“zübük” filmine dair bir tenkit

türkiye’deki siyasî yapı, kökü osmanlı devirlerine uzanan ikiliği bünyesinde taşımaktadır. bu ikiliğin birinci tarafında merkez bürokrasisi, ordu ve bunlarla menfaat ilişkisi kurmuş sermaye çevrelerinden oluşur. ikinci tarafta ise taşralı esnaf, eşraf, çiftçi gibi unsurlar ve bunlarla ilişkili diğer sosyal oluşumlar yer alır. tarihimiz boyunca bu ikiliğin çeşitli ifadeleri olmuştur: alaturka-alafranga, asrî-mürtecî, ilerici-gerici, sağcı-solcu, laik-muhafazakâr gibi çeşitli ikilikler türkiye’deki bu tarihî toplumsal zıtlaşmanın farklı zamanlarda ortaya çıkan yüzleri olmuştur. bu zıtlaşma içerisinde ulemâ sınıfı, medrese çevreleri merkez bürokrasisinin ve ordunun yanında yer almıştır. batılılaşmanın kuvvetlenmesiyle ulemânın yerini aydınlar ve üniversite çevreleri almaya başlamıştır. sınıflaşma ve erk olma imkânı elde edemeyen aydınlar merkez bürokrasisinin ürettiği siyasetin meşrulaştırıcı ve propagandacısı olmak durumunda kalmışlardır.

aziz nesin, türkiye’deki bu ikili sosyal ve siyasî yapının “ilerici aydın” şemasında yer alan bir yazardır. “zübük” adıyla yazdığı roman 1961 yılında neşredilmiştir. zübük kelimesi, adnan menderes’e yakıştırılan “zeybek” sıfatından türetilmiş bir kelimedir. 1961 yılı, adnan menderes’in idam edildiği, bir yandan da matbuatta aleyhinde her türden eleştirilerin, hakaretlerin, küfürlerin, nefretin yer aldığı bir yıldır. aziz nesin de “birinci taraf”ta yer alan bir aydın olarak 27 mayıs 1960 darbesini “ilerici” bir hareket olarak değerlendirmiş ve adnan menderes’i, demokrat parti’yi ve bunların arkasında kesimleri eleştirmek için kaba, köy ortaoyunun lümpen üslûbunu kullanan bir roman yazmıştır. filmde yer alan “destek partisi” demokrat parti’yi, huzur partisi ise halk partisi’ni (cumuhriyet halk partisi) temsil eder. zübük filmi, aziz nesin’in romanının yayınlanmasından yirmi yıl sonra sinema filmine aktarılmıştır. zübük karakterinin, süleyman demirel tipinden de unsurlar alarak geliştirildiği görülür.

yukarıda açıkladığımız ikiliğin ikinci tarafında yer alan kesimleri, birinci taraftakiler köylü kurnazlığı, fırsatçılık, cahillik ve dolandırıcılıkla suçlamaya meyillidirler. taşradaki, kırsaldaki kitlelerin modernleşmeyle beraber köyden şehre göçmesi, genişleyen modern devletin bünyesine dâhil olmaya başlaması, çok partili hayata geçilmesiyle yeni partilerde yer almaları toplumdaki bu ikiliği iyiden iyiye gün yüzüne çıkarmıştır.

filmde sağ siyasetin farklı kolları, zübük karakteri üzerinden karikatürleştirilir. necmettin erbakan’ın kullandığı “manevî kalkınma” söylemi, demokrat-adalet partisi çizgisinin “demokrasi” söylemi, süleyman demirel’in fötr şapkası kullanılan unsurlardır. zübük’ün karşısına onu “rüşvetçi, sömürücü” diye eleştiren bir siyasî rakip vardır. filmde “sömürücü” sıfatıyla sol jargonu, “manevî kalkınma” ifadesiyle 1970’lerde belirginleşmeye başlayan “islâmcı” jargonu öykünün içerisine ustaca yerleştirir.

film sosyal eğilimlerin siyaset sahnesine taşınmasını tartışmaz, sorgulamaz; sosyal eğilimlerin psikolojik yönleri ötelenerek siyasî söylemlerin gölgesine itilmektedir. sözgelimi, terzi cemal’in kardeşinin niçin okuyacak imkân bulamadığı sorgulanmazken mektep ile cami arasında karşıtlık kurarak cami ile cehalet arasında irtibat varmış gibi gösterilmiştir. “siyasal temeller” bölümünde vurguladığımız türkiye’deki ikiliğin görünümlerinden biri de bu cami-mektep karşıtlığıdır. “sultan süleyman” adına cami isteyen halkın bu duygusunun altında güçlü devlet olma, kendi geleneksel ve dinsel değerlerinden kopmama yatmaktadır. fakat “evinde namaz kıldığını” söyleyen takiyyeci zübük ile cami-mektep karşıtlığını yönetmeyi beceremeyen “ilerici” avukat burhan gibi “iki beynamaz arasında” kalan halkın bilinçaltındaki gelişip içeriği zenginleşmemiş talepler dikkate alınmaz. filmin okumasına göre halk kandırılan, sürülen, cahil bir topluluktur. osmanlı’dan beri gelen “reaya” anlayışı, aslında “siyasal temeller” bölümünde anlattığımız ikili yapının iki tarafının da taşıdığı bir anlayıştır. çünkü türkiye’de ekonomik temelli sınıflaşma tam olarak gerçekleşmemiştir. halk, günü kurtarmak adına merkez-taşra güçlerinin mücadelesinde günün koşullarına göre konumlanmaktadır. bu bağlamda, ikinci meşrutiyet’in ilânından sonra ve 1946’da çok partili hayata geçince ortaya çıkan partilerin nasıl engellendiği ve türkiye’nin iki partili yapıya zorlandığı incelenmeye değerdir.

film, sosyal yapıyı okumakta oldukça başarısız denebilir. ahlaksızlık ve dolandırıcılık gibi yozlaşmanın eseri olan kötü özellikler, bütünüyle siyaset kurumuna, siyaset kurumunun da sağcı olan tarafına indirgenmiştir. “güneş motel” meselesine yapılan atıflar sol siyasetin zaaflarına dokunmaz. öte yandan, yozlaşma söz konusuysa bunu toplumsal olan her yerde aramak gerekir. belki de şiddetli, hızlı, keskin modern dönüşümlerin girdabında artan toplumsal yozlaşmalarda zübük, sahtekâr olduğu için değil “en sahtekâr” olduğu için öne çıkmaktadır. onun sahtekârlığını toplumun her yerinde aramak gerekecektir. her ne kadar filmin sonunda “herkesin zübüklüğü”nden kurtulması vurgulansa da bu harcıâlem, özensiz bir vurgudur çünkü eleştirinin sorumluluğu alınmamıştır, senarist atıf yılmaz, romanın yazarı aziz nesin’i bu son vurguyla kurtarmış gibidir.

(kahramanmaraş / 1441 ramazan)

mehmet raşit küçükkürtül

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • gişe memuru , 13/08/2020

    küçükkürtül’le popcorn ve ice tea eşliğinde avengers izlemeyi isterdim

  • i , 13/08/2020

    mehmet raşit hocam ellerine sağlık. küçük bir ekleme yaparak yazınıza yorum yazmak istedim.

    “film, sosyal yapıyı okumakta oldukça başarısız denebilir.” cümlesini iyi niyet göstergesi olarak yazdığınızı düşünüyorum. şahsi görüşüm ne filmin ne de romanın sosyal yapıyı okuma gibi bir gayesi olduğunu zannetmiyorum. sosyal yapıyı okumaktan ziyade topluma belli bir sistemi dayatma amacı ile kurgulanmış olduğunu hissedebiliyoruz. belli bir siyasi düşünceyi veya siyasi kişiliği eleştirmekten ziyade toplumun gelenek ve göreneklerini hedef alan ve de dini değerlere uzanan bir çamur atma gayretidir yeşilçamın en önemli amacı.

  • İffet Özel , 13/08/2020

    Kitap da film de Türk halkını çok güzel anlatmıştır. Gayet başarılıdır. Küçükkürtül, inancının etkisiyle at gözlüğü takmadan gerçeklerle yüzleşmek yazsaydı keşke. Birilerini ki bu Türk olur, Kürt olur, Müslüman olur, ateist olur fark etmez; ne toptan temize çıkarmaya gerek vardır ne de toptan çöpe atmaya. Hülasa, Aziz Nesin’in Küçükkürtül’den daha az önyargılı olduğunu söyleyebiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir