Evet, ömür az ve kitap ise çok. Bu sebeple biz de o kısa ömre ne kadar çok kitap sığdırabilirizin derdine düştük ve sorgulama dosyamızın devamını gerçekleştirdik. İşte yazarlarımızın okuduğu kitaplar ve kısa yorumlarını kapsayan dosyamızın ikincisi…
***
Mehmet Raşit Küçükkürtül
münferiden okuduklarım şöyle: tezkiretü’l evliyâ‘ya devam ediyordum, hitama erdirdim. okudum ama istifade edemedim galiba, hak teâlâ hepimizi agâh eylesin. ismet özel’in ebrûlî külah’ını okudum. bu kitap, şairin devriye nöbeti’nin dördüncü cildi. şairin devriye nöbeti hakkında yeteri kadar değerlendirmeye rastlamadım. 12 ciltlik bu seri peş peşe yayınlanmıştı. ismet özel’in kitaplarına girmemiş gazete yazılarının toplamını ihtiva ediyor bu seri. daha iyi bir editöryal çalışmayla neşredilmeyi hak eden, çok önemli bir 12 cilt. her ciltte indeks yok. “türkiye’nin ufukları” serlevhalı bir yazı var bu ciltte, 9 nisan 1982 tarihli yazının şu satırlarına dikkat etmenizi isterim: “yıllar sonra israil siyonizminin kendi istikbaline dair plânlarını bir amerikan dergisinden okuduğumda hatırladım kemal tahir’in bu sözlerini. şuydu israil’in plânı: ortadoğu’da etnik özelliklere, mezhep farklılıklarına dayalı küçük küçük devletlerin kurulmasına ön ayak olmak ve sonra bu devletleri merkezi israil olan bir ortak pazarla örgütlemek. suriye’de bir dürzi, bir alevi devleti, suriye-ırak ve ürdün’ün sünnî unsurlarından müteşekkil ayrı bir devlet ayrıca ırak’ta şii devleti, lübnan’da hıristiyan arapların kurduğu bir devlet vesaire.” bu satırları okuyan bugünün okuru ne düşünecektir? “öğrencinin intiharı” başlıklı bir yazıda ismet bey, bir öğrencinin kendisine gönderdiği intihar mektubundan söz ediyor. yazıdaki şu satırları not aldım: “uğranılan her bir felâket, bir başka saadetin fiyatıdır. bunu yakinen biliyorum. eğer ben elime geçenden fazlasını ödedim diyorsanız, alacağınız gecikmez, bekleyin.”
münferiden okuyup da henüz tamamlamadığım, kıraatına devam ettiğim kitaplar ise şöyle: riyâzü’s-sâlihîn, ikinci ciltteyim. fahir armaoğlu’nun 20. yüzyıl siyasî tarihi, ali öngül’ün selçuklular kitabının 1. cildi ve mehmet altay köymen’in selçuklu devri türk tarihi kitabı. ayşe nur islâm’ın hikayemiz, insanımız, kültürümüz antolojisinin ikinci cildi.
müştereken okuduğum kitaplara gelince: bu ay hüseyin vassaf efendi’nin gülzâr-ı aşk eserine ali yurtgezen hocamın himayesinde başladık. bereketli bir okuma oluyor, güzel bir okuma grubumuz oldu. hasan ejderha ağabey ile sezai karakoç’un hatıralarını okuyorduk, tamamladık. kutuz hoca’nın hatıraları’na başladık. iki tarihçi arkadaşla halil inalcık’ın osmanlı klasik çağ kitabını birlikte okumaya başladık, devam ediyoruz. bu, tercüme bir kitap. tercümeden midir, halil inalcık’tan mıdır bilmiyorum; bariz bilgi hataları var. meselâ bir yerde hz. ali’den, resûl-i ekrem’in (s.a.v.) yeğeni diye bahsediyor. başka bir yerde de kadızâdelilerin kur’ân-ı kerîm’i tecvidle okumaya karşı çıktıklarını yazıyor. tecvidle teganniyi, ne müellifin ne mütercimin karıştırmaması gerekir. mütercim ankara ilahiyat mezunu. yine bir arkadaşla ali ulvi kurucu’nun hatıraları’nı da müştereken okuyorduk, birinci cildini tamamladık, ikinci ciltte epey mesafe aldık.
ömür az, kitap çok; “kitaba gömülüp saatlerce okumak” diye bir şey var, işte onu ne kadar az yapıyoruz.
Celal Kuru
Jack London’dan Martin Eden‘ı okudum. Daha önceleri “Toza Sor,” “Açlık,” “Benim Üniversitelerim” gibi otobiyografik romanları severek, ruhuma yakın hissederek okumuştum. Ama hiçbiri Martin Eden kadar etkilememişti. Belki de hayatta tek kıskandığım ve bunu benim yazmam gerekliydi dediğim nadir eserlerden.
Tanpınar’ın Huzur‘unu okumaya huzursuz bir şekilde başladım. Hakkında yapılan yorumların hemen hemen hepsi olumsuzdu. Ağır bir kitap olduğu, kendisini okutmadığı ve birçok insanın yarıda bıraktığını duymuştum. Oysa ben okumaya başladığımda büyük bir tat aldım. O harikulade Türkçesiyle tekrar okuyacağım kitaplar listesinde yerini aldı bile.
Marguez’in, Yüzyıllık Yalnızlık adlı eseri hakkında övgü dolu sözler duymuştum. Edebî yönüne herhangi bir söz edemeyiz ama ahlâkî yönden sıkıntılar mevcut. En büyüğü de ensest ilişki. Yazmak gibi bir derdi olmayanlara açıkçası bu eseri okumalarını pek tavsiye etmiyorum.
Ahmet Haşim’in, Bize Göre‘sini alalı neredeyse bir sene olmuş ve ben yeni okudum. Sadece dil tadı için bile olsa okunacak eserlerden.
Tolstoy’un, İvan İlyiç’in Ölümü adlı uzun öyküsü benim için tam bir rabıta-ı mevt idi. Ölümü kendimize konduramamak, hep başkaları üzerinde düşünmek, herkes ölebilir ama ben ölmemeliyim düşüncesi insanoğlunun kadîm hastalığı.
Bu ay da Büyüyenay Yayınları ile aramdaki rabıtayı koparmadım. Çıktım Erik Dalına, Yunus Emre hazretlerinin bir şiirine üç büyük Allah dostu (İsmail Hakkı Bursevî, Niyazi Mısrî, Şeyhzâde) tarafından yapılan üç ayrı şerhten müteşekkil bir eser. Bence herkes istifade etmeli. Ayrıca İmam-ı Gazâlî’nin Mişkâtü’l-Envâr‘ını okudum.
Okumaktan hiç vazgeçmediğim, sürekli masamın üzerinde duran Mantıku’t Tayr ve Hikem-i Ataâiyye ise her daim kalbimin ilacı, sorularımın cevabı.
Bugünlerde ise, Herman Hesse’nin “Boncuk Oyunu“nu okuyorum. Ağır gidiyor ama ben de inatçıyım vesselam.
Bahadır Dadak
Son bir ay içerisinde Kitap Dünyası yayınlarından çıkan ve İmam Nevevi hazretlerinin kaleme aldığı Riyâzu’s Sâlihin, İbn Arabî hazretlerinin Fütûhât- ı Mekkiye‘sinin muhtelif bölümlerinden derlenerek ayrı ayrı kitaplarda toplandığı ve basımını Litera yayıncılığın üstlendiği Nübüvvet Kandilinden Yansımalar ve Tavsiyeler kitaplarını ve yine Fütûhat’tan derlenerek Türkçeye çevrilen ve bu kez basımını İnsan yayınlarının üstlendiği İlâhî Aşk kitabını okudum.
Okuduğum eserler içerisinden bilhassa Riyâzu’s sâlihin’den çok faydalandığımı söylemeliyim. Asırlar içerisinde İslam coğrafyasının başucu eserlerinden biri haline gelen Riyâzu’s Sâlihin; muhtelif konularda derlenmiş ayet ve hadislerden oluşmaktadır. Hazreti Peygamber’in (s.a.v.) sünnetine ittiba etmek isteyen, şahsi ve sosyal hayatını İslam ahlakına göre idame ettirmek isteyen herkese kitabı okumalarını tavsiye ediyorum. İşbu eserin piyasada çok sayıda baskısı olması hasebiyle, bizim gibi tefsir ve hadis ilmine vakıf olmayanların eserin şerhli baskılarını okumalarını hususen tavsiye ediyorum.
İbn Arabî hazretlerinin eserlerine gelince… Yukarıda sözünü ettiğim Nübüvvet Kandilinden Yansımalar ve İlâhî Aşk isimli eserleri idrak edebilmek için belli başlı tasavvuf terimlerini bilmek ve tasavvuf ıstılahına vakıf olmak gerekiyor. Bir türlü yoğun tasavvuf okumaları yap(a)madığım ve ilmi yeterliliğim olmadığından ötürü bu eserlerin ihtiva ettiği derin manalar hakkında sükût etmeyi daha uygun buluyorum. Yine de ilgisi olanları İbn Arabî külliyatına teşvik etmek gayesiyle kısaca bilgi vermek gerekirse; İbn Arabî hazretlerinin Nübüvvet Kandilinden Yansımalar isimli eserini, sufiliği, sufiliğin özü olan Hazreti Peygambere ve onun halifesi mesabesinde olan diğer peygamberlere ittiba etmeyi, onların kandilinden bilgi almayı, marifet ve dolayısıyla velayet nurunun onlardan nasıl devşirileceğini bizlere hülasa ettiği derin keşifler ve manalar içeren muazzam bir eser olarak özetleyebiliriz. İbn Arabî hazretlerinin İlahi Aşk isimli eserini ise ‘aşk’ mefhumunun hakikati üzerine yazılmış en tafsilatlı risale olup, bugüne değin okuduğum idraki en zor eserlerden biri olarak özetleyebilirim.
Son olarak Fütühat’ın on sekizinci cildinde yer alan Kitabü’l-vesaya diye de bilinen ve yukarıda sözünü ettiğimiz Tavsiyeler kitabından bahsedeyim. Eser, Fütühat-ı Mekkiye’nin son kısmını teşkil eden beş yüz altmışıncı bölümüdür. Fütühat’ta on sekizinci cildin 180 ile 450. sayfaları arasında yer alan otuz altıncı ve otuz yedinci sifirlerinden oluşur. Kitabın başına İbn Arabî hazretleri: ”Süluk eden müride ve kemale ermiş olana fayda verecek hikmetli tavsiyeler” açıklamasını düşmüştür. Müellifinin de belirttiği üzere kitap tasavvuf yoluna giren ve yolun henüz başında olan saliklere ve kemale ermiş olan zevata yazılmış tavsiyelerden oluşmaktadır. İbn Arabî hazretlerinin diğer eserlerine göre daha sade ve sarih bir lisanla kaleme alınmış olması hasebiyle anlaşılması da nispeten daha kolay bir eser olduğunu söyleyebilirim. Sözü daha fazla uzatmadan eserde yer alan tavsiyelerden birini iktibas ediyorum: ”Allah’ın haklarından en zorunlu olanını yerine getirmen gerekir. Zorunlu hak, kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamaktır. Bu şirk bazen yeryüzüne yerleştirilen sebeplere itimat etmek, onlara kalple yönelmek, onlardan mutmain olmak şeklindeki gizli şirk olabilir. Mutmainlik kalbin sebeplere ve sebepler nezdinde bulunanlara yönelmesi ve dinginlik bulması demektir. Öyle bir davranış müminde bulunabilecek en değersiz dini işlerden biridir.”
Samet Çıldan
Türkistan bozkırlarında bir ahal teke sırtında tırıs ve dörtnala gezintilere çıkmak; küçük şelalelerin açtığı arklardan kana kana su içmek, ulu dağ yamaçlarında soluklanıp, mağaralarda uyumak arzusundaki karındaşlarım için Dilaver Cebeci’nin Mavi Türkü kitabı doyurucu bir eser. Ayrıca merhumun 15 Temmuz’dan sonra iyicene ayağa düşürülen Türkiyem şiirinden başka pek çok şiiri olduğunun -siz tabiî ki bilirsiniz- bilinmesinde fayda görüyorum. Hassaten, ‘Şimdiki Zaman Çekiminde Bir Mahkûma Mektup’, ‘Sitare’ ve ‘Dönence’ şiirleri adamı ayıktırır.
Süleyman Çobanoğlu’nun Hüdayinabit ve Şiirler Çağla‘sını her gece muhtelif sayfalar olmak suretiyle, sanırım okudum. Şiir işte. Önce, şimdi, sonra hep güzel.
Biraz Hikem-i Ataiyye karıştırdım. Kalp duruluğundan mahrumluğumdan olacak, hakkınca nasiplenemedim.
Başkaca da bir şey okumadım. Okumaya bile üşenir oldum. Merhum Karakoç’un naif bir şiirinin bu miskinliğimi meşrulaştırdığı doğrudur. Ne demişti: “Biraz da kitaplar seni okusun.”
Elif Bayır
Bazen kitapları kendi isimleriyle, yazarlarıyla ya da içerikleriyle değil de onları okurken denk geldiğimiz cümlelerle kaldırıyoruz okunmuş kitaplar rafına. “Yeryüzündeyiz, bunun bir şifası yok” cümlesiyle rafa kaldırdığım bir kitap okudum geçtiğimiz ay. Kemal Sayar’ın Her Şeyin Bir Anlamı Var isimli kitabı… Cümlenin sahibi aslında Kemal Sayar değil, bir Beckett karakterinden alıntılanmış cümle. Bir psikiyatrist olan Kemal Sayar tarafından zamanımızın bunalımlarının ve sıkıntılarının üstüne tekrar söylenince imtihanda olduğunu hatırlıyor insan birden. Psikoloji alanında yaptığımız okumalarda çok sık yaşamadığımız bir hatırlayış bu, bu yüzden kıymetli.
Okuduğum diğer bir kitap ise Jonathan Crary tarafından yazılmış 7/24: Geç Kapitalizm ve Uykuların Sonu kitabı. Uyku, gündelik hayatımızın hemen her alanında etkisini alenen gördüğümüz kapitalizmin varlığından rahatsız olduğu, henüz elimizden alamadığı bir mefhum olarak anlatılıyor kitapta. Uykumuzu ve geceyi elimizden alarak daha çok tüketmemizi, daha çok çalışmamızı hedefleyen bir ideoloji resmediliyor. Sosyal bilimler alanında çalışanların Kapitalizm ve Şizofreni isimli çalışmalarıyla tanıdığı Gilles Deleuze ve Felix Guattari isimlerine sık sık referansa bulunuluyor. Akademik bir dille kaleme alınmış kitabı Türkçe çevirisinden okumak yer yer zor olsa da bittiğinde verdiğiniz emeğe değiyor.
Son olarak Âlim Kahraman tarafından kaleme alınmış Cahit Zarifoğluyla Yedi Yıl isimli kitabı okudum. Büyüyenay Yayınlarından çıkan kitap Zarifoğlu’nun mektupları, anıları ve bazı notlarını içeriyor. Âlim Kahraman’a edebiyat serüveninin başında yaptığı eleştirilerle Zarifoğlu, bizler için de faydalı cümleler söylüyor şüphesiz.
Bilal Can
Hakikatin Sineması – Enver Gülşen: Eser, 1 prolog ve 3 tekmilli kısımdan oluşmaktadır. Prolog kısmında Gülşen, Mantıku’t-Tayr ve Stalker arasındaki hakikat benzeşmesini ayrıntılı bir biçimde ortaya koyuyor. Diğer kısımlarda ise roman ve sinemalar üzerinden çeşitli okumalar sonucu elde edilmiş hakikat yansımalarını aktarmakta. Gülşen’in bu eserdeki amacı aslında “sinema üzerinden bir tefekkür mümkün mü?” sorusuna cevap aramak. Çeşitli romanlar ve filmlerle tefekkür etmenin nasıl olduğunu, bir tür kazı çalışmasıyla perde arkasında olanların öne çıkartılması olarak okunabilen Hakikatin Sineması, Doğu’nun hikmeti ile Batı’nın düşüncesini de kıyas ederek sunuyor. Özellikle Mantıku’t-Tayr ve Stalker okuması bu bağlamda değerlendirilip okunabilir.
Melez Desenler – Nilüfer Göle: Göle, Melez Desenler’deki amacını “saflık arayışları ve karmalaşma arasındaki gelgitler üzerine bir eskiz” ifadesiyle açıklamaktadır. Yazıların bir kısmı deneme niteliğinde, diğerleri ise akademik makaleler… Melez Desenler, coğrafyamız üzerindeki farklılıklara bir nevi vurgu yapmaktadır. Özellikle İslam ve modernlik konularını kendine çıkış noktası olarak belirleyen eser, bu iki konu üzerinden toplumun değişim ve dönüşümünü sorgulayarak çıkarımlarda bulunmaktadır.
Türkiye’nin Yakın Tarihi – İlber Ortaylı: Akıcı bir dilin hâkim olduğu kitap sohbet havasında yazılmış. Kitap, Türkiye’nin modernleşme serüvenin okunması niteliğinde. Bugünü anlayabilmek için dünü, bugün ile birlikte ele almanın önemi vurgulayan eserde 1924 Anayasasının toplumdaki etkilerinden Osmanlı Modernleşmesine, Dış Politikadan eğitim sistemimize kadar birçok konuda yazılmış yazıları bulmak mümkün.
Kusursuz Talan – Hasan Özlen: Hasan Özlem’in ilk şiir kitabı Hece yayınlarından çıktı. Daha önce başka ilk kitaplar için kullandığım ifadeyi burada da kullanıyorum: Her ilk eser, bir tür Rus Ruletidir. Hasan Özlen de bu ruleti oynayarak okuyucuların karşısına çıkmış. Güncel olaylardan uzak kalmadan, ara ara lirizme varan ifadelerin yanında toplumsal gerçekçi ifadeleri de kullanarak şiirlerini kurmuş.
Medeniyetler ve Şehirler – Ahmet Davutoğlu: Şehirler üzerine yaptığım okumaları yüksek lisans tezimden itibaren sürdürmeye devam ediyorum. Davutoğlu’nun bu eserini çıkar çıkmaz okuma listeme yazmıştım. Eseri, 16. baskısıdan sonra anca okuyabildim. Öncelikle kitabın zor bir eser olduğunun altını çizmem gerekiyor. Her ne kadar Davutoğlu, bu eseri modern bir “Beş Şehir” formatında kaleme alsa da, aşırı ayrıntı ve teorik bilgilerin yoğunluğu dolayısıyla beni şaşırttı. Eserin temel dayanak ve arayış noktası önceden yazmış olduğu eserlerde temelini attığı düşüncelerin devamı niteliğinde olup Ahmet Davutoğlu bunu şu şekilde özetliyor: “Ben-idrakinin ontolojik olarak yeniden inşası, insanı bilginin epistemolojik olarak yeniden sınıflandırılması, değerlerin aksiyolojik olarak yeniden tanımlanması, tarihsel muhayyile ya da zaman şuurunun yeniden kurgulanması, şehrin-mekânın yeniden tanzimi ve yeni bir dünya düzeni fikrinin bir parametreler etrafında yeniden oluşumu.” Eser bahsedilen bu amaçsallık çerçevesinde “şehrin-mekânın yeniden tanzimi ve yeni bir dünya düzeni fikrinin bir parametreler etrafında yeniden oluşumu” tezi üzerinde durmaktadır.
Hasan Ejderha
Bu aya, bir Edebifikir öykü seçkisi olan Çiçekli Elbise ile başladım. Çiçekli Elbise’ye ara verdikçe de Abdülkerim Kolat’ın yazdığı Belki de Senin Hikâyen kitabından hikâyeler okudum.
Son bir ay içinde, yeterli olmamakla birlikte güzel okumalar yaptık elhamdülillah. Edebiyat Ortamı Dergisinin her yıl yayınladığı Öykü Yıllıklarını 2012’den 2016’ya kadar okudum. (Ancak bu yıllıklara başlamam bir önceki aydan bu yana devam etmektedir.) Malum olduğu üzere çeşitli dergilerden alınan hikâyeler yer alıyor yıllıklarda. Güzel hikâyeler de okudum zamanımın boşa geçmesine sebep olan hikâyeler de… Ama genel olarak bu yıllıkları okuduğuma memnun oldum.
Bu ayın en güzel okuması ise Ali Yurtgezen’in gözetiminde yaptığımız Gülzar-ı Aşk oldu. Bir grup arkadaş her salı heyecanla devam ediyoruz derse. Okuma mekanımız ise Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş şubesi.
Yine önceki aylardan beri devam eden ve bu ay bitirdiğimiz Sezai Karakoç’un hatıraları var. Mehmet Raşit Küçükkürtül kıraat etti biz dinledik. Bazen kalabalık oldu üniversitedeki odam, bazen Raşit ile ikimiz okuduk. Üstadın hatıralarından Mehmet Şevki Eygi hakkında yanılmadığımızı anladık ve o yıllara ait nefis bilgiler… Şimdi ise Kutuz Hoca’nın Hatıraları’na başladık.
D. Mehmet Doğan ağabeyin Neden Klasiklerimiz Yok kitabı daha yeni çıktı. Evde onu okuyorum. Nefis bir kitap olmuş. Mimariden, kitaba ve kültürümüze dair cümle yaramıza parmak basıyor…
Evin Mahremi Olmak (Beyit Şerhleri) Ali Yurtgezen hocamın kitabı. Eşik Yayınlarından çıktı. Kitabı beklerken uzunca bir zaman heyecan yaşadık ve nihayet çıktı. Bir özel durum daha var ki fakirin “Sokakbaşı” romanı ile aynı günde çıktı Eşik Yayınlarından.
Evin Mahremi Olmak kitabını ise Mehmet Yaşar ile kıraat ediyoruz. Yine odada bazen kalabalıklar bazen ise ikimiz oluyoruz. Tatlı haller yaşadığımız da oluyor kitap ile ilgili… Kitaba ara verip bir hususta tereddüt etsek, sonraki paragrafın bize cevap vererek başladığı oluyor.
Darbeye Direnen Şiirler 15 Temmuz Direniş Şiirleri Antolojisi var masamda. Cevat Akkanat’ın hazırladığı ve Sultanbeyli Belediyesi’nin yayınladığı güzel kitap.
Mehmet Narlı’nın “Öykü Burcu” kitabı ile Akif Hasan Kaya’nın Uzun ve Lacivert Günler kitabını aldım. Masamın üzerinden duruyor ve okuduğumuz kitaplara ara verdikçe okuyorum. (Hocam “kabasını almak” diyor buna.) Dergiler de araya giriyor ki önümüzdeki ay için şimdiden heyecan duymaya başladım. Fakat Evin Mahremi Olmak hep masamda olacak.
Sulhi Ceylan
Kur’an-ı Kerim’de kendisine ilmi ledün verilen Hızır ile Musa aleyhisselamın karşılaşmaları anlatılır. Hz. Musa’nın Hızır’ı arayışı ve bulduktan sonra beraber yaptıkları yolculukta bizim için pek çok mesajlar ve ibretler var. İşte Hızır’ın kimliği başta olmak üzere Hz. Musa ile aralarında geçen diyalogların şerhi sadedinde Hakikatin Keşfi (Hz. Musa ve Hızır) kitabını okudum. Prof. Dr. Necmeddin Bardakçı tarafından yazılan eser öncelikle geleneğin mirasını aktarıyor sonrasında ise kendi yorumunu okura sunuyor.
Heyecanla beklediğim ve çıkar çıkmaz alıp okuduğum Motto, Dücane Cündioğlu’nun kendi Twitter hesabında paylaştığı aforizmalardan müteşekkil. Kitap yazsa da okusam dediğim ender yazarlardan olan Dücane Cündioğlu Motto kitabında bir bilge olarak karşımıza çıkıyor. “İnsan sadece ihtiyaç duyduğunu özler”, “İnsan bencil olmaktan değil, bencil görünmekten korkar”, “Çekiç olmayagörsün insanoğlu, tüm dünyayı çivilerden ibaret görür” gibi hayattan damıtılmış aforizmalar insana kendini ne kadar da az tanıdığını itiraf ettiriyor.
Peyami Safa’nıın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu tekrar okudum. Nüzhet’e yine sinir oldum. İnsanın ne kadar alçalabileceğini ve menfaat söz konusu olunca aşkı dâhil her şeyden vazgeçebileceğini tekrar fark ettim. Peyami Safa okunmalı… Dostoyevski’nin Beyaz Geceler kitabında da Nüzhet vari bir karakter var: Nastyenka. Al birini vur ötekine açıkçası. Bazen insana dair umudumu kaybediyorum ama her seferinde başka bir insan o umudu tekrar ortaya çıkarttırıyor. Yoksa bu Nüzhet ve Nastyenkalar insana hayatı dar ederler.
Süleyman Uludağ’ın Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinin hayatı ve tasavvufi görüşlerini anlattığı kitabını da bu aralar okudum. Cüneyd-i Bağdadi (k.s.) nev-i şahsına münhasır çok büyük bir veli. Hayatı ve düşünceleriyle tasavvuf tarihine derin katkılar yapan ve binlerce sufi tarafından örnek alınan Cüneyd-i Bağdadi için Feridüddin Attar hazretleri şöyle der: “Mutlak şeyh, hakiki kutup, sırlar kaynağı, nurlar otlağı, baş üstad, şeyhler şeyhi, cihandaki kanaat önderlerinin rehberi, riyazat ve keramet sahibi, sözlerinin hoş, işaretlerinin yüce olması hasebiyle öncü, ilk halinden son haline kadar her cemaatten kabul gören ve sevilen, sözü tasavvufta delil olan Bağdatlı Cüneyd.”
1 Yorum