Bir Jön Türk ve İttihatçı Olarak Ahmet Rıza Bey – 2

Osmanlı’da Modernleşme Sürecinde Bir Aydın: Ahmet Rıza

Modernleşme süreciyle alakalı yargıların başında bunun bir zorunluluk olduğu anlatılmaktadır. Eğer bu düşünceyi ya da hayat tarzını bir hareket olarak kabul edecek olursak genel manada modernleşme hareketlerinin araç haline getirilmesi de bu zorunluluğun bir neticesidir. Şükrü Hanioğlu’nun ifadesiyle “Bu konu, yani devletin probleminin ‘yeni usul’ü bilen ‘küffara yenilmekte olduğu kanaatinin yaygınlaşması, en azından Rus çarlığının yaptığı gibi, çevreye farklı ve alıcı bir bakışın gerekliliği görüşlerini ortaya çıkarmıştır.”[1] (Hanioğlu, 1989: 10) “Paris’e gönderilen talebeler şehir dışındaki bir konakta ikamet ettirilmiş, aralarında yalnızca Türkçe ve Arapça konuşturulmuş ve en muktedir hocalardan ders aldırarak bütün bunların sonucunda talebelerin Batı’nın zararlı olarak algılanan kültür ve değerleriyle hiçbir ilişkiye geçmeden birer teknoloji ithalatçısı olarak ülkeye dönmeleri amaçlanmıştır.”[2] (Hanioğlu, 1989: 12)

Nitekim yine bu dönemde Batı’nın tekniğinden bahseden yazılara artık hayranlık duygusu ve çözümün mutlak manada Batı’dan öğrenilen yöntemlerden geçtiği düşüncesi eklemlenmiştir. Modernleşmeye gösterilen bu tavır diğer yandan karşıtını doğurarak Batı’ya yönelmenin çöküşün kaynağı olduğu düşüncesini ortaya çıkarmıştır. Fakat bu karşıtlık da her zaman Batı’nın etkisini hesaba katan bir muhalefeti oluşturmuştur.[3] (Hanioğlu, 1989: 34) Modernleşmeyi şiddetle savunanların yanında muhalefetin olması kaçınılmazdı. Karşıtlardan oluşan bu iki grubu ele aldığımızda, Hanioğlu’na göre bu noktada birincisi yeni gelişmeleri tamamen reddeden ve bu gelişmelerin toplumu yozlaştıracağını öne süren grup, diğeri ise dinsel gelenekçilikle siyasal liberalizmi beraber yürütmekle itham edilen Yeni Osmanlılardır. Ancak Yeni Osmanlılarda İslamî kavramlara yapılan vurgunun dışında yeni tiple benzerlik daha fazladır.[4] Meseleye Jön Türkler hareketinin üzerinden Ahmet Rıza ve Abdullah Cevdet penceresinden bakacak olursak Ahmet Rıza ve Abdullah Cevdet de -en azından belli dönemlerinde- modernleşmenin halka anlatılıp benimsetilmesinde öncü oldukları söylenebilir. Bu anlamda her iki ismin de fikri ve sosyal anlamda kırılmaların çokça yaşandığı bir dönem içerisinde toplumun dinamiklerini oluşturacak dönüşümlere bir biçimde etki etmiş olmaları ortadadır. Öte yandan hareketin temelinde yatan “yeni” anlayışı aslında bir müddet sonra farklı yeni fikirlere de ön ayak olmuştur.

Ahmet Rıza Bey’in Düşünce Hayatımıza Katkıları

Ahmet Rıza Bey’i maarif hizmetinden alıkoyan düşünce Batı’yı daha çok bilmek istemesiydi. Nitekim 1889’da Fransız İhtilâli’nin 100. yıl dönümü dolayısıyla açılan sergiye kendini görevli tayin ettirmeyi başarmış ve Paris’e gelince modern fikir akımlarını daha serbest bir şekilde inceleyebilmek adına istifa etmiştir. Bu konudaki bilgilerini arttırmak için Fransız pozitivistlerinin başında bulunan ve Auguste Comte’un öğrencilerinden olan Pierre Lafitte’in derslerine devam etmeye başlamış ve ondan etkilenmişti.[5] Ahmet Rıza bu esnada, eğitim sisteminin reformuna dair padişaha layihalar sunmuş fakat bir süre sonra bu layihaların dikkate alınmadığını görerek önce ilk layihayı ve Sadrazam’a yazdığı uzun bir mektubu bastırmıştır. Bu iki kitapçık Ahmet Rıza’yı İstanbul’da tanıtmıştır.[6]

Ahmet Rıza, Batı’da, bilhassa Paris’te edindiği izlenimlerle birlikte modernlik düşüncesi üzerine ve bu hareketin çeşitli fikir akımları üzerine önemli incelemelerde bulunarak, ciddi araştırmalar gerçekleştirmiştir. Meselelere pozitivist bakış açısıyla yaklaşmaya çalışmış ve dini de sosyal bir araç olarak ele alıp onun toplum gelişmesine bir engel teşkil etmeyeceğini de düşünüyordu. Kendi ifadesiyle, İslam “Cumhuriyetçi rejime hiçbir şekilde düşman değildir.”[7] Fakat öte yandan “Batıcılık” fikrinin zemin bularak Türk toplumunun yapısının değiştirilmesi hususundaki fikirleri açıktı. Burada pozitivist bir yaklaşımdan taviz verilmemeliydi ona göre.  Ahmet Rıza için fikri anlamda Osmanlı aydınlanması içerisinde pozitivist düşüncenin önemli ölçüde temsilcisi olmuştur diyebiliriz. Yeni fikirler ve modern düşünce bağlamında toplumun kırılmalar yaşadığı buhranlı dönemi kabuk değiştirerek atlatabileceğimizin fikri manada ateşini yakanlardandı.

Ahmet Rıza Bey’den farklı olarak bir örnek vermek gerekirse Abdullah Cevdet Bey, Jön Türkler içerisinde en radikal laik fikirleri savunan bir aydındı. Abdullah Cevdet, aktif bir üye olarak başladığı Jön Türklük yaşamını bir düşünce üreticisi ve kültür birikimi uğraşıcısı olarak bitirmiştir ki bu da kendisini siyasal muhalefete atıldığı arkadaşlarından ayıran en önemli özelliktir.[8]

Osmanlı modernleşme hareketi içerisinde yer alan Batıcıların başında Abdullah Cevdet, Celal Nuri, Süleyman Nazif, Kılıçzade Hakkı ve Ahmet Muhtar vardı. Bu isimler genel olarak yenileşme konusu üzerinde birleşiyorlardı. Batıcılar birbirlerinden farklı derecelerde, dinciliği meslek edinmiş zevata muhalif olmakla beraber, inanç kaynağı olarak Müslümanlığa ve onun evrensel değerlerine inanıyorlardı. Osmanlılığı ise, hem çeşitli milletlerden meydana gelme bir devletin birliğini sağlayacak ana bir prensip olarak hem de imparatorluğun temeli ve kuvvet kaynağı olan İslamiyet’i mantıken tamamlayan bir unsur olarak görüyorlardı. Batıcıların ileri sürdükleri başlıca yenileşme çaresi eğitim yolu ile halkın aydınlatılmasıydı. Türkçülerin ‘Turan” idealine karşılık Batıcılar “İrfan” idealini savunuyorlardı.[9]

Özellikle Kahire’de yayımladığı İçtihad mecmuası[10] üzerinden Osmanlı hanedanı aleyhindeki yayınları büyük tepki toplayan Abdullah Cevdet, dergi aracılığıyla bir taraftan da Batılılaşmayı bir kültür sorunu olarak görmesiyle bağlantılı olarak Batılı fikir akımlarını Türk okuyucusuna tanıtmak istemiştir.[11] Ahmet Rıza Bey’in başını çektiği grup daha aktivist bir çizgideyken Abdullah Cevdet’in çevresi kültür meselesini sorunsallaştırmak suretiyle meselelere çözüm getirme yanlısı olmuştur diyebiliriz. İçtihat Dergisi bir nevi tebliğ vazifesi de görmüştür. Çünkü daha sonrasında düşünce hayatımızı önemli ölçüde etkileyecek olan ve cumhuriyetin kuruluş felsefesini de tesis eden anlayışın zemini Jön Türk hareketinin mecmualarında oluşmaya başlamıştı. Abdullah Cevdet İçtihat dergisinde halkı, bilmediği kavramları açıklamak suretiyle uyandıracağını düşünüyordu. Ancak halka verilen önem Abdullah Cevdet’te de, Ahmet Rıza’da ve diğer Jön Türkler’de olduğu gibi ikirciklidir. Zira halka verilen öneme, sorunların çözümünün ancak kendileri benzeri bir elitin yönetimi ele almasıyla gerçekleşebileceği inancı eşlik etmektedir.[12] Abdullah Cevdet bu konuda da yukarıda bahsi geçtiği gibi İslâm dininin toplumsal içeriğinden yararlanarak İçtihad’da; “Hazreti Allah, Kur’an- ı Kerim’inde… buyuruyor. Yani âlimlerle cahiller hiç müsavi olabilir mi? buyuruyor.” diye yazmaktadır.[13]

Türk düşünce hayatında pozitivizm ve modernizm düşüncesinin önemli temsilcileri olarak sayabileceğimiz iki Osmanlı aydını, ülkenin toplumsal olarak bir çöküş yaşadığı devirde sürgünlerle birlikte halktan kopmalar yaşadıysa da önemli ölçüde Osmanlı aydınları başta olmak üzere halkın bakış açısını bir ölçüde değiştirmeyi başarmıştır. Mecmualar, toplantılar, konferanslar, gazeteler, ilanlar ve araçsallaştırılan birçok şey üzerinden Türk düşünce hayatını yeniden yorumlamış ve bir şekilde cumhuriyete giden yolda öncü fikirlerin önünü açmışlardır. Jön Türkler bu bağlamda Ahmet Rıza ve Abdullah Cevdet’in fikren verdiği mücadeleyle birlikte daha güçlü bir hareket haline gelmiş ve böylelikle modernlik, Batıcılık, Laiklik gibi fikirlerin halka da anlatılmasıyla Türk düşünce hayatında önemli bir rol oynamış hareketlerin başında yer almıştır. Bugün halen tartışılan modernlik düşüncesi ve Batılılaşma sorununa değineceksek muhakkak bu iki ismin fikri kıvılcımları hesaba katılmalıdır.

Sonuç

Ahmet Rıza Bey, pozitivist düşüncenin Türkiye’ye aktarılmasındaki rolü yanında, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin düşünce önderlerinden olarak bilinir ve kabul edilir. Türkiye’de modern siyasetin oluşumunda siyasal faaliyetle siyasal düşünce üretimi arasındaki açının büyüklüğünü simgelediği de söylenir. Hem Meşveret’teki yazılarında hem padişaha sunduğu layihalarında hem de diğer dergilerde çıkan makalelerinde göze çarpan bir unsur da devlet yönetiminde bir uzmanlar zümresi yetiştirmenin önemidir. Onun düşünce dünyasında İslam’ın sosyal yönüne verilen önemin de büyük olduğunu görürüz. Ahmet Rıza, İslam’ı toplumsal gelişme için ahlaki temeli sağlayacak birleştirici bir güç olarak değerlendiriyordu. Bunlardan başka yabancı müdahalesi ve kapitülasyonlar hem Fransızca hem de Türkçe kaleme aldığı makalelerin ana konularını oluşturur.[14]

Ahmet Rıza Bey, yurt içindeki eğitiminden sonra kendini geliştirmek için gittiği Paris’te fikir kulüplerine katılmış, parçalanmakta olan devletin kurtuluşu için çalışmalar yapmıştır. Bizzat padişah Abdülhamid’e layihalar göndermiştir. Erken yaşta gittiği Avrupa’da pozitivizm düşünce akımıyla tanışmış, aklı ve bilimi öne çıkaran gelişmelere hayranlık duyduğu bilinmektedir. Ahmet Rıza, modernleşme çerçevesinde, Ortaçağ’dan itibaren Batı-Doğu ilişkilerini derinlemesine incelemiştir. Ahmet Rıza, Doğu-Batı çatışmasının uzun yıllar din eksenli yürüdüğü sonucuna vararak, Batı’nın bağnazlığını ve ikiyüzlülüğünü gözler önüne sermeye çalışmıştır. 20. yüzyılda modern bir toplum seviyesine ulaşan Batı’nın, geçmişte ilerlemenin önündeki en büyük engel olduğunu ispatlamaya çalışmıştır.[15]

Batı medeniyetine bakışında Fransız pozitivistlerinden etkilenen Ahmet Rıza, 18. yüzyıla kadar olan dönemde Batı’daki gelişmelere ve düşünce tarzına nefretle bakarken, Fransız ihtilali sonrasındaki bilimsel gelişmelere hayranlık duymuştur. Ahmet Rıza Bey, Hıristiyanlığın bilimsel gelişmelerin ilerlemesini engellediği görüşüne katılmış, bu sebeple Hristiyanlıktan nefret etmiştir. Hristiyanlığında bilimsel gelişmelerin üzerindeki engeli olarak İslam’ı göstermesi nedeniyle de İslam’a sempatiyle bakmış, İslam’ın Terakkiye mani olmadığını savunmuştur. Ahmet Rıza Bey’in pozitivizme yönelmesinin en önemli sebebi, Comte’un ve haleflerinin sömürüyü ve kolonyalist düzeni reddetmesidir. Comte’un pozitivizmi, düzen ve ilerleme fikrini benimsemiştir. Bu fikirlerin sonucunda, Avrupalı devletler tarafından parçalanma tehlikesi içerisinde bulunan Osmanlı Devleti içerisindeki Jön Türklerin birçoğu pozitivizmi savunmuştur. Ahmet Rıza Bey de, ülkemize pozitivizmi getiren kişi olarak kabul edilmektedir. “Batı’nın Doğu Politikasının Ahlaken İflası” adlı eserinde Batı’nın iç yüzünü gözler önüne sermeye çalıştığı da söylenebilir.[16]

Ahmet Rıza Bey’in ilgilendiği bir başka konu ise kadın eğitimidir. Osmanlı kadınının Avrupalı kadınlara göre daha geride olduğunu söyleyen Ahmet Rıza, bu konuda diğer devletlerle karşılaştırmalar da yapar. Rusların gelişmesinde Rus kadınının rolü üzerinden örnekler verir. Ona göre Osmanlı kadının gelişmesi için kendilerinin de çabalaması gerekmektedir. Osmanlı’nın geri kalmasının ana nedeni olarak Batı toplumunu körü körüne taklit etmesine bağlayan düşünür, kadınların bilime ve eğitime sadece süs gibi bakmalarını da eleştirir. Ona göre bu bakış açısı kadın eğitimini olumsuz yönde etkileyen en önemli unsurdur.[17]

Sonuç olarak Jön Türk ve İttihat Terakki lideri konumunda bulunan Ahmet Rıza Bey, Osmanlı’nın bir memleket olarak kalkınabilmesi ve felaketten kurtulabilmesi için halkın eğitilmesinden başka çare olmadığı kanaatini taşır. İslam dininin bilgiye ve ilme verdiği önemi, uyarıyı bu noktada tezini destekleyen argüman olarak kullanır. Ona göre idarecilerin de bu uyarıyı samimiyetle benimseyip harekete geçmeleri gerekmektedir. Sultan Abdülhamid’in yürürlükten kaldırdığı Kânûn-ı Esâsî’nin tekrar yürürlüğe konulmasını, ancak daha önce elden geçirilerek devletin idareci unsuruna idarî hâkimiyet verici kısımların ilâve edilmesini ister.[18]

Azınlıklar meselesinde de fikirlerini açıklayan Rıza, azınlıklardan milliyetçilik yaparak ayrılık peşinde koşanların düşman sayılmaları gerektiğini düşünür. Kişisel olarak Ahmet Rıza, Sultan İkinci Abdülhamid’e değil, hatalı gördüğü idare sistemine ve onun her şeyi bilfiil halletmek isteyen sonsuz kudret ve salâhiyetine karşı çıkmıştır. Tanzimat’tan beri Batılıların bir müdahale vasıtası olarak kullandıkları ıslahat projelerinin eyaletlere ve azınlıklara göre ayrı ayrı değil, bütün memlekete şâmil olarak ele alınması gerektiği fikrini ortaya koyar.[19]

Hilâfet konusundaki düşünceleri ise çağdaşı olan yenilikçi aydınlardan biraz farklı ve daha nettir “Hilâfet, Âl-i Osmân’ın mutlak ve meşrû hakkıdır, asla elinden alınamaz, terkedilemez.” Bırakılması demek, “Türkiye’yi kendi elimizle büyük devletlikten küçük devletliğe indirmek demek olur” der. Ordunun vazifesinin vatanı korumak olduğu, ancak memleketteki siyasî ortamın tehlike arz etmesi halinde müdahalesinin şart sayıldığı, tehlikeyi önledikten sonra da kışlaya dönmesinin zaruri bulunduğu fikrindedir.[20]

Ahmet Rıza, Batı dünyasına körü körüne yaklaşan bir aydın da değildir. O, Batı dünyasının asırlar boyunca Hıristiyanlık taassubuyla Türklere ve Müslümanlara karşı beslediği kin, nefret ve düşmanlık kadar yapmaktan çekinmediği zulüm ve haksızlıkları da doğrudan doğruya Avrupalı yazarlara dayanarak ortaya koyduğu eserini, aslında Batı kamuoyunu uyarmak gayesiyle kaleme almış ve bunda da bir ölçüde muvaffak olmuştur. Aynı zamanda muhteva itibariyle de Hristiyan Avrupa’nın İslâm dünyasına bakış açısını anlatması bakımından önemli görülerek daha yayımlandığı yıl Arapçaya çevrilmiştir.[21]   

Sema Mete


DİPNOTLAR

[1] Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük (1889-1902), İstanbul 1989, İletişim Yayınları, s, 10.
[2] Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük (1889-1902), İstanbul 1989, İletişim Yayınları, s, 12.
[3] Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük (1889-1902), İstanbul 1989, İletişim Yayınları, s, 34.
[4] Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük (1889-1902), İstanbul 1989, İletişim Yayınları, s, 27.
[5] Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasî Fikirleri (1895-1908), İstanbul 2012, İletişim Yayınları, s, 179. Burak Beşcan, Ahmet Rıza Bey’in Düşünce Dünyasında “Batı Algısı”, Journal of Political Administrative and Local Studies, 2019, 2 (2), s, 115. Eminalp Malkoç, Doğu-Batı Ekseninde Bir Osmanlı Aydını: Ahmet Rıza Yaşamı ve Düşünce Dünyası, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, 2010, 0 (11), s, 110.
[6] Ahmet Rıza, Anılar, İstanbul 2001, Cumhuriyet, s, 15. Ziyad Ebüzziya, “AHMED RIZ”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ahmed-riza (16.03.2021), s, 124-127.
[7] Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasî Fikirleri (1895-1908), İstanbul 2012, İletişim Yayınları, s, 189-190.
[8] Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi, İstanbul 1986, Üçdal Neşriyat, s, 49-59.
[9] Mehmet Burak Durdu, Osmanlı Devleti’nde Jön Türk Hareketinin Başlaması ve Etkileri, OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 2003, 14 (14), s, 291-318.
[10] Nazım H. Polat, “İCTİHAD”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ictihad–dergi (25.05.2021).
[11] Kerem Ünüvar, Abdullah Cevdet (Cilt 1). Tanıl Bora, Murat Gültekingül (Ed.), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Cumhuriyet’e Devreden Düşünce Mirası Tanzimat ve Meşrutiyetin Siyasi Birikimi içinde, İstanbul 2009, İletişim Yayınları, s, 98. Şükrü Hanioğlu, “ABDULLAH CEVDET”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/abdullah-cevdet (25.05.2021).
[12] İlyas Söğütlü, Jön Türkler Ve Siyasal Elitizm: Ahmet Rıza Bey Özelinde Bir İnceleme, Muhafazakâr Düşünce Dergisi, 2018, Yıl: 15, Sayı: 54, Mayıs-Ağustos, Ankara, s, 98.
[13] Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi, İstanbul 1986, Üçdal Neşriyat, s, 163-178.
[14] Barış A. Özden,Ahmet Rıza (Cilt 1). Tanıl Bora, Murat Gültekingül (Ed.), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Cumhuriyet’e Devreden Düşünce Mirası Tanzimat ve Meşrutiyetin Siyasi Birikimi içinde, İstanbul 2009, İletişim Yayınları, s, 121-123.
[15] Burak Beşcan, Ahmet Rıza Bey’in Düşünce Dünyasında “Batı Algısı”, Journal of Political Administrative and Local Studies, 2019, 2 (2), s, 127.
[16] Burak Beşcan, Ahmet Rıza Bey’in Düşünce Dünyasında “Batı Algısı”, Journal of Political Administrative and Local Studies, 2019, 2 (2), s, 128.
[17] İsmail Güven, Ahmet Rıza’nın Kadın Eğitimine İlişkin Görüşleri. Ankara University Journal of Faculty of Educational Sciences (JFES), 1998, 31 (1), DOI: 10.1501/Egifak_0000000241, s, 160-161.
[18] Ziyad Ebüzziya, “AHMED RIZ”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ahmed-riza (16.03.2021), s, 124.
[19] Ziyad Ebüzziya, “AHMED RIZ”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ahmed-riza (16.03.2021), s, 125.
[20] Ziyad Ebüzziya, “AHMED RIZ”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ahmed-riza (16.03.2021), s, 126.
[21] Ziyad Ebüzziya, “AHMED RIZ”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ahmed-riza (16.03.2021), s, 126-127.

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir