendikacı ve esnafın” suratının orta yerine okkalı bir şamar patlatmayı istemişimdir.
Celal Kuru
Kendimi. Çünkü, aklımla hareket etmem gereken yerde duygularımla, duygularımla hareket etmem gerekirken yerde de aklî davranıp her dem bir çuval inciri berbat ettiğim çok olmuştur. Hattâ bazen tokatlamak değil de yumruklamak istediğim oluyor. Şampiyon bir boksörün kum torbasına dönüşme isteği ve hem yumruklayan hem de yumruklanan olmaktan büyük bir haz duymasının öyküsünü de yazmak istemişimdir hep. Akıl ve duygu arasında dengeyi sağlayamayanlar pişmanlığın oğlu olmaya mahkûmdur.
Yunus Emre Özsaray
Ben pek öyle kimseyi tokatlamak istemem ama belki böyle bir tokat atacak olsaydım, Osmanlı sefer ederken ha bire kalkıp ferman padişahınsa dağlar bizimdir deyu baş kaldıran, bedevi ele başlarına bir Osmanlı tokadı atmak isterdim. Bununla kalmayıp bin yıllık aşiret davasını bırakmayan buduncu kafaya bir tokat. Son olarak da Suriyelileri aşağılayan kafaya da bir tokat. Bence şimdilik yeter.
Bahadır Dadak
Abdullah İbn- Sebe’yi tokatlamak isterdim. Ne tokatlaması, ağzını burnunu dağıtmak isterdim. Yorulduğumda bir bardak su içmek, oturup nefeslenmek, sonra yine dövmek isterdim. Mezhep taassubuna girmek istemiyorum ama Hazreti Osman’a (r.a.), Ehl-i Beyte ve Ümmeti Muhammed’e yaptıkları gayretime dokunuyor. Bu zatın, tüm tarihi boyunca insan olmanın haysiyetini en kötü şekilde zedeleyen kimselerden biri olduğunu düşünüyorum. Onun haricinde Diyojen’in rind pozlarına da kılım, içten pazarlıklı, iktidar yardakçısı, müptezel herifin biriydi bence. Edebiyat dünyasının çoğunluğuna da kıl oluyorum, türküleri yarım bırakan mahalli Karadeniz sanatçılarına, Güney Kore dizilerini çeken yavşak yönetmenlere, punk ve alternatif rock müzikle uğraşan Japonlara, Nurullah Ataç’a, Orhan Pamuk’a, Abdülaziz Bayındır’a ve Celal Şengör’e de son derece kıl oluyorum. Saydıklarımın hepsini tokatlamak isterdim.
Feyyaz Kandemir
İlk gençliğime şahit olan tanıdıklarımın dediklerine bakılırsa talebelik yıllarım üniversite hariç ekseriya serserilikle geçmiş… O yıllarda öğretmenlerimle ilişkilerim iyi sayılırdı fakat müdür ve müdür yardımcıları ile geçinemezdim. Orta mektepteki okul müdürümüzü hiç sevmezdim mesela. Lisedeki müdürümüzden nefret ederdim. Onun yardımcısından tiksinirdim. Bunların hepsini tokatlamak istemiştim vaktiyle. Hatta evlerini yakmayı bile hayal ettiğimi hatırlıyorum. Çok hakkıma girdiler. Şuanda onlara karşı içimde ne saygı ne sevgi ne de nefret var.
Bugüne gelecek olursak Suud ailesinden başlayarak tokatlamak istediğim birçok kişi sayabilirim fakat buna gerek yok. Allah bizi de tokatlamak istediğimiz kişileri de ıslah eylesin.
Samet Çıldan
İki sayfa olsun tarih metni okumaktan aciz bir müptezelin; “Ağğbi ya Abdülhamit -çünkü hünkâr bu müptezelin asker arkadaşı- otuz üç yıllık iktidarında bir metre kare bile toprak kaybetmemiş” diye gevşek gevşek iktidar yalakalığı yapan kim varsa ense köküne otuz üç okkalık bir tokat patlatmak istiyorum. Şu sıralar tokat atmak istediğim başka hiç kimse yok. Arz ederim!
Bilal Can
Genelde duvara yumruklarımla fısıldarım. Kavga etmeyi iyi bilirim.
Muhammed Emin Oyar
Tokatlamak istediğim insanı tokatlarım. Tabiî mesafeler buna izin verdiği takdirde… Uzun zamandır kimseyi tokatlamadığımdan kimseyi tokatlamak istemediğimi de çıkarabiliriz buradan. Tokat atmak insanı biraz rahatlatsa da meselenin çözümü olmuyor. Hatta bazen daha büyük sorunlar çıkarabiliyor. Hele bir de tokatladığınız adamın aşireti sağlamsa bu sefer attığınız tokadın on mislini yemeğe hazır olmanız gerekiyor. Hâsılı tokat atma isteğini bastıranlar da var. Bu durumdaki insanlar çevresinde olup bitenleri, bir şeylerin hatırına göz ardı edebiliyor ya da günahkâra değil de günaha düşman olma ölçüsüne riayet ederek tokat atma isteğini bastırabiliyor.
Abdülkerim Kolat
Tokatlamak istersem tokatlarım! Ömrümde birkaç kişiyi tokatlamak istedim ve kendilerini itina ile tokatladım.
“Kimi tokatlamak istediğinizi sorduk?” diyorsanız söyleyeyim; cevap içerisinde tokatlamak fiilini on beş (15) kez kullanarak edebifikir editörlerini tokatlıyorum. Bu dakikadan sonra onlar da beni tokatlamak isteyeceklerdir, haklarıdır. Dedim ya, istersem tokatlarım. Tokatlanabilirim de, çok tokatlandım, tokatlana tokatlana tokatlamayı öğrendim.
Dolu tarafına baka baka bardakta ki su yosun bağladı.
Sulhi Ceylan
Öncelikle bu sorunun kökenine, yani kök sebebine inmek gerek. İnsan, neden kendi dururken bir başkasını tokatlamak ister? Asıl sorulması gereken soru bence bu. En büyük yalanları kendimize söylediğimiz ve gönüllü olarak bu yalanlara inandığımız halde hâlâ bir başkasını hatta başkalarını tokatlamak istemenin altında kişinin kendi hata, tembellik ve yarım kalmışlıklarını bir başkasına yansıtma isteği yatıyor sanırım. Aslında biz her tokatlamak istediğimiz kişide kendimizin bir halini tokatlarız demek istiyorum. Ama bunu öyle ince ve yerinde yaparız ki kendimizi değil de başkasını tokatladığımıza inanırız. Ve böylece kişisel bir tatmin sağlarız. Evet evet tatmin. Çoğu fiillerimizin arkasındaki muharrik unsur. Bizi hayata bağlayan ve hayat koşusunda koşmaya, en azından adım atmaya hatta gerektiğinde sürünmeye iten o dehşet unsur arzu değildir de nedir?
Bir insanın kendini tokatladığını görsek, o kişinin psikolojisinin bozuk olduğunu düşünürüz hemen. Ama bir başkasını tokatladığında en fazla sinirlendiğini… Peki neden? Neden bu ikircikli bakış açısını meşru görüyoruz? Çünkü meşru görmek zorundayız, arzularımızın peşinde koşmak ya da arzularımızın bukağısında yaşamak isteriz. Kendini tokatlamak aslında kişinin kendi pislikleriyle yüzleşmesidir. Pislikleriyle yüzleşmek isteyen var mı? Tabiî ki cevabımız hayır. O halde haydi birilerini tokatlayalım. Kimden mi, elbette en yakınımızdan. Mesela ben Abdullah Karaca’dan başlayabilirim!
Not: A. Karaca’yı neden tokatlamak istediğimi söylemeyerek kendisini bir merak kuyusuna attığım için ayrıca çok memnunum. Kuyu derin, ip kısa!
Edebifikir
16 Yorum