Adı Ömer, namı Nef’î. Kaside ve hiciv üstadı. Dilindeki tüyleri ok, elindeki kalemi kılıç bilen bir şair. Söz meydanında ya haşin bir cengâver kesilir yahut haşmetli bir sühanver. Övgü ve yergi arasında durmaksızın koşturur. İtidal nedir bilmez. Gençlik yıllarında şiir yazarken kendisine “Zarrî” mahlasını münasip görür, Zarrî, yani zararlı. Daha sonra Gelibolulu Ali, şiirlerini görüp beğendiği Ömer’e, “Nef’î” mahlasını verir. Nef’î, yani yararlı, faydalı. “Eyledin mahlâs-ı Nef’î ile kadrim âlâ / Zihn-i pâkimde görüp kuvvet-i izân-ı suhen”
Nef’î, devlet ricalinden birçok kimseyi övmüş ve yine birçoğunu yermiştir. Nice sadrazam ve paşa, nice şair ve sanatkâr onun oklarının hedefi olmaktan kurtulamamıştır. Büyük bestekâr Itrî’yi bile hicvetmiştir. Siham-ı Kaza isimli eserine babasını hicvederek başlar mesela. Evvelce övmüş bulunduğu Gürcü Mehmed Paşa’yı daha sonra hicvettiği bir başka şiirinde “Bana bu güç gelir amma hakikatte adalettir / Niçin hârlık edip medh eyledim bir böyle nâdânı” diyerek hem paşaya hem kendisine çatar. Nihayet hicve tövbe ettiği hâlde tövbesini tutamaz ve katledilir. Her ne kadar kaside üstadı olarak bilinse de, divanında çok güzel gazelleri vardır Nefi’nin; pervasız bir aşığın hissi ve sesi duyulur gazellerinde. Bunlardan birini Edebifikir okurlarıyla paylaşıyoruz, buyurun:
Eşk ile sînedeki şerhayı nemnâk ederiz
Âşıkız mihr ü muhabbet yolunu pâk ederiz
Kendimizden ne kadar bîhaber etse bizi aşk
Ol kadar zevk-i gam-ı firkati idrâk ederiz
Çeksin diyü ta’ab gitmede peykânı dile
Tîrine karşı durup sinemizi çâk ederiz
Yine sen istediğin yerde gezersin güzelim
Cismimiz yok yere yolunda hemân hâk ederiz
Nazmımızla n’ola kılsak gamı şevke tebdil
Zehri ey Nef’î biz efsun ile tiryâk ederiz
Kelimeler:
şerha: parça, yarık, dilim
nemnâk: yaş, ıslak, nemli
zevk-i gam-ı firkat: ayrılık gamının zevki
ta’ab: Sıkıntı, zahmet, yorgunluk
peykan: okun ucundaki temren, sevgilinin kirpiği (mecazî)
tîr: ok
çâk: yırtık, yarık, çarpışmadan sonra çıkan ses
tiryak: panzehir