Prof. Dr. Mehmet Kanar, Türkiye’de sözlük ve Osmanlı Türkçesi dendiği vakit akla gelen ilk isimlerden biri. “Çağdaş İran Edebiyatı’nın Doğuşu ve Gelişmesi” teziyle doktor unvanını alan Kanar, Fars Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı’nda doçentliğe ve ardından 1996 yılında profesörlüğe yükseldi. Fars Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı başkanlığı, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyeliği, İ.Ü Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcılığı, Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Başkanlığı yaptı. Halen Yeditepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde ders vermektedir.
Mehmet Kanar’la, Edebifikir okurları için röportaj yaptık…
***
Edebifikir: Gününüz nasıl geçer? Günlük çalışma disiplininiz nasıldır?
Mehmet Kanar: O gün dersim yoksa sabah kahvaltısından sonra çalışma masama geçerim. Yaptığım işe göre, ya müsveddeli çalışma yaparım veya bilgisayarda çalışırım. Senelerdir bilgisayar başında çalıştığım ve özellikle sözlük çalışması yaptığım için -belki oturuş hatasından olacak- bel ağrısı, omuz ağrısı, ellerde kollarda halsizlik gibi şikâyetler de oluşmaya başladı. Böyle olunca arada bir dinlenmek zorunda kalıyorum. Dışarıda bir işim yoksa okuma, araştırma, yazma ile geçer bir günüm. Normal şartlarda evdeyken günde on saat, belki de daha fazla çalışırım.
Fakültede olduğum günler ders ve tez çalışmaları dolayısıyla kendi projelerime ilişkin fazla çalışma yapamam. Öğretim üyesi odalarının rahat bir çalışma konforu sağladığı söylenemez.
Günde dört veya dört buçuk saatim yolda geçtiği için o günün akşamı da verimli olacak gücüm kalmaz.
Edebifikir: Türkiye’deki sözlükleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sözlük sizde neyi ifade ediyor?
Mehmet Kanar: Türkiye’de benim üniversite öğrencisi olduğum yıllarda kaliteli sözlük olarak sadece Redhouse sözlüğü vardı. Gerçi içerik bakımdan zengin Almanca sözlük de buna eklenebilir. Ne var ki baskısı ve kâğıdı kötüydü.
Kendi sahama gelirsem, Farsçadan Türkçeye, Türkçeden Farsçaya, Arapçadan Türkçeye hazırlanmış sözlükler yirmi, yirmi beş bin maddelik sözlüklerdi. Osmanlı Türkçesi sözlük olarak merhum Ferit Devellioğlu’nun Osmanlıca Ansiklopedik lügati vardı. Ben bu sözlüklerle yetiştim ve sözlüksüzlüğün sıkıntısını çektim. Bir de daha sonra Mevlüt Sarı tarafından hazırlanmış Arapça-Türkçe sözlük çıktı. Madde bakımından hayli zengin ama sözlük tekniği bakımından kötü bir sözlük.
Bir üniversitesi öğrencisi düşünün. Türkiye’nin en kıdemli, en köklü üniversitesinde Şarkiyat öğrenmeye gelmiş. Dört yıl boyunca klasik metin, modern metin, şiir, tasavvufi metin, güç metin okuyacak ve bu metinleri anlamaya çalışacak, çeviri yapacak. Bütün bunlar da yirmi beş bin maddelik sözlükle olacak! Mümkün mü?
Arapça-Türkçe sözlüklere gelelim. Bu tür sözlükler Araplar için hazırlanmış sözlüktür; Türkler için değil. Sebebi; böyle bir sözlüğü kullanabilmek için belki birkaç ay sıkı Arap dili eğitimi almak gerekir. Kelimelerin, daha doğru bir ifade ile fiillerin yapısı hakkında bilginiz yoksa, aradığınız hiçbir kelimeyi bulamazsınız. Çünkü Arap mantığına göre hazırlanmış.
“Sözlük neyi ifade eder?” sorusunun cevabı: Elinizde kaliteli ama aynı zamanda Türk dilinin koşullarına göre hazırlanmış bir sözlük yoksa dil öğrenemezsiniz, çeviri yapamazsınız, araştırmada bulunamazsınız. Diller arası sözlükler de sorunu çözmez. Size aradığınız kelimenin karşılığını Türkçe veren, doğru ama şişirmeden veren sözlük lazım.
Gelelim Osmanlı Türkçesi Sözlüğüne. Belirttiğim gibi Devellioğlu’nun sözlüğüyle yetiştim. Bu sözlük birleşik kelimelerin, türemiş kelimelerin yapılarını vermez. Sadece hangi dile ait olduklarını, Arapça ise tekil ve çoğul şekillerini verir. Farsça-Arapça birleşik bir kelimeyse, Arapçaya ağırlık verir, geçer gider. Oysa böyle bir sözlükte formül halinde olsa da etimolojik açıklama getirilmelidir. Mesela “cihannüma” kelimesi verilir, karşılığı yazılır geçilir. Bunlar benim için büyük eksiklik sayılır. Bu kelimenin (F.) [cihân + numûden > numâ] şeklinde yazılışı birçok problemi çözer.
Bu sıkıntıları çekmiş biri olarak otuz küsur yılımı Farsça-Türkçe, Türkçe-Farsça, Arapça-Türkçe, Osmanlı Türkçesi-Türkçe, Türkçe-Osmanlı Türkçesi sözlükler yazmaya hasrettim. Kaliteli bir sözlük yazabilmem için iyi bir sistem oturtmam gerekiyordu. Pek çok sözlüğü inceledim, şimdiki sözlük sistemini oturtmuş oldum. Çalışmalarım hâlâ devam ediyor.
Son yıllarda birçok Avrupa dilinden Türkçeye başarılı sözlük çalışmaları yapıldı. Hâlâ da devam ediyor.
Edebifikir: Türkçede şuan ihtiyaç duyulan sözlük türü nedir?
Mehmet Kanar: Her boyutta sözlüğe ihtiyaç var. Hem şevahidli (örnek cümleli) hem şevahidsiz sözlükler yazılmalıdır. Bunun da şartı kaynak taramasıdır. Kaynak taraması diyorum, birçok kaynağı tarayarak, çeviri yaparak iki ciltlik Osmanlı Türkçesi Sözlüğünü yayımladım. Bu Türk tarihindeki ilk iddialı, örnekli Osmanlı Türkçesi Sözlüğüdür. [Osmanlıca demiyorum. Osmanlıca diye bir dil yok. Olsaydı, ayrı grameri, sarf nahiv kuralları olurdu.]
Edebifikir: Türkçe’nin kronolojik sözlüğü nasıl yapılmalı?
Mehmet Kanar: Böyle bir sözlük için yıllar önce Türk Dil Kurumu’nda bir çalışma başlatıldı. Binlerce sözlük maddesi örnekleriyle birlikte tespit edildi. Umarım Türkçenin kronolojik sözlüğü toplanan malzeme değerlendirilerek hazırlanır.
Edebifikir: Etimoloji bilmek bir yazara sizce neler sağlar?
Mehmet Kanar: Etimoloji bilmek dilin kimliğini kavramak, diller arası ilişkileri görmek yolunu açtığı gibi sosyolojik, antropolojik, etnografik ve benzeri birçok bilim dalında çalışmaya da ışık tutar. Bu kadar önemlidir.
Edebifikir: Osmanlı Türkçesi hangi yaşlarda öğretilmeli?
Mehmet Kanar: Lise yıllarında öğretilmeli ama bilimsel dil öğretim metotları ışığında. Bin yıllık birikim ve milyonlarca eser var. Hepsini bir çırpıda çevirmek mümkün değil. Çevrilmiş olsaydı, bu soruya gerek kalmazdı.
Edebifikir: İslam harfleri, bizim milli kültürümüzün bir parçası mıdır? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Mehmet Kanar: Uygur ve Köktürk alfabeleri, Med alfabesi, Sümer yazısı ne kadar bizim parçamızsa, Arap alfabesi (daha doğru bir deyişle nazal nun -kâf-ı Türkî- dâhil beş fazla harfi bulunan Osmanlı Türkçesi alfabesi) de milli kültürümüzün parçasıdır. Burada siyaset aranmamalıdır, siyaset güdülmemeli, siyasî alet olarak kullanılmamalıdır. Bir Avrupalı için Latince öğrenmek ne kadar önemliyse, bizim için de Osmanlı Türkçesi, hatta Köktürkçe, Uygurca öğrenmek de bir o kadar önemlidir.
Edebifikir: Pek çok Mesnevi tercümesi var. Siz de tercüme ettiniz. Neden?
Mehmet Kanar: Şimdiye kadar Mesnevî’nin birçok çevirisi yapıldı. Başarılı manzum çevirilerden biri, dilini anlayabilenler için Nahîfî Dede tercümesidir. Mensur çeviriler ise son yıllarda çoğaldı.
Ben Farsça yazılmış manzum bir eserin manzum olarak Türkçeye çevrilmesi görüşündeyim. Zengin Halk Edebiyatına sahip olan bir milletin Türkçesi ile başarılı manzum çeviriler yapılabilir. Ben bunu denedim, ispat ettim. Üstelik Farsça metni Türk alfabesi ile -transkripsiyona kaçmadan, transkripsiyon alfabesine boğmadan- verdim. Türkiye’de bir ilki başardım. Bunu başarmak için yıllarca hazırlık yaptım. Bir anda karar vererek yaptığım bir çalışma değildir. Uzun hazırlık dönemi var. Tıpkı Hafız Divanında, Sadî’nin Gülistanında, Attar’ın Esrarnamesinde, İlahinamesinde olduğu gibi.
Edebifikir: Türkçedeki tasavvuf neşriyatını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mehmet Kanar: Kalitesi yüksek düzeyde çalışma sayısı az. Çoğu ise orta halli veya şişirme. Henüz tasavvuf terimlerinin, deyimlerinin mükemmel bir sözlüğü hazırlanmış değil. Olanlar ise hata dolu veya eksik.
Edebifikir: Tasavvufî metinlerin edebiyatımıza etkileri nedir sizce?
Mehmet Kanar: Tasavvuftan etkilenmemiş bir Türk edebiyatı düşünmek mümkün değil. İçiçe, kucak kucağa gelişen bir edebiyat.
Edebifikir: En sevdiğiniz şair kim?
Mehmet Kanar: Tartışma götürmez bir şekilde Fuzulî.
Edebifikir: Hafız’ın şiiri hayatınızda nasıl bir etki oluşturdu?
Mehmet Kanar: Hiç de iyi bir etki oluşturmadı! Hafız, Sadi, Mevlana, Fuzulî, Nef’î, Şeyhülislam Yahya, Baki, Necati Bey, Zati, Cahit Sıtkı Tarancı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Yahya Kemal gibi şairleri okuduktan sonra her şiiri beğenemez oldum.
4 Yorum