1. Ahmet Agâh, Osmanlı İmparatorluğu içerisinde bulunan Üsküp’teki İshakiye Mahallesi Gazi İshak Bey Camii yanında bulunan büyükannesi Âdile Hanım’ın evinde dünyaya gelmiştir. Tarih, 2 Aralık 1984. Rumeli beylerinden Şehsuvar Paşa’ya dayanan soyu nedeniyle daha sonra “Beyatlı” soyadını kullanmıştır.
2. Gençliğinde birçok şehir ve ülkede hem modern eğitim sistemi hem de geleneksel eğitim usullerine göre eğitim alması, zihin dünyasında bu iki durumu sentezlemesini sağlamıştır. Üsküp, Selanik, İstanbul ve ardından Fransa deneyimi, Jön Türklerle bağlantısı ve yoğun çalışmaları onun kültür ve sanat dünyasının şekillenmesinde, düşünce dünyasının oluşmasında büyük etki oluşturmuştur. 9 yıl boyunca kaldığı Fransa’da Fransızcayı iyi bir şekilde öğrenmiş, bu sebeple ilerleyen süreçte önemli mevkilerde görev almıştır.
3. Fransa süreci Yahya Kemal için bir kırılmayı da beraberinde getirmiştir. Jön Türklerle olan bağlantısı zamanla seyrekleşmiş ve ardından tamamen kesilmiştir. Şerif Aktaş; bu durumu şöyle özetlemektedir: “Paris, yalnız şiir ve sanat zevkinin zenginleşip geliştiği bir şehir değildir, onun kendi ben’ini farklı ortamlarda sorgulayıp olgunlaştırarak kimliğini idrake zemin hazırlayan bir yer” olmaya başlamıştır. Çünkü burada gözlemlediği unsurlar bakımından bir flanör gibi değil, bir gözlemci, kimi zaman bir sosyolog, kimi zaman bir sanat tarihçisi, kimi zaman da bir bürokrat edasıyla olay ve olguları irdelemiş, Batı’yı ve Doğu’yu mukayese ederek sorgulamasına neden olmuştur. Bu mukayese neticesinde ‘millilik’ ve ‘yerlilik’ düşüncesine bürünmüş, ömrünün sonuna kadar ‘Anadolu milliyetçiliğini’ savunmuştur.” İbrahim Tüzer, Beyatlı üzerine yazdığı makalesinde bu durum hakkında şunları aktarır: “Ona göre bin yıllık süreçte Türk milletini millet yapan Anadolu-Rumeli topraklarıdır. 1071’den sonra millet olarak Türklerin tarih sahnesine çıktığını düşünen şair, İslam ve Türkçe ile milletleşmenin gerçekleştiğini savunur. Divan edebiyatı, klasik Türk musikisi, Türk mimarisi ve işlek İstanbul Türkçesinin kültür ve medeniyet oluşturmadaki yerine hassasiyetle eğilen şair, ortak değerler üzerinden medeniyete uzanan bir çizgide görüş alanını zenginleştirmiştir.”
4. Devlet bürokrasisinde çeşitli üst düzey görevler almıştır. İlk olarak 1912 yılında Dârüşşafaka Mektebi’nde edebiyat öğretmeni olur. Birkaç farklı okulda öğretmenlik yapar. Dârülfunun Edebiyat Şubesi’nde Batı Edebiyat Tarihi, Türk Edebiyat Tarihi, Türk Edebiyatı dersleri verir. Urfa Mebusluğu, Yozgat Mebusluğu, Tekirdağ Mebusluğu, İstanbul Mebuslukları yapmıştır. Bu görevlerle birlikte ayrıca Varşova, Madrid, Lizbon gibi yerlerde elçilikler ve en son olarak da Pakistan Büyükelçisi olarak görev yaparak emekliye ayrılmıştır. Ayrıca tarihi bir görev olarak Lozan Barış Anlaşması’na müşavir delege olarak katılmıştır.
5. Düşünce dünyasının şekillenmesinde bir kaç kilit isim vardır. Özellikle Paris’ten İstanbul’a döndükten sonra öğretmenlik yaptığı dönemlerde Türk Ocağı’nın çalışmalarına katılması sonucu Ziya Gökalp ile ilişkisi ondaki “yerlilik”, “millilik” düşüncesinin oluşmasında önemli bir yere sahiptir. Birinci Paylaşım Savaşı’nın patlak vermesi ve Osmanlı’nın yenilmesi sonucu yerlilik düşüncesine önem vermiş ve de İstiklal Mücadelesine destek amaçlı olarak öğrencileriyle birlikte Dergâh Mecmuası’nda yoğun çalışmalar içerisine girmiştir.
6. Öğrencilik yıllarında dönemin önemli isimlerini okumakla ile birlikte ayrıca eski şiire de meraklı olan Ahmet Agâh, ilk şiiri olan “Hatıra”yı Terakki Gazetesi’nde yayınlanmasıyla edebiyat dünyasına giriş yapar. Yahya Kemal imzasını ilk defa 1914 yılında Peyam adlı gazetede kullanır.
7. Yahya Kemal Beyatlı, “Medeniyet Şairi” unvanını alan tek şairdir. Osmanlıca ile Avrupa’ya uygun şiirler yazmak yerine Batının usul ve esaslarının farkında olarak ve o akımlardan etkilenerek Osmanlı’nın şiirini yazmıştır. Sermet Sami Uysal, Yahya Kemal’in şiirini dört döneme ayırarak inceler:
- Şiire Ön Hazırlık Dönemi: 1897 – 1905
- Paris’te “Hâlis Şiiri” Arayış ve Fransız Şairlerinin Şiirlerinden Etkileniş Dönemi: 1905 – 1912
- Kendi Şiirini Geliştirme ve Derinleştirme Dönemi: 1912 – 1948
- Kendi Kendini Yenileyiş Dönemi: 1948 – 1958
8. Beyatlı, ömrünün büyük çoğunluğunu İstanbul Park Otel’de geçirir, otel insanıdır. Bu isimle anılan diğer şairler ise Sedat Umran ve Nuri Pakdil’dir.
9. 1 Kasım 1958 Cumartesi günü sabah saatlerinde vefat eder. Vefatından bir gün önce onu ziyaret eden dostlarına şu mısraı yazdırmıştır:
“Ölmek kaderde var, yaşayıp köhnemek hazin
Bir çare yok mudur buna yâ Rabbelâlemin”
10. Osman Nuri Ekiz, “20. Yüzyıl Türk Şiirinin Büyük Ustası” başlıklı yazısında Beyatlı’nın şiiri ve Ziya Gökalp ile ilişkisi hakkında şunları söyler:
“Yahya Kemal, şiir hakkında geniş kültürü, millî tarihimiz, millî zevklerimiz üzerinde engin bilgisi, düşünce ve heyecaniyle dilimize Türk şiir tarihinin en kuvvetli söyleyişlerini kazandırdı. O, bu büyük ve zor işi başararak «işte Türk şiiri budur. Bu olmalıdır ve bu şiir böyle söylenir» diyebilen insandır. Bu noktada onun Türk kültür tarihine bakış tarzı ile Ziya Gökalp’in bakış tarzı arasında büyük bir benzerlik vardır. Nitekim Gökalp de; «Başka milletler çağdaş medeniyete girmek için kendi maziler”nden uzaklaşmaya mecburdurlar. Hâlbuki Türklerin çağdaş medeniyete girebilmeleri için kendi eski mazilerine dönüp bakmaları kâfidir» hükmü ile ayni şeyi söylemek istemektedir.”
11. Şiirinde bazı tematik unsurlar yoğun bir biçimde gözlemlenir. “Gökkube” dinî ve milli bir unsur taşır. “Anne” unsuruna çokça vurgu yapar. Bunda annesini erken kaybetmesinin etkisi büyüktür. Annesi 29 yaşında ince hastalık denilen verem hastalığı dolayısıyla vefat etmiştir. Babası ise “arada bir görünen, keyfine düşkün, okuyup yazan, memleket hakkında konuşmayı seven, ailesiyle bağları gevşek, iç güveysi” bir tip olarak yansımakta, bir nevi modern, dejenerasyona uğramış biri olarak gözükmektedir. Annesi ise geleneklerine sıkı sıkıya bağlı, Beyatlı’nın ifadesiyle: “Hatırlayabildiğim kadar annem orta boylu idi. Kumraldı; semizliğe meyyâl bir bünyedeydi. Çok hisli ve asabiydi. Okumak ve yazmak bilmezdi. Çok kuvvetli mûtekıddi. Beş vakit namazını kılardı. Vakar ve haysiyet bahsinde müfrit bir derecede hassasdı. Rencîdeliklerini onulmaz yaralar gibi saklardı.” Beşir Ayvazoğlu, Beyatlı’nın hayatını ve şiir dünyasını anlattığı “Bozgunda Fetih Rüyası” adlı eserinde anne etkisini işlerken; annenin Beyatlı’nın kısa bir zaman dilimi içerisinde ruhunu ilmek ilmek ördüğünü, üzerinde büyük bir etkisi olduğunu ve bundan dolayı annesinin gözüyle dünyaya bakan bir çocuk olduğunu ifade etmektedir. Yine Banarlı’nın Beyatlı’dan aktardığı üzere dinî ve milli düşüncenin oluşmasında “anne” etkisinin yoğun olduğunu ifade etmiş, yine annesinin kendisine “Muhammediye” adlı eseri ve Yunus Emre’den ilahiler okuduğunu anımsadığını aktarmıştır.
12. İçinin sıkıntısını, acı çeken gönlünü Rufaî Dergâhına gidererek avutmaya çalışır, bu dergâhta zikirlere katılır, zâkirbaşılık yapar.
13. Varşova’da çıkan Echo Eygodnia adlı edebiyat dergisine verdiği bir röportajında “tezyinî şark sanatlarına karşı mevcut olan iptilâya rağmen Türk edebiyatının şimdiye kadar Avrupalılarca çok meçhul kaldığını” belirtmiş, bu meçhul denizin bilinebilmesi için özellikle Slavları davet etmiştir. Yine aynı röportajda Klasik Türk Şiiri hakkında şunları ifade etmiştir: “Eski Türk şiirinin azamî inkişafı, aynı zamanda siyasî şevketinin de inkişaf devri olan XVI. asrın ikinci nısfındadır. Klasik şekilli ve derin hisli büyük aşk şairi Fuzulî, Türklerin Macarlar ve Acemlerle mücadelelerindeki kahramanlıkları terennüm eden İstanbullu Bâki bu devirdedirler. Bunları kısa bir müddetle Türkçeye en yüksek ahengini veren Nef’i ile Rasih’in muasırı ve hissiyatı tasvirde eşsiz bir şair olan Nail-i Kadim, müheyyiç şiirleri ile Nâbi ve nihayet Türk şevketinin inhitâtını takip eden lâkaydi devrinde izafeten Laleler Devri şairi tesmiye edilen Nedim takip eder. XIX. Asırda Türk edebiyatı en meşhur şairleri meyanında şiirinin namütenahiye yaptığı hamleleriyle modern sembolizmin ilk mübeşşiri olan mutasavvıf Galip Dede’yi ve yaratıcı sıfatıyla Türk şiirine ufuklar açan Abdülhak Hâmit ve diğerlerini yetiştirmiştir.” (Akt. Kahraman Âlim, (2013), Büyük Göçmen Kuş, Büyüyen Ay Yayınları, İstanbul)
14. Eserleri
- Edebiyata Dair (1971)
- Çocukluğum Gençliğim Siyasî ve Edebî Hatıralarım (1973)
- Eski Şiirin Rüzgârıyla (1974)
- Eğil Dağlar (1975)
- Tarih Musâhebeleri (1975)
- Aziz İstanbul (1976)
- Bitmemiş Şiirler (1976)
- Mektuplar, Makaleler (1977)
- Kendi Gök Kubbemiz (1985)
- Siyasî ve Edebî Portreler (1986)
- Pek Sevgili Beybabacığım / Yahya Kemal’den Babasına Karpostallar (1988)
Hakkında Yazılan Bazı Kitaplar:
- Yahya Kemal Eve Dönen Adam – Beşir Ayvazoğlu (1996)
- Yahya Kemal Ansiklopedik Biyografi – Beşir Ayvazoğlu (2007)
- Bozgunda Fetih Rüyası – Beşir Ayvazoğlu
- Bir Dağdan Bir Dağa – Nihad Sami Banarlı (1984)
- Yahya Kemal – Ahmet Hamdi Tanpınar (1962)
- Türk Edebiyatında Yahya Kemal – Cahit Tanyol (1985)
- Yahya Kemal’le Sohbetler – Sermet Sami Uysal (1959)
- Yahya Kemal’in Dünyası – A. Süheyl Ünver (2004)
- Bütün Cepheleriyle Yahya Kemal – Hilmi Yücebaş (1979)
15. Devasa bir birikime sahip olan ve çok yönlü bir medeniyet işçisi olan Yahya Kemal’i 15 madde ile anmak, kısmi de olsa hakkında bilgi vermeye girişmek zor ve çetrefilli bir iştir. Bizim yaptığımız bu çalışma, Beyatlı’nın farklı yönlerine vurgu ve tekraren gündeme getirmesi amacıyladır. Hakkında binlerce makale ve yazı yazılan Beyatlı, Türk edebiyatının en önemli bir ismi olarak bu ilgiyi hak etmektedir.
Bilal Can
15 MADDEDE SERİSİ