Bizim Yunus

İy bizümle yâr olup dosta giden gelsün berü
Yok eyleyüp kendözin cân terk iden gelsün berü

Terk idelüm kâl ü kıylı isteyelüm togrı yolı
Hem bulalum gevher kânın cevher alan gelsün berü

Gevher bu cân maksûdıdur cân maksûdun Mansûr’ıdur
Maksûd içün Mansûr’layın ber-dâr olan gelsün berü

İrmek dilersen maksûda çok hizmet eyle her işde
Sen senligünden usan nûr-ı dîdâr olan gelsün berü

Pinhân idenler kendözin anlar görürler Hak yüzin
Görmek dilersen Hak yüzin ikrâr iden gelsün berü

Yûnus gel anlat hâlüni bildür nedür ahvâlüni
Derde bırakdı cânını dermân iden gelsün berü

Yûnus Emre


Yûnus Emre

Yûnus Emre XIII. Asırda Orta Anadolu’da yaşayan mutasavvıf bir şairdir. Kaynakların verdiği bilgiye göre 1240-1 senesinde Eskişehir’e bağlı Sarıköy’de doğmuştur. Herhangi bir öğrenimden geçip geçmediği belli değildir. Tasavvuf öğrenimi için önce Hacı Bektaş Velî’ye gitmiş, Onun yönlendirmesiyle Tapduk Emre’nin müridi olmuştur. Menakıba göre Tapduk Emre’ye kırk yıl hizmet ettikten sonra seyr ü sülûkunu tamamlamıştır. 1320-1 senesinde vefat eden Yunus Emre, yazmış olduğu şiirleriyle Türkçe’yi bir aşk ve manâ dili haline getirmiştir.

Yûnus Emre’nin Risâletü’n-Nushiyye (Öğüt Kitabı) ve Dîvân-ı İlâhiyât (Şiirler) olmak üzere, bilinen iki eseri vardır.

Risâle, H. 707/M. 1307 yılında, mesnevî şeklinde yazılmış tasavvufî bir öğüt kitabıdır. Bu eser, “Fâ’ilâtün/Fâ’ilâtün/Fâ’ilün” vezniyle yazılmış 13 beyitlik bir mesnevî ile başlar mensur bölümle devam eder. Asıl mesnevî, bu mensur bölümden sonra başlar. Metin, mensur kısımdan önce gelen giriş beyitleriyle birlikte 600 beyitten oluşmaktadır. Asıl mesnevî “Mefâ’îlün/Mefâ’îlün/Fe’ûlün” vezniyle yazılmıştır. Aruz vezninin Türkçe’de yeni yeni uygulandığı bir devirde yazılan risalede, bir hayli vezin aksaklıkları vardır.

Risâletü’n-Nushiyye, belli bir plana göre yazılmakla birlikte, eserin üslûbu, Yûnus’un ilâhîlerine göre daha az şiiriyet ve lirizm taşır. Bu mesnevîde ahenkten ve âşıkâne bir üsluptan söz etmek mümkün değildir. Fakat eserde sembolizm mükemmeldir. Buradaki kavramlar soyut olup, genellikle teşhis (kişileştirme) san’atıyla işlenmiştir. Didaktik bir öykü olan Risaletü’n-Nushiyye, insanın, olgun insan olma yolunda yaşadığı manevî yolculuğunu anlatmaktadır. Yûnus, bu manâ yolculuğunu anlatırken devrin sosyal ve kültürel değerleriyle, nefisle mücadele, aşk ve muhabbet, kanaat, ıstırap gibi hallerin evrensel kavramlarını kaynaştırıp kısmen sembolik bir mesnevî kaleme almıştır.

Yûnus Emre, XIII. yüzyılda Anadolu sahasında Oğuz Türklerinin konuşup yazdığı yazı dilinin en önemli temsilcilerindendir. Türkiye Türkçesi’nin tarihî devresinin ilk safhasını teşkil eden ve “Eski Anadolu Türkçesi” adı verilen bu şivenin oluşumunda, Yûnus Emre büyük bir rol oynamıştır. Yûnus’un Dîvân’ında kullandığı kelime ve ifade kalıpları, mecaz ve ıstılahlar, Türkçe’nin edebîleşmesi yolunda gerçek bir dönüm noktasıdır. Esasen Yûnus’un eserlerinde görülen dil bilimi kuralları, Sultan Veled’in, Gülşehrî’nin, Ahmet Fakîh ve Âşık Paşa gibi, o devir şairlerinin eserlerinde de bulunmaktadır. Fakat Yûnus’un dili, kendine özgü bir üslup ve estetik taşımaktadır.

Bilindiği gibi, Anadolu Selçukluları zamanında din ve bilim dili olarak Arapça; edebiyat dili olarak da Farsça kullanılıyordu. Hatta bu devirde Farsça, saray dili hâline gelmişti. İşte Yûnus Emre ve devrinin diğer Türkçe yazan şairleri, sessiz sedasız önemli bir inkılâp gerçekleştirmişler; Türkçe’ye dönüş yapmışlardı.

Günümüze gelmemekle beraber, Yûnus’un yaşadığı çağda zengin bir sözlü edebiyatın var olduğu söylenebilir. Daha XII. yüzyılın başından itibaren yazılı bir edebiyatın doğmaya başladığı da bilinmektedir. Yûnus Emre ve çağdaşları, Anadolu’da yeni bir edebî dil meydana getirirken, halk diline, sözlü ve yazılı edebiyata dayanmışlardır.

Yûnus Emre’den az önce yaşayan bir kaç şair Anadolu Türkçe’siyle şiir yazmıştı. Bunların içinde Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin bilinen bir kaç şiiri ve mülemması bulunmaktadır. Mevlânâ’dan sonra oğlu Sultan Veled, ana dili Türkçe ile babasından daha çok sayıda şiir yazmıştır. Diğer taraftan Yûnus Emre’den biraz önce veya sonra yaşayan Ahmet Fakîh, Şeyyâd Hamza ve Dehhânî gibi şairlerin Anadolu Türkçe’siyle az çok eserler kaleme aldıklarını biliyoruz. Bütün bunların içinde Yûnus’un Türkçe’si, fikirleri gibi müstesna bir yere sahiptir.

Kaynak: Yûnus Emre Dîvânı Hazırlayan: Yrd. Doç. Dr. Mustafa Tatçı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, Sayfa: 3-4

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir