Raşit Ulaş Çetinkaya “Güvercin Kanatlı Müezzin” şiirin masalını yazdı.
***
Rivayet oldur ki Üsküdar’daki Gülnuş Valide Sultan Camii’nin müezzininin, Tekbir’i minarelerde öyle bir edayla yükselirmiş de,
ol Tekbir’i duyan kâfirler iman eder, münafıklar tövbe eder, müminler iman tazelermiş.
Ezan başlayınca;
Aziz Mahmud Hüdaî’, Cennet Mehmed Efendi’ ve Çakmak Dede hazrtetlerini görenler olurmuş.
Esnaf işi bırakır, müşteriler alışverişi keser, yoldan geçen araçlar kaza yapayazarlarmış.
Güvercinler kubbenin etrafına, martılar minarelere, serçeler avluya dolarmış.
Müezzini vapurlar selâmlar, kuşlar selâmlar ve insanlar selâmlarmış.
Bir de salâ verince müezzin ciğerler kebâb olur, közler nar olur, gönül harap olurmuş.
Ölülerin dirilesi gelir, dirilerin ölesi gelir, sanki inşirah tecessüm edip yeryüzüne gelirmiş.
Günler, aylar, mevsimler böyle geçmiş…
Gel zaman git zaman, biz diyelim politika siz deyin hased onlar desinler kader, nedendir bilinmez kimsenin günahını almayalım, müezzin Şakirîn Camii’ne atanmış.
Ol vakit Üsküdar’da hava birden değişmiş, her şey eski haline dönmüş, füsun kaybolmuş.
Allah affetsin müezzine haksızlık yapıldığını düşünenler ol camiide namaza gitmez olmuş.
Yine Allah affetsin yeni gelen müezzinin okuduğu ezan onları hiç etkilememiş .
Allah hep affetsin, kızanlar, bağıranlar, buğz edenler olmuş.
Yalnız biri varmış ne kızmış ne bağırmış ne de buğz etmiş.
Güzel bir insanmış, naif bir insanmış, iyi bir insanmış.
Şairmiş…
Denilir ki bu şair,
adını bilmediğimiz o müezzine
adını bilmiyoruz müezzinin amma biz ona hep Bilal diyelim
bir şiir yazmış ve şöyle seslenmiş:
GÜVERCİN KANATLI MÜEZZİN
Güvercin kanatlı müezzin gidince Şakirin’e
Bir ağaç gibi bahçesinde nasıl da titrediydim
Bir attar teslim oldu diyelerdi şol aspirine
Üç gün sonra duyunca karınca gibi kükrediydim
Siyah gözlükle gözlerini saklayanların orda
Nasıl da yankısız kalmış kubbede sesin serhaddi
Gerçi Nabi az ötede gür ezanını duyar da
Makam-ı Mustafa zanneder üstündeki merkadi
Kuş evinde Gülnûş Emetullah narin bakmaktadır
Meczup avluda pür telaş süpürüyor günahımı
Suzidil içtiğim salâ içerimi yakmaktadır
Dar günlere saklıyorum biriktirdiğim âhımı
Karacaahmedin ölüsü deyip siz dirilerden
Daha da anlıyor ezanda sesin yükselmesini
Böyle mi diyesiydin Ahmet Bey Türkî hançerenden
Kaldıramadım namaza Çınaraltı bahçesini
Ulu bir rüyayı görenler şehrinde nice ezanın
Çağla paslanmış kasvetli sinelerin cilasıydı
Fetih günü Üsküdar’dan gelen o narin sedanın
Sesin Hüdai yolundaki seslerin âlâsıydı
Ney üfleyen dudağın ruju bulaşmış baş pareye
Taksimlerde baş dönmesi de koca bir yalan oldu
Hangi ses merhem olsun ilk sesin açtığı yâreye
Yahya’nın kemal olduğu semt ezansız talan oldu
Kamış kalemi değişmişsin Latince bir kurşuna
Derlerdi ki gönül meclisini hay hak bezm etmişsin
Gözleri nevâ esmerden nasıl döndün sarışına
Kaşı meddolmuş dört elifi azizim cezm etmişsin
Gittin lakin bir Kerim üftade kaldı teselli bize
Hüzzamla aldığın canımıza ikinci sur sesidir
Selâmla bitmeyen namazlar gönül minberinde
Davud’un söylediği el hak Muhammed bestesidir
Said Yavuz
3 Yorum