Bir Tarkovski Filmi: Mâzînin “Ayna”sı

Andrei Tarkovski, Rus-Sovyet sinemasının en büyük film kuramcı, senarist ve yönetmenlerinden biri. Yavaş ve şiirsel sinemanın önde gelen temsilcilerinden olan Andrei’in filmleri, genellikle fizik ötesi ve ruhanî temalar içeriyor. Filmleri genellikle uzun çekimlere, yavaş tempoya ve minimalist oyunculuğa sahip olan Tarkovski, genellikle gerçek mekânları ve doğal ışığı tercih ediyor.

Tarkovski’nin en önemli filmleri arasında Ivan’s Childhood  (Ivan’ın Çocukluğu) (1962), Andrei Rublev (1966), Solaris (1972), Stalker (İz Sürücü) (1979) ve The Sacrifice (Kurban) (1986) yer alır. Bu filmler, eleştirmenler ve izleyiciler tarafından gerek kendi dönemlerinde gerekse günümüzde çok fazla beğenildi ve adından söz ettirdi.

Andrei Tarkovski’nin önemli eserlerinden biri olan Ayna (Zerkalo) filmi, 1975 yılında Sovyetler Birliği’nde çekilmiş bir dramadır. Film, Tarkovski’nin çocukluğu, annesi ve babası, Sovyet Rusya’nın politik durumu gibi temaları ele alır. Hatta daha çok Tarkovski’nin annesine sevgisini, çocukluğuna olan özlemini ve aynı zamanda Sovyetler Birliği’ne protestosunu yansıtıyor diyebiliriz. Kısacası film, Andrei’in biyografisine ayna tutuyor. Tarkovski’nin Mühürlenmiş Zaman adlı kitabına baktığımızda da aslında Tarkovski’nin her filme kendisinden bir şeyler kattığını görebiliriz: “Bütün filmlerimde baba evine, çocukluğuma, vatanıma ve yeryüzüne olan bağlarım ve köklerim önemli bir yer tutar. Bir geleneğe ve kültüre, belli bir insan ve düşünce çevresine aidiyetim mutlaka ortaya çıkmalıdır.” [1]

Tarkovski’nin eşsiz yeteneğini, estetiğini ve sinemaya katkısını gözler önüne seren filmi izlerken, zaman ve bellek, gerçeklik ve hayal, aşk ve yalnızlık gibi evrensel temalar iç içe geçiyor ve böylece izleyici yönetmenin anlamlandırması zor dünyasına bir kez daha tutunmaya çalışıyor.

Tarkovski’nin en kişisel filmlerinden biri olarak kabul edilen ve sinema tarihinin önemli filmlerinden biri olarak gösterilen Ayna, bir doktor olan başkarakter Aleksei’nin (Ignat Daniltsev) annesi, babası ve kız kardeşi ile ilişkilerine değinmekte. Sık sık çocukluk anılarına, hayallerine ve düşüncelerine odaklanıyoruz. Aleksei’nin babası doktor, annesi müzik öğretmeni. Aleksei, annesinin müzik sevgisini ve babasının tıp sevgisini birleştirmiş bir şekilde yaşamaya çalışıyor.

Ayna’da iki farklı kuşağa ait iki insanın hayatı, gerçeklik ve anıların çatışmasıyla kesişir. Bu iki kuşaktan birinin şiirlerini duyarız filmde, bu Tarkovski’nin babasına işaret eder. Diğeri ise Tarkovski’nin kendisidir. Filmdeki ev, onların gerçek evinin restore edilmiş hâlidir. Ayrıca filme belgesel film diyebiliriz. Gerek savaş görüntülerinin kesitleri olsun gerek babasının annesine yazmış olduğu aşk şiirleri olsun, hepsi Tarkovski’nin hayat hikâyesinin açıklayıcı birer belgesi niteliğindedir.

Ayna’daki çocukluğun birbirine zıt yönleri göze çarpan detaylar arasında farklı bir yer alır. Bu yönler Tarkovski’ye ait diğer filmlere oranla daha belirgindir. Bir yönü yalnızlık, korku ve tükenmişlik; diğer yanı ise orman evinde, annenin dizlerin dibinde, kız kardeşiyle birlikte geçen şiirsel bir hayat.

Bâbek Ahmedî, “Kayıp Umudun İzinde Andrey Tarkovski Sineması” adlı eserinde bu film için şunları söyler: “Ayna, Tarkovski’nin uzak hatıralarını sinema dili ile anlatan bir filmdir. Öyle hatıralar ki, şiir gibi akıp gitmekte, gerçekliğe sadece vurgu yaparak yanından geçmektedir. Hakikatin özünü beyan etmekte kusursuzdur. Tarkovski’nin tüm filmlerinde kendisi vardır aslında. Çektiği her planda varlığı hissedilir onun. Ancak bu varoluş kendini en fazla Ayna’da gösterir. Orada tek de değildir, derunî dünyasının kalbi olan annesi ve ailesiyle birliktedir.”[2]

Filmde, Tarkovski filmlerinin en önemli özelliklerinden biri olan şiirsel atmosfere kapılmak mümkün. Fakat, geleneksel Rus anlatısına sahip bir film değil. Non-linear yani doğrusal olmayan bir anlatı yapısına sahip. Bu, filmin zaman ve mekân kavramlarını yıkmasına ve farklı zaman dilimlerinde ve mekânlarda geçen hikâyeleri birbirine bağlamasına olanak tanıyor. Böylece izleyiciye yönetmenin iç dünyasını daha derinlemesine keşfetme fırsatı veriyor.

Ayna’nın görsel atmosferi, sinematografisi filmin diğer bir önemli özelliği. Bu yüzden filmin görüntüleri, Tarkovski’nin eşsiz estetiğini yansıtıyor. Sinema çekim teknikleri açısından oldukça özgün bir film. Uzun çekimler, yavaş tempo ve minimal oyunculuk gibi teknikleri kullanarak izleyiciye unutulmaz bir sinema deneyimi sunuyor. Uzun çekimler, izleyiciye filmin atmosferini daha iyi hissetme ve hikâyenin içine daha fazla girme fırsatı veriyor. Uzun çekimler, genellikle doğada veya iç mekânlarda kullanılır. Bu, izleyiciye filmin geçtiği mekânların güzelliğini ve filmin karakterlerinin iç dünyasını daha iyi görme fırsatı sağlıyor.

Hemen hemen her Tarkovski filminde olduğu gibi bu filmde de yavaş tempo kullanılmış. Yavaş tempo, izleyiciye filmin hikayesini daha iyi anlama ve filmin karakterleriyle daha fazla empati kurma fırsatı sağlıyor. Filmde, yavaş tempo genellikle diyalog sahnelerinde kullanılmış. Bu ise, izleyiciye filmin karakterlerinin duygularını daha iyi anlama ve filmin hikâyesini daha iyi takip etme imkânı veriyor.

Sinema tarihinin üzerinde en çok konuşulan ve hakkında değişik okumalar yapılan filmlerinden biri olan Ayna, size de bir ayna tutabilir. O halde kendinizi görüntülerin akışına bırakın ve şiirsel anlatım ile duygu yoğunluğu içinde kaybolun.

Adem Suvağcı

 


[1] Mühürlenmiş Zaman, Andrey Tarkovski, Çev: Füsun Ant, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2008, s. 171.
[2] Kayıp Umudun İzinde Andrey Tarkovski Sineması, Bâbek Ahmedî, Küre Yayınları, İstanbul, 2016, s.236

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • * , 04/09/2023

    Adem Suvağcı şaşırtıyor. Biz alışkın değiliz edebifikir’de çalışkan yazar görmeye :)) Insan bir sorun mu var acaba diye endişelenecek neredeyse

    Ve bir ricam olacak: Bir kitap pusulası hazırlansa, sinema tarihi üzerine. Tabir doğru mu bilmiyorum ama türk sineması üzerine de olabilir. Ben buna bir süredir ihtiyaç duyuyorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir