O’na
seni sabahın ilk demi
kızağı kara batıp mahsur kalmış
uçurumun kenarında son dala tutunmuş
ışığın ipil incesi sızımında can haykıran kelebeğin
hangi çiçekte yaralandığını görmeden
çağırdım
yeni günün aydınlık kuş sesleriyle dolu
dünyamın
ırmak akar intihar yatağıdır derin
gönlünün kıyısını ayırdın bana
nil oldun büyük savaşlar ertesinde
ayın on sekizi yirmi gün evvelinden
biten haftaların hangi takvimi oldu sesin
bil
hüzünlü sesin incinmiş tarafın
intihara teşebbüs etmiş kızın
yattığı ve hayır umduğu
istiharenin en derin yerinden
serin yüzün geçip aydınlatır
ölümlerin en çetin anını
bir goncanın kızışı gibi durunca yüzün
aya çevirdiğin gözlerinde
kiraz ağaçları çiçeğe durur
kuyulardan yusufu çıkartan duan
çöl susamışına hayat gibi
usulca gezegenlere uzar
inanırım o zaman hayat olduğuna
samanyolunda
geç kalmış biletler gibiyiz bazen
ustura çaresizliği parmağın kesiği
hangi göçtür şimdi cennete özlem çeken
içimizin mahşeri
Ömer Ertürk
1 Yorum