Victoria Çağı’nda Bir Entelektüel: Lord Acton

Lord Acton, “Victoria Çağı”nın yetiştirdiği ünlü İngiliz entelektüellerinden biri olarak kabul ediliyor. Çağının ruhunu bünyesinde mezcetmiş, dönem tarihçilerinin ilgi odağı olmuş, düşünce dünyasıyla adından sıkça söz edilir bir konuma yükselmiştir. 10 Ocak 1834’te, farklı kültürleri içinde barındıran bir ailede dünyaya gelen Acton, aynı zamanda 1811’de hayata veda eden Eski Napoli Başbakanı Sir John Acton’un da torunudur. Kültürel kodları rengârenk olsa da, bu renkler tek bir rengin tonlarından müteşekkildir. Söz konusu kodlar Alman, İtalyan ve İngiliz kökenleri ile alakalı bir durum. Bu kökenlerin şaşmaz rotası olan Avrupa fikri, bazı coğrafi ve kültürel ayrımlar dışında birbirinden farklı değerlendirilecek zenginliğe sahip değil. Bu açıdan ailevi etkiler, onun hem genetik hem de kültürel yapısına bir renk katmış olsa da bu durum “Avrupalılık” özelinde değerlendirilmesi gereken bir noktadır.

Yetişmiş olduğu çevreden ona miras kalan izlerden biri de Katolik kültürdür. Lord Acton’ın hayatına baktığımızda, Katolik bir çevrede büyümesine rağmen, o kimliği içselleştirdiği söylenemez. Bunun nedenlerine yaşamı boyunca verdiği özgürlük mücadelesinde rastlıyoruz. İlerleyen yıllarda pek çok kez Kilise ile arasının açılmasına neden olan düşünceleri, onu samimi ve koyu bir Katolik olmaktan çıkarıp, Katolik kültürü ile eski bir dost kıvamında ilişki yürütmesine neden olmuştur. Bu ayrımın henüz ortaya çıkmadığı gençlik yıllarında karşılaştığı ilk engel, Cambridge Üniversitesi’nin kapılarını açmamış olmasıdır. Çünkü çiçeği burnunda bir Katolik’tir. Üzüntü verici bir durum gibi gözükse de, gelecekte iyi ki yolu Cambridge’den geçmemiş dedirtecek bir gelişmedir bu. Acton, İngiltere’den Almanya’ya gittiğinde, ilgisini tarihselci ilahiyat, özgürlük, Avrupa coğrafyasının tarihsel ve dilsel zenginlikleri gibi konular üzerinde yoğunlaştırmaya başlıyor. Bu dönemde Alexis de Tocqueville ve Leopold von Ranke ile mektuplaşmaları, özgürlük düşüncesinin entelektüel hayatında merkezî bir rol almasına neden oluyor.

Böylece Acton, hayatı boyunca rüzgârını hissettiği Katoliklik ile özgürlük düşüncesi arasında hareket etmek, bir denge kurmak zorunda kalmıştı. Bunu torunu Harold Acton’dan öğreniyoruz: “Ömrünün sonuna dek bireyselciliği savunmuş ancak düşüncelerini özdeki iyiliğe yaslamamış ve bir insanın kendi kaderini kendisinin belirleyebileceğine de hiçbir zaman inanmamıştır”. Onun bu dönüşümler neticesinde vardığı nokta ise hiç şüphesiz aykırılıktır. Acton’un Kilise üzerine yaptığı aykırı çıkışları, mesela “teşkilatın papayı mutlak bir egemene dönüştürdüğü ve bu mutlakiyetçiliğin, devletteki mutlakiyetçilik noktasında kabul edilemez oluşunun aynı şekilde kilise içinde geçerli olduğu” düşüncesi net bir tavırdır. Bu bize Luther ve onun gibiler ile aynı kökten beslendiğini gösteriyor: Kilisenin insan üzerindeki tahakkümü ve kötü yönetimi…

***

Birçok yönden dikkate değer özelliği olan Lord Acton, bağımsız bir araştırmacı ve yazar olmasının yanı sıra, Alman tarihyazımı üzerinde yapmış olduğu çalışmalarla dikkat çekmiştir. Ada dışında geçirdiği süre, İngiliz akademisini etkileyecek birikimi elde etmesine yaramış, onların Alman tarihyazımında meydana gelen değişimlerle tanışmalarını sağlamıştır. Bir nevi Avrupa’nın tarihyazımı hususunda bilgi ağını yöneten kişi olmuştur. Aynı zamanda bir siyasetçi olan Acton, on altıncı yüzyıldan itibaren gelişen vetirede ilk kez Birleşik Krallık parlamentosunda yer almalarına izin verilen Katoliklerin temsilciliğini de üstlenmiştir.

Acton, hatipliği, editörlüğü ve arşivciliği ile de adından sıklıkla söz ettirmiştir. Özellikle altmış yedi bin kitaplık kütüphanesi ile dönem tarihçilerinin aklını başından almıştır. Acton, elli bin sayfalık elyazması miras bırakmasına rağmen yaşadığı süre boyunca çalışmalarını kitaplaştırmamıştır. Yazarlık bağlamında dikkat çeken en önemli özelliği ise aforizmalarıdır. Bazı günümüz akademisyenlerinin Twitter da yıl boyu gösterdiği performansı o, birkaç ders saati içinde ortaya koyabilecek yetkinliğe sahip… Ayrı bir yazıda derlediğim aforizmalarından örnek vermek gerekirse; dönemin aristokrat ve devletlûları arasında sıkışıp kalan toplum üzerinden her iki tarafı da eleştiren şu ifadeleri dikkat çekicidir: “Bir azınlık tarafından baskı altında tutulmak kötü bir şeydir, fakat bir çoğunluk tarafından baskı altına alınmak çok daha kötüdür!”

Yazı faaliyetlerinin 1850’de yükselişe geçtiği görülen Acton, editörlüğüne getirilen Katolik düşünce dergisi The Rambler’in çehresini değiştirmekle kalmayıp, 1862 yılında The Rambler dergisinden, ikinci bir dergi daha çıkarıyor. Yoğunlukla tarihsel makaleler yer almaya başladığı için değişime uğrayan bu iki dergi, Acton’un aralıksız yazı hayatının merkezi haline gelmiştir. Ancak kazan her zaman doğurmuyor ne yazık ki. En verimli zamanda Kilise’nin özgürleşmesi için yazdığı yazılar Papalık tarafından hoş karşılanmayarak, hazırlanan Papalık bildirisi sonucu dergilerden uzaklaşmak zorunda kalıyor.

Yazı hayatına başka yerlerde devam etse de artık yazılarında tarihsel konulara ağırlık vermeye başlamış ve büyük yankı uyandıran çalışmalar yapmıştır. “Antikçağda Özgürlüğün Tarihi” ve “Hristiyanlıkta Özgürlüğün Tarihi” isimli çalışmalar insanın, din, kültür ve toplum karşısında nasıl bir özgürlük çerçevesi çizebileceğine dair düşüncelerini içermekle beraber Kilise mensuplarını da oldukça rahatsız etmesiyle ünlüdür.

***

Kraliçe Victoria tarafından “Baron Acton” ilan edilip yüksek asalet unvanı alan Acton, İtalya, Almanya ve Fransa arasında geçirdiği zamanlarda hareketli ve yoğun bir entelektüel gündeme sahipti. Ancak o daha çok İngiltere’nin siyasi ve kültürel merkezleri ile ilgileniyordu. Bu çabaları ile 1897’de şövalye kumandan unvanını alarak ödüllendirildi. Acton, akademik çevrelerle pek içli dışlı olmadığı halde akademiden de büyük ödüller aldı. Yaptığı çalışmalar ile büyük bir üne kavuştu ve entelektüel kişiliğini herkese kabul ettirdi.

Münih, Cambridge, Oxford gibi üniversitelerden fahri doktora unvanı aldı ve 1895’te Cambridge Üniversitesi Tarih bölümünde modern tarih profesörlüğüne atandı. Katolik diye geri çevirdikleri genç adam, 61 yaşında o üniversiteye profesör olarak girmiş oldu. Kaderin cilvesi… Yeni bir başlangıç yapan Acton, Cambridge Modern History dergisinin de kurucu editörü oldu. Cambridge Modern History dışında birçok dergide makaleler, tarih ve tarihçilik üzerine kapsamlı ders ve konferans metinleri yayınladı. Yine bu dönemde, düşünce dünyasının merkezine aldığı din ve özgürlük kavramları ile ilgili felsefî yazılar yazdı

***

Lord Acton ülkemizde henüz tanınan ve bilinen bir entelektüel değil. İlgilisi dışında adını duyan yok gibi… Bunda eserlerinin çevrilmemiş olmasının etkisi büyük. Kendisiyle tanışmamı sağlayan “Tarih Üzerine Bir Ders” isimli eserini, Vakıfbank Kültür Yayınları’nın çevirisiyle okudum. Yayınevinin benzer nitelikte çeviri faaliyetleri büyük bir boşluğu doldurduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Kısaca değinmek gerekirse bu eser, Cambridge Üniversitesi Tarih bölümünde açılış konferansı olarak yapmış olduğu konuşmanın metinleşmiş halidir. Verdiği konferansta onun tarihçi kimliğini oluşturan konu başlıklarını görüyoruz. Dikkat çeken konulardan biri modern tarihi Kolomb, Machiavelli, Erasmus ve Luther gibi isimleri referans alarak 16. yüzyıldan başlatmasıdır. Bu vetireyi Avrupa tarihinin bütüncül bir şekilde ele alarak irdelemesi, kendi içinde sistemli ve tutarlı olduğunu düşündürüyor. Ancak esas çalışmalarından habersiz olduğumuz için ne demiş, nasıl demiş bilgim yok. İşaretlerini yalnızca sık sık atıf yaptığı bilgi kırıntılarında görüyoruz. Konu itibariyle Acton’un Cambridge Üniversitesi’nde yapmış olduğu bu konuşma metnini kapsamlı şekilde değerlendirip, idrak etmek oldukça zor. Bahsettiği ve referans aldığı başlıklara, isimlere, dönemlere ve genel çerçeveye aşina olmak gerekiyor.

İbrahim Orhun Kaplan

 

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • Kaplan Fanı , 26/04/2023

    Harita gibi bir yazı olmuş, teşekkür ederiz.Ayrı bir yazıda değerlendirdiğim dediğiniz yazıyıda görmek isteriz.Teşekkürler

  • Adem Suvağcı , 25/04/2023

    Ellerine sağlık kardeşim. On numara olmuş. Devamını bekleriz hayırlısıyla…

    • İbrahim Orhun Kaplan , 25/04/2023

      Sağ olasın da, senden beklediğim iş bittikten sonra takdir etmen değil, iş bitmeden önce gerekeni yapman :)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir