biz birçok kez çağrıldık
birçok kez düşsel bir boşlukta
yaşamın ve ölümün bağlandığı bir noktadan
acıya ve bir çiçeğin susuzluğuna
buz satıcısının sesinde gizlenmiş çağrıydı bu
kuşatılmış kaleleri bırakıp ciğer satmanın anlamı
oysa zamanın son durağında
yani arayanın bulamadığı uzak bir yakınlıkta
herkes oyuk herkes oyun kağıtları
kar küresinde büyütülen masallarda
tuttum bir karanfili aşka zorladım
çıkılmaz yoldan çıksın diye çağrıya
söylenmemiş kelimelerin yanında
kalabalık buldum sesimi, ürktüm
ve bir türlü anlayamadım
nasıldı o sıddık insanın sevgisi?
biz birçok kez çağrıldık
birçok kez düşsel bir yoklukta
acizliğin ve umutsuzluğun bağlandığı bir noktadan
veraya ve yıldızlara tutunmaya
bir mezarın bir ağaca yurt olma çağrısı bu
bir kütüğün gök gibi dökülmesinin anlamı
oysa soğuk iklimler, saf şiddetli bilinmezlikler
hazinede olmayan şeyler getirdiler bilincin bodrumuna
şeyler diyorum: acz ve zillet, günah ve yokluk
iki ayna arasında seyircisiz bir cambaz
kandil yakmış çocukluğun bahçesine
kar küresinde büyütülmüş bir masal bekliyor
kendi gizemini bulmak için
hem hepimizin kandil karasıdır bir parça kalbi
hem inanırız boyun eğen aşktan geldiğimize
ben de dönsem düşsel bir yoklukta
yokluktan doğan bir düşe
çağrıyı duyar gibi
eski tenhalığımdan aldığım bir ödünçle
giydirir misin güzellik elbiselerini
1 Yorum