Sorgulama Dosyası
“Kütüphanemizde duran ama okumadığımız kitaplar bize ne öğretir?” adlı sorgulama dosyamızın ikinci yazısını Feyyaz Kandemir yazdı.
***
Okumadığımız kitaplar bize azimsiz, gayretsiz, istikrarsız, şıpsevdi, ayran gönüllü, açgözlü vb. bir okur olduğumuzu söyleyebilir, demeyeceğim. Bu kendi açımdan hiçbir şey söylemeyen bir cevap olur. Çünkü ben yaklaşık 10 yıldır hassas ve titiz bir şekilde kendime bir kütüphane kurmaya çalışıyorum. Babamdan bana kalan mütevazı kitaplığı daha da geliştirerek aileme bırakmak istiyorum. Bir miras, yedi nesilde hazmedilir derler; belki ben bu kütüphaneden layıkıyla istifade edip kayda değer bir eser meydana getiremeyebilirim, dileğim benden sonrakiler istifade edip getirebilsinler, bırakılan mirası hazmetsinler. Bu niyetle kütüphaneme giren her kitabı almadan önce araştırıyor, belli bir gayeye matuf olarak alıyorum. İslam, Doğu ve Batı klasiklerinden önemli gördüğüm hemen her kitabı aldım, almaya devam ediyorum. Türk şiiri külliyatını tamamlamak, Türkçenin birincil kaynaklarıyla temas hâlinde olmak, bilhassa miladî 13. ve 14. yüzyılda yazılmış şiir/nesir bütün kitapları edinmek, fırsat buldukça da okumak istiyorum. Okuyamadıklarımı, kısmet olursa ve arzu ederlerse benden sonrakiler okur. Bunun için yakınmıyorum. Okumak, tek başına pek bir anlam ifade etmiyor zaten, çok olsa bile!
Kitap niçin alınır, nasıl okunur? Biraz bunlar üzerinde durayım. Kitap, okunmak için alındığı gibi yazarına ve yayımcısına destek olmak için de alınabilir. İmkânı olan bir insan böyle bir yolla kitaba, kitapçıya, kültüre hizmet edebilir. Kitapların sadece okunmayacağını, onlarla birlikte yaşanacağını düşünenler vardır. Bu insanların aldıkları kitap okuduklarından hayli hayli fazladır. Şu hâlde kitap almak sadece okumakla sınırlandırılacak bir eylem değil. Bu durum aşırıya kaçtığında bibliyomani denilen bir çeşit hastalık ortaya çıkıyor. Kitabı putlaştırmaya varan bir ifrata kapılmamak, kitabın bir araç olduğunu unutmamak lâzım.
Kitabın nasıl okunacağı hususu kitaptan kitaba değişir. Bir kısım kitaplar baştan sona okunur. Bazı kitaplar bir hocanın gözetiminde okunmalıdır; ilmihâl veya çeşitli ders kitapları gibi. Kimi kitaplar başvuru içindir, gerekli görüldükçe belli başlı yerleri okunur; sözlük, ansiklopedi, fetva kitapları gibi. Bazısı başucu kitabıdır, birçok kere, tekrar tekrar okunur; benim için Yunus Emre Divanı böyle mesela. Birtakım kitaplar mecburiyetten okunur; meslek yahut mesuliyet gereği. Kitap okumayı roman okumaya indirgemiş ve bir kitaptan en büyük beklentisi “akıcılık” olanlara garip gelebilir ama bazı kitapların yavaş yavaş, hazmedilerek okunması gerekir. Diyeceğim, her kitabın okunma usulü bir değildir. Bu işin bir standardı yok. Bir kitabın ille de baştan sona okunması gerekmez.
Kütüphanemdeki okunmayan kitapların büyük kısmı roman, hikâye türü eserler. Bu edebî eserleri bir yana bırakacak olursak, hangi kitaptan hangi bilgileri edineceğimi az çok biliyorum. Çünkü bir kitabı almadan önce yukarıda belirttiğim üzere iyice araştırırım. Aldığımda ise kitaplığa yerleştirmeden önce biraz inceler, dikkatimi çeken kısımlarını okurum. Vakti geldiğinde o kitaptan nasıl istifade edeceğim kafamda az çok belirmiş olur. Okumaktan vazgeçtiğim veya okuduktan sonra işimin bittiği kitapları bir süre önce elimden çıkarmaya başladım, daha da çıkaracağım. Aklımın bir köşesinde hâlâ alamadığım kitaplar var. Her geçen gün artan kitap fiyatlarını gördükçe üzülsem de lâzım olan bir kitabı almadan edemiyorum.
Son zamanlarda TDV İslam Ansiklopedisi’nden çok istifade ettim, okumak istediğim pek çok maddesi var. Bu yüzden Kafka’nın Dava’sı, Gonçarov’un Oblomov’u, Hesse’nin Boncuk Oyunu falan biraz daha bekleyedursun.
Feyyaz Kandemir
1 Yorum