Şehrin Filozofu ile Röportaj

 

Taksim’de akşam saatleri, sıradan bir gün. Aynı kalabalık. Yığınlar akın ediyor ‘İstiklal’ dedikleri caddeye. Sürekli yeni yüzler geçiyor, tezgâhta kestane közleyen adamın önünden. Bir de piyango bileti satan biri var, kestanecinin yanında. Her şey aynı, o kadar kalabalığa rağmen hiç kimse farklı değil bir birinden. İnsanlara umut bileti kesen piyango tezgâhının yanında birisi dikiliyor. Kamburu onun yirmi yıldır o tezgâhın yanında dikildiğini söylüyor sanki. Ne için bekliyor acaba, kimi bekliyor? Çağırıyor beni yanına, habersizce, arkasından yaklaşıp “iyi akşamlar” diyorum. Beni bekliyormuş. Yan taraftaki duvara yaslanıp başlıyoruz, fotoğraftaki Kâzım Amca ile dertleşmeye…

 

Kâzım ben. 1956 yılında Adana doğumluyum…

Elleriniz titriyor…

Evet, rahatsızım, ellerimde ve ayaklarımda ağrı var, iki senedir beni mahvediyor. Başımda da  bir ağrı oluyor ve uyuyamıyorum geceleri. Daha önce birkaç defa kaza geçirdim. Hafızamı kaybettim, bir ara geldi gitti, böyle durumlar yaşadım. Belki onun etkisidir. Şuan çok kötüyüm, rahatsızım.

Doktora gittiniz mi?

Bir iki defa doktora gittim ama bakmıyorlar. Sağlık ocağına gittiğimde bir kaç hap verdi ama bir işe yaramadı, bir şey anlamadım. Bir arkadaşım hastaneye götürmüştü. İlk yardımdan Nörolojiye gönderdiler ama bir şey yok deyip geri gönderdiler. Sigara içme dediler. İki senedir sabrediyorum, geçer diyorum…

Nerede yaşıyorsunuz?

Beyoğlu’da kalıyorum. Kendime bir oda tuttum, küçük bir oda, mezar gibi. Her gün beş lira veriyorum param olunca, yoksa işte; dışarıda.

Soğuk olmuyor mu dışarısı, Aralık ayındayız?

İdare ediyoruz, üç dört tane battaniyeyle. Yazın iyi, parkta yatıyoruz. Ama kışın soğuk oluyor.

Nasıl geçiniyorsunuz?

Eskiden gitar çalıyordum öyle idare ediyor, kendi yağımda kavruluyordum. Şimdi yapamıyorum, ortalıkta dolaşıyorum. Bir gelirim yok. Bazen mendil alıp satıyorum. Ama polisler, zabıtalar izin vermiyorlar satmama. İzin verseler bir köşeye oturup, elime bir gül alsam nafakamı çıkartırım. Ama işte izin vermiyorlar.

İstanbul’a ne zaman, niçin geldiniz?

Adana’da bir ailem, işim vardı. Bazı mekânlarda gitar çalardım, gitar çalmayı askerde öğrenmiştim. Hatta bir ara piyanistlik yaptım beş yıl kadar. Geçimimi böyle sağlıyordum. Eşimle problemler yaşadık ve ayrıldık sonra. Zamanla koptum ailemden. Eşimden ayrıldıktan sonra dolaştım. İzmir, Antalya, Bodrum, Marmaris… İstanbul’a doksanlarda geldim.

En son ne zaman görüştünüz ailenizle?

On beş yıl aradan sonra, iki sene önce tesadüfen yeğenimle karşılaştım. Aldı beni Adana’ya götürdü, cebim de beş yüz lira para vardı. Para bitince de tekrar geri döndüm. Kimseye yük olmak istemiyorum. Belki yeşil kart çıkartırım dedim. Onu da yapamadım.

Çocuklarınız yok mu?

Üç tane kızım var, torunum bile oldu. Onlar da benimle konuşmuyor. Onlar da sokaktaki normal insanlar gibi, ne farkı var ki? Okumuşlar, üniversite bitirmişler, iki tanesi evlendi. Ama dediğim gibi onlarında diğerlerinden hiç bir farkı yok.

Bırakamadığınız alışkanlıklarınız var mı?

Önceden alkol alıyordum ama alkolik değildim, ara sıra içiyordum. Şimdi içmiyorum, bıraktım. Benim babam hacıydı. Sonsuz inancım var. Arada kafama göre namaz kılıyorum. İçimden geldi mi giderim camiye. Bildiğim duaları okuyorum.

Peki halimiz ne olacak, bu insanlar nereye, ne için yürüyorlar?

İnsanlar kötüye gidiyor. Her şey maddi olmuş, insanlık unutulmuş. Şurada düşsen birisi gelip de kaldırmaz seni. Eskiden böyle değildi. İnsanlar dua ederdi, Allah için misafir gelsin diye eve. Şurada ki insanların düşünceleri belli. Bir saatten sonra hangi bara giderim, nere de eğlenirim, kadınları nasıl kandırırım? Yani zevk peşindeler. Gözleri hep vitrinlerde, bir şey görmezler. Diğer insanları halini görmez çünkü çevrelerine bakmazlar. İnsanların yüzüne değil kıyafetine bakarlar.

 Ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz?

Bir keresinde oturmuştum, önüme rahatsızım diye yazı koymuştum, başım çok ağrıyordu. Beni mecbur ediyorlar, utanıyorum. Geldi biri ve “kalk” dedi.  “Mendil satıyorum yasak diyorsunuz, böyle yapınca kaldırıyorsunuz. Ne yapayım hırsızlık mı” dedim. “Evet, git hırsızlık yap” dedi.

Hiç unutamadığınız bir olay yaşadınız mı?

Evet. İzmir’deyken ikinci bir evlilik yaşamıştım. Bir zaman sonra eşim rahatsızlandı. Onun o rahatsızlığı beni de etkiledi. Vücudum da garip şeyler oluyordu. İçimde bir şeylerin var olduğunu, beni sardığını hissediyordum. Başa çıkılacak gibi değildi. Hastanelerde bir çözüm bulamadık. Eşe dosta sorduk, bir Allah dostu var dediler. Onu ziyarete. İlginçti, oraya vardığımda caminin içerisinde birisinin oturduğunu gördüm. Hemen anlamıştım o an yanına geldiğimizin “o” olduğunu. Ve hastalığım geçti, bir rahatlama oldu bende. Doktorların bulamadığı çareyi orada bulmuştum, çok garipti. O olaydan sonra ki yıllarda, bir gün tam da hatırlamadığım bir durumda, üzerime gökten bir ışık indiğini gördüm. Işığın içerisinden beyaz bir ata binmiş, bir kadın bana doğru, süzülerek yanıma geldi. Üzerine bindiği atı ellerinin arasına alıp, benim önüme bıraktı ve hiç bir şey demeden aynen geldiği gibi ışığın içinden göğe doğru süzülüp gitti. Anlamadım neden böyle bir şey olduğunu ama çok garipti, çok gerçekçiydi.

Hayattan bir beklentiniz var mı?

Beklentim tabi ki var. Ölümü bekliyorum. En güzel o benim için. Bundan sonra benden ne olabilir ki, tekrar geriye dönüş yok. Herkes için geçerli aslında ölüm. Sonuçta öleceğiz. Allah düşmeden, bu durumdan daha kötü olmadan, kimseye muhtaç etmeden alsın canımı.

Kâzım amcayla yaklaşık bir yirmi dakika konuştuk. “Hafızam arada gidip geliyor, pek bir şey hatırlamıyorum diyordu.”  Anlattıkları biraz dertlendirmiş, biraz da rahatlatmıştı onu. Fazla soru sorup canını sıkmak da istemedim. Birer sigara yaktık, sonra o sordu biraz da ben anlattım. Helalleşip ayrıldık. Kitapçıya uğradım. Dönerken, elinde bir “Şok” poşeti içerisinde bir kaç kağıt mendil, duvarın köşesine çömelmiş olarak gördüm Kâzım Amcayı. Belli ki; beş lira olan, “mezar gibi” dediği odasının kirasını çıkarmaya  çalışıyordu.

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Kahrında hoş diyemeyen adam , 16/11/2020

    20 dakika içerisinde bitmez tükenmez gibi gördüğümüz aslında rüyadan farksız olan şu fani dünyanın senaryosunu anlatmış hissettim. Aslında elimizde var saydıklarımız anlık olarak yok olabilir. Aslında uyandığımız her gün ölümümüze kalkıyor ve bekliyoruz. Aslında kalbimizi saran bütün hastalıkların şifası Hakka giden yollarda gizli. Ne kadar da yalan dünyanın içerisinde gerçekçi bir hayat.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir