ölümün canlı soluğu kama dişli yapılar
yaşamak bir beyefendiye yüklenen kargaşa tulumları kadar keyifsiz
soluk gönüllü tahtıma yüzlerce göz verdiklerinde
elimi satın alır onluk sarımsı otlar
kör gözleri çakıl taşlarında günahkar bir adam
safi dökülüp duran çöp kokularında kaybolan biriyim
sarılarak serin sandalyelere altın varakları yakabilirim
kristal kulpların yansımasında bulurum düzinelerce sahtekarlığı
sonra kararan bir tepsi üzerinde tutarak bira görüntülü bardakları
küller tozuşan bu gazlı havaya girerim
binlerce zerresine varıp ahşap evimin
huzur dolu kaçamak tatlısı beşiğinde sallanarak
kopan bir fırtına etkisi olduğunu anlarım sonra
sustuğum anı acıtarak ekşi bir kefenin uçlarında
bir bardak suyu elimin tersiyle iterim
ama önce
önce sarılmalı mıyım diye sorarım karın ağrılı sokaklara
bana öyle baktıklarını bilemem hiç
gündüz ayık bir taverna bekçisi gibi silahıma davranıp ateşleyebilirim
çarpık günahları hissettiğimde ağır taşlar atmak kadar zor olur belki de bu
ama önce
önce sırmalı bir kaftan giyip bakarım
hüzün gibi bir şey olur sonra ölüm
bir deste gülü omzuma sığdırıp
yokuşları tünerek çıkacağıma ant içmek için
yerleri gökleri sayha ile doldururum
ama önce
önce sıradan bir delikanlı gibi susarım
soluk soluğa terler içinde kalana dek sürmeli bu tazelik derim
çünkü gönlü güzel adamlar hep böyledir
gönülleri böyle sürmeli gibi
Bilal Bahadır Kuzucuk